Daha dün söyledim ya; bugünlerde öyle bir "haber yağmuru" atındayız ki, hepsi "ibretlik", hepsi "manşetlik" olaylar... Sayfanın ebadı belli, hangi birini büyüteceksin?..
Tek sıkıntımız, bu da değil...
"Manşet" yapılması, "yorumlanması" gereken o kadar hadise var ki, bu "haber yoğunluğu"nda bazıları gözden kaçıyor, bazılarını da gündeme getirmeye bile fırsat bulamıyoruz.
Meselâ, şu Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi'ndeki "Atatürk büstü"nün etrafındaki "başörtülü öğrenciler"in "nahoş pozlar" verdiği "fotoğraf" meselesi...
Ne yalan söyleyelim;
Bu fotoğrafın üzerinde pek fazla durmadık... Evet; durmadık, çünkü bu tür "poz"lar, başı "açık" veya "kapalı" bütün "genç"lerin, bütün "genç kızlar"ın, "hemen her zaman" verdiği pozlardır!..
MUZİPÇE BİR FOTOĞRAF!
Bilirsiniz; bir "aile" veya birkaç kişi fotoğraf çekileceği esnada, içlerinden biri, mutlaka bir "muziplik" yapar ve iki parmağını açıp, herhangi birinin başının arkasına koyar ki, "tavşan kulağı" gibi bir görüntü çıkar ortaya!..
Bundan, hiçbir anlam çıkmaz.
Çünkü, "muziplik"tir!..
Bir "gülme" vesilesidir. Herkesin "albüm"ünde bu tür fotoğraflar vardır.
Böyle bir "şakalaşma" her yerde olur... O kadar olur ki; bir genç kız veya delikanlı, bazen "annesi"nin veya "babası"nın ya da "kardeşi"nin başının arkasına da "o işareti" yapar!..
Ne yani; bunu yaptı diye, anne veya baba, kendisine "hakaret" edildiğini ya da "aşağılandığını" mı düşünecek?..
Elbette hayır!..
Gülüp, geçer...
Bu "muziplik"ler de, bu "şakalaşma"lar da olmasa, çekilir mi bu hayat?..
Bunlar, "hayatın güzellik"leridir, "çeşni"leridir, "tadı"dır, "tuzu"dur!..
Ama, hep "ciddi", hep "asık suratlı" ve hep "buluttan nem kapan" biri olursan, sonunda "paranoyak" olur çıkar ve "gölgenden bile korkar" hâle gelirsin!..
Açık ve net söyleyeyim;
"Espri"den anlamayan, "muziplik" nedir bilmeyen, "şakalaşma" kavramından haberi olmayan ve her olaydan "kriz" çıkarmaya çalışan insanlar, hem "kindar"dırlar, hem de "fosil"dirler!..
"DİNDARLIK"LA NE İLGİSİ VAR?
Kusura bakmayın ama;
Emin Çölaşan ve onun "Sözcü"lüğünü yapan gazete de, tam anlamıyla "kindar fosil" tanımına uygun bir kafa yapısına sahiptir!..
Perşembe günkü Sözcü'de Emin Çölaşan şunları yazmış:
"Huzurunuzda dindar nesil!..
Bu sıkma başlı öğrenciler, İstanbul'daki Kartal İmam Hatip Lisesi öğrencileri... Okulda büyük bir cami, bir de Atatürk büstü varmış... Kızlar, Atatürk büstünün önünde fotoğraf çektirmişler... İkisi, parmaklarını Atatürk'ün burnuna sokmuşlar... Öteki ikisi ise, ellerini başına koymuş... Dördü de şen-şakrak!..
Kafalarına göre alay edecek bir şey bulmuşlar... Tayyip'in özlemini çektiği; 'Dindar nesil, dindar gençlik' böyle yetişiyor, yetiştiriliyor... Hayırlı olsun!"
Emin Çölaşan, bu olayı niye bu kadar büyütmüş, niye bu kadar köpürtmüş, anlayamadım... Dedim ya; "kanları kaynayan" gençler bu tür "muziplik"ler, bu tür "zıpırlık"lar ve "şımarıklık"lar yaparlar!..
Bunun "İmam-Hatiplilik"le veya "dindarlık"la ya da "başörtüsü"yle ne alâkası var?..
Dört genç kızın zıpırlığını "rejim meselesi" haline getirebilmek için, herhalde "dindar nesil" düşmanı bir "kindar fosil" olmak gerekir!..
Bu fotoğraftan "Atatürk düşmanlığı" çıkarmak için, herhalde "Emin Çölaşan" olmak gerekir ki, "sıradan bir olay"dan "genelleme"ye gidebilsin!..
BAŞLARI AÇIK OLSAYDI!
Söyleyin Allah aşkına;
O dört genç kızın başları "örtülü" değil de, "açık" olsaydı!.. O okul, "İmam-Hatip Lisesi" değil de, bir "düz lise" olsaydı!..
Ve "başı açık dört düz liseli genç kız" bu fotoğrafta olduğu gibi, "Atatürk büstü"nün yanında "aynı pozu" verseydi; Emin Çölaşan bunu mesele yapar mıydı?..
O zaman;
"Huzurunuzda çağdaş nesil" veya "Huzurunuzda işte Atatürk'ün kızları" başlıklı yazılar döşenir miydi?..
Elbette hayır!..
Asla ve kat'a mesele yapmazdı!..
Demek oluyor ki;
Böylesine "sıradan" ve "basit" bir olayın "büyük bir mes'ele" yapılabilmesi için, şu "dört parça"nın bir araya gelmesi gerekiyormuş!..
Nedir o dört parça?..
Bir: Başörtüsü!..
İki: İmam-Hatip!..
Üç: Atatürk büstü!..
Dört: Muziplik!..
Evet, bir "fotoğraf"ta bu "4 parça" varsa, vur abalıya!..
Köpürt köpürtebildiğin kadar!..
Yoook, "fotoğraftaki 4 parça"dan biri veya ikisi "farklı" ise, yani orası "İmam-Hatip" değil de, "düz lise" ise!.. Fotoğraftaki öğrenciler "başörtülü" değil de "başları açık" ise, o zaman boşver, görmezden gel!..
Bazı "yazar"ların dediği gibi; işte bu bakış açısı; "parçalanması, atomun parçalanmasından daha zor" olan "önyargılı" bakış açısıdır!..
"Türkiye'nin en büyük sorunu" da, işte budur!.. Bu ülkede her şeyi kırabilirsiniz... "Mermer"leri kırabilir, "duvar"ları yıkabilirsiniz ama, "önyargı"ları asla kıramaz, asla yıkamazsınız!..
Hele de; bu "önyargı"ya sahip olanlar, "kindar fosiller" ise!..
BUNLAR DA DÜZ LİSELİ!
Şöyle diyenler çıkabilir:
"İyi ama, İmam Hatip'te okuyan bu başörtülü kızların yaptığı da ayıp!.. Düz liselerde okuyan başı açık öğrenciler asla böyle bir şey yapmaz!..
Çünkü onlar Atatürk'le alay etmez!.. Başı açık öğrenciler, Atatürk'e böyle bir hareket çekmez!.."
Mi acaba?..
Buyrun, "sanal alem"de dolaşan şu fotoğrafa bir bakalım... Fotoğrafta da gördüğünüz gibi; burada "dört" genç kız değil, "beş genç kız" var!..
"Başları da açık", iyi mi?..
Demek oluyor ki;
"Düz lise"de okuyorlar!..
İçlerinden biri, "Atatürk'ün büstü"ne "el işareti" yapıyor!..
Taa, yazının başında dedim ya;
"Genç kız" veya "delikanlı"lar, bunu hep yaparlar!.. Herkesin "albüm"ünde böyle bir poz, mutlaka vardır!..
Ne yani, bu pozu verdiler diye, onları "ata"sına saygısızlıkla mı suçlayacağız?..
Bırakın Allah aşkına, vazgeçin bu "paranoya"lardan!.. "Ana"sına, "baba"sına, "kardeş"ine, veya "arkadaş"ına bu hareketi çeken gençlerin "ata"sına da aynı davranışta bulunmasını, "gençlik"lerine, "muzip"liklerine, "makara-kukara"lıklarına vermek gerekmez mi?..
Ha "başı örtülü" olsun,
Ha "başı açık!"
Hiç farketmez!..
"Genç"tirler... "Çılgın"dırlar!..
Eh, biraz da "zıpır"dırlar!..
"Anlayış" göstermek gerekir!..
Ne yani;
Emin Çölaşan gibi, şimdi ben de oturup; "Huzurunuzda kindar nesil" diye yazı mı döşeneyim?..
Yapamam ki!..
Ben de; "Filânca düz lisede, başı açık kızlar Atatürk'e el işareti yaptı" diye yazarsam; "Çölaşan'ın seviyesi"ne düşmüş olmaz mıyım?.. O zaman, Emin Çölaşan'dan ne farkım kalır?..
Oysa ben, "kindar fosil"lerden değilim!
"Genç"lere de; "kırıp-dökmedikleri" sürece anlayış gösterir, onların başlarının "örtülü" veya "açık" olduğuna bakmadan, yaptıkları "muziplik"leri, "zıpırlık"ları ve "şaklabanlık"ları hoş görürüm!..
ÇÖLAŞAN'IN ÇOCUĞU OLSAYDI!
Benim çocuklarım, bana öyle "muziplik"ler, öyle "şaklabanlık"lar yapıyor ki, herhalde Emin Çölaşan olsaydım, bunları "hakaret" sayar, patlatırdım tokadı!..
Oysa, bunları "hayatın tadı" olarak görüyor ve gülüp geçiyorum.
Bazen, onlar gibi, ben de çocuklaşıyorum...
"Emin Çölaşangiller"in problemi de, sanıyorum burada başlıyor...
Eğer "çocukları" veya "torunları" olsaydı, onların ne "muziplikler" yaptığını görürler ve bunun "haz"zını yaşarlardı!..
"Çocuk" veya "torun" sahibi olmayınca; "genç"lerin tavırlarını anlamak, elbette mümkün olmaz!..
Bir insanın "çocuğu yok" ise; ne hayattan "zevk" alır, ne de yaşamaktan!..
Suratı hep "ciddi"dir, hep "mahkeme duvarı" gibi soğuk ve "asık"tır!..
"Yüzü gergin, kaşları çatık"tır!..
Ne gariptir ki;
Kendilerini "devlet" sananlar, hep böyledir!.. Ne yazık ki, Emin Çölaşan da, bunlardan biridir!..
Ve, yine ne yazıktır ki;
Elinden "oyuncağı" alınmış çocuklar gibi "hırçın"dır, "öfkeli"dir, "kindar"dır!..
Hıncını da, "dindar nesil" arzuladığını söyleyen Tayyip Erdoğan'dan çıkartmaya çalışmaktadır!..
Sizin anlayacağınız;
"Dindarlık" üzerinden "kindarlık" yapıp, öfkesini kusmaktadır!..
O ZAMAN "TIK" YOK!
Bilirsiniz, bu ülkede, bir "samimi Atatürkçüler" vardır, bir "Atatürkçü geçinenler" ve bir de "Atatürk'ten geçinenler" vardır!..
Emin Çölaşan'ın hangi gruba girdiğini elbette bilemem... "Atatürkçü" müdür, "Atatürkçü geçinenlerden" midir, yoksa "Atatürk'ten geçinenler"den mi?..
Eğer 1 Mayıs 2011'de Taksim'deki 1 Mayıs kutlamalarını fırsat bilen PKK sempatizanları ve BDP'liler, meydandaki "Atatürk anıtı"nın üzerine çıkarak, anıttaki "Asker Atatürk"ün yüzüne Apo'nun resmini, "sivil Atatürk"ün üstüne de "BDP flâması"nı astıklarında, böyle hiddetli bir yazı yazmış olsaydı, o zaman derdim ki, "Samimi Atatürkçü"dür!..
Ve yine; 29 Ekim 2006'da; İzmir'de yapılan "kutlama balosu"nda, CHP'nin İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu kürsüde konuşurken, "Çerçeveli Atatürk resmini ayaklar altında gösteren" fotoğraf basına yansıdığında, tek satır yazı yazmış olsaydı, "Tamam" derdim: "Bu adam Atatürk'ten geçinen"lerden değildir!..
Ama, ne hikmettir bilinmez;
Böylesine "önemli bir gün"de, yani 2 Mayıs 2011'de Çölaşan'ın köşesi "boş"tur, yani 2 satır yazı yazmamış, tepkisini ancak 3 Mayıs'ta, o da "sadece 2 paragraflık yazı" ile göstermiştir!..
İzmir'de, "Atatürk resmini ayaklar altında, Baykal'ı baş üstünde gösteren" o fotoğrafla ilgili olarak ise, "tek kelime" etmemiştir!..
Öyle ya; onlar "İHL'li" değil!..
Onlar "CHP nesli" olduğu için, Çölaşan'da "tık" yok!..
KURTULUN BU ÖNYARGIDAN!
Söyledim, yine söylüyorum;
Bu "önyargı"lardan kurtulmak ve böylesine "basit" şeyleri "takıntı" haline getirmemek ve hele hele "siyasi anlamlar" çıkarmamak gerekir!..
Bunlar, olağan şeylerdir!..
Yeter ki "öteki"ni "düşman" olarak görmeyelim, yeter ki "birbirimize tahammül etmeyi" bilelim...
Yoksa, sen "dindar nesil" diye İHL'lileri jurnallemeye kalkarsan, ben de seni "kindar fosil" diye yaftalamaktan geri kalmam!..
Anladın mı Emin?!?..
Talkın verirken, salkım yutma!
Hatırlar mısın Emin Çölaşan; 2006'nın Ekim ayında bir "skandal" yaşanmıştı İzmir'de!..
Kendisini "Atatürk'ün partisi" olarak tanıtan ve Atatürkçülük üzerinden politika yapan CHP, "Atatürk'ün posterleri"ni ayaklar altına alarak bir skandala imza atmıştı...
CHP İzmir İl Örgütü'nün Fuar Atlas Pavyonu'nda düzenlediği bayramlaşma töreninde, o günün CHP lideri Deniz Baykal'ın posterleri yukarıya asılırken, Atatürk'ün posterleri adeta yerlerde sürünüyordu, ayaklar altındaydı!..
Ama sen, o zamanlar; "Üç maymunları" oynamış; bu olayı "görmezden, duymazdan, yazmazdan" gelmiştin!.. "AK Parti yapsaydı" kıyameti koparacağın bir rezalette CHP'nin adı geçince, "tık"ın da çıkmamıştı, "çıt"ın da!.. "Dut yemiş bülbül"e dönmüştün!..
Evet, evet, hem de CHP, "CHP amblemli Atatürk fotoğrafını ayakların altına atıyor"du, ama "Atatürkçü Emin"de "tık" yoktu!..
"Hâlâ da tık yok!"
Sen, sen ol Emin;
Elâleme "talkın" verirken, kendin "salkım"ı yutma!..
Sen, sen ol Emin; Adın gibi "Emin" ol!..
Konsepte göre tavır değiştiren "bukalemun"lardan olma!..
Sen, sen ol; "dindar"lara karşı "kindar" olma!..
Bu da, benden sana "ders" olsun!..