Allah-u Teâlâ mekânsızdır. Dua ederken Allah yukarıda diye elimizi kaldırmıyoruz haşa! Allah-u Teâlâ’nın kabul makamı semada olduğu için hazinelerini gösteriyoruz, “Hazinelerinden ver bize” diyoruz.
Enes ibni Malik (Radıyallahu Anh) rivayetinde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) İki tane yazıcı meleğin hepimizin sağında, solunda olduğu ayetle sabittir. Yaptıklarınızı bilen şerefli, keremli yazıcı melekler var. Senin defterinin kapanması hareketlerinin bitmesiyle oluyor. Uyanmanla başlıyor, uyumanla kapanıyor defterin. Günlük defter bu. Gece ve gündüzün amellerini Allah-u Teâlâ’ya yükseltirler. Allah-u Teâlâ mekânda mı? Haşa ve kella. Allah-u Teâlâ’nın kabul makamına yükseltiyorlar.
ARŞA KARŞI ÜSTÜNLÜĞÜ VAR
Allah-u Teâlâ’nın kabul makamları var. Sidretül münteha, arş, kürsi, levh-i mahfuz var. Bunlar mekânlardır. Allah-u Teâlâ lamekân. Yani mekânsız. Bunlar sonradan yaratılmış. Onun için Allah-u Teâlâ arşın üstünde denmez. Fevkinde denir. Fevkiyet üstünlük demek. Arşa karşı üstünlüğü, hâkimiyeti var. Ama üstünde denirse mekân olmuş olur. Allah-u Teâlâ’ya mekân isnat edilmez. İman-İslam ilmihalinde bu bahsi güzel anlattım.
TEFTİŞ MAKAMI BİRİNCİ KAT SEMADA
Allah-u Teâlâ mekânsızdır. Diğer mahlûkların hepsi yaratılmıştır, onlar mekânda. Melekler bizim defterimizde yazılanları Allah-u Teâlâ’ya yükseltiyor. Peki, “Allah-u Teâla’ya yükseltiyor”un manasını Ehl-i Sünnet’e göre nasıl anlayacağız? Allah-u Teâlâ’nın kabul makamına, teftiş makamına, denetim makamına yükseltiyorlar. Çünkü teftiş makamı gökte, 1.kat semada. Gök, mekândır ve yukarıdadır. Yukarıda olunca yükseltmiş oluyorlar. Çünkü yukarı çıkartıyorlar. Biz aşağıdayız. O zaman bizim amelimizi yukarı çıkartıyorlar. Çünkü Allah-u Teâlâ’nın teftiş ve kabul makamı birinci kat semada.
EHL-İ SÜNNET’İN İTİKADİ KAİDELERİ
Ellerimizi niye yukarı doğru açıyoruz? Allah-u Teâlâ’nın kabul makamı semada olduğu için hazinelerini gösteriyoruz, “Hazinelerinden ver bize” diyoruz. Yoksa Allah yukarıda diye elimizi kaldırmıyoruz haşa! Bunlar Ehl-i Sünnet’in itikadi kaideleridir.
MESCİDE GİDEN, CEMAATİ KAÇIRSA DA AYNI SEVÂBI ALIR
Saîd ibni’l-Müseyyeb (Radıyallâhu Anh) şöyle anlatmıştır.
Ensardan bir zat vefat edeceği sırada âilesine: “Evde kim var?” diye sorunca: “Âilen, kardeşlerin ve mescid arkadaşların var” dediler. Bunun üzerine o: “Beni kaldırın” deyince içlerinden biri onu kendisine yasladı. Derken o, gözlerini açıp cemaate selam verdi, onlar da selâmını iade ettiler, o da kendilerine hayır duada bulundu ve şöyle hitap etti. “Bugün ben size bir hadis anlatacağım ki Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) den duyduğumdan beri Allâh rızâsı için onu kimseye anlatmamıştım. Ama bugün onu size Allâh rızâsı için anlatacağım.
AFFEDİLMİŞ OLARAK DÖNER
Ben Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) i şöyle buyururken işittim. “Herkim evinde abdest alır, abdesti de güzel alır, sonra mescide çıkar da Müslümanların cemaati içerisinde namaz kılarsa (o yolda yürürken) mescide varıncaya kadar sağ ayağını kaldırmaz ki karşılığında Allâh-u Teâlâ ona bir sevap yazmasın, sol ayağını (yere) koymaz ki ona mukabil Allâh-u Teâlâ ondan bir günah düşürmesin. Artık o, imamın namazıyla kılarsa, affedilmiş olarak geri döner. Ama bir kısmına yetişir de bir kısmını kaçırırsa yine böyle olur. Fakat o namaza yetiştiğinde, o namaz kılınmışsa o da rukû’unu ve secdesini tamamla(yarak tek başına mescitte kıla)rsa yine böylece olur.” (Beyhakî, Şu‘abu’l-îmân, no:2633, 4/356; es-Sünenü’l-kübrâ, 3/69; Ebû Dâvûd, Salât:51, no:563, 1/209)
ECRİNİN BİR MİSLİ VERİLİR
Ebû Hureyre (Radıyallâhu Anh) dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte Rasûlüllâh (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Her kim abdestini güzel alır da sonra mescide gittiğinde insanları namazı bitirmiş bulursa, Allâh-u Teâlâ ona, namazı cemaatle kılanların ecrinin bir mislini verir. Ancak bu (tek kılana verilen sevap), onların sevaplarından bir şey eksiltmez.” (Ebû Dâvûd, Salât:52, no:564, 1/210)
TEŞVİK MAHİYETİNDE
“Avnü’l-Mabûd”da zikredildiğine göre; bu hadîs-i şerif, Allâh-u Teâlâ’nın fazl-u kereminin kemalini ve rahmetinin genişliğini beyan etmektedir. Tabî ki bu müjde, cemaati kaçırması, kişinin kendi kusurundan kaynaklanmaması şartıyladır.
Herhâlde Allâh-u Teâlâ kişiye, cemaate katılmayı niyet ettiği için, cemaat sevâbının aslını, kaçırdığına üzüldüğünden dolayı da bir kat fazlasını ihsân etmektedir.
Dolayısıyla bu hadîs-i şerifler, her hâlükârda cemaate kavuşmaya teşvik mâhiyetinde değerlendirilmelidir. (Azîmâbâdî, Avnü’l-Ma‘bûd, sh:288)
SEViNCE SUKUR, UZUNTUYE SABIR
Elli dört farzdan yirmi dördüncüsü “Kaçırdığın şeyler üzerine üzülmeyi ve gelen şey ile sevinmeyi terk etmek”tir.
Çünkü Allâh-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: “(Başınıza geleceklerin tamamı, yaratılmadan önce takdir edilmiş ve her şeyin mukadder olduğu size bildirilmiştir,) tâ ki sizden ge(çip git)miş olan (dünyâ imkân)lar(ın)a karşı üzülmeyesiniz, O (Allâh-u Sübhânehû)nun size vermiş olduğu (nimet dolu) şeylerle de (şımaracak derecede) sevinmeyesiniz! (Zîrâ her şeyin kaderle olduğunu bilmeniz her sıkıntıda size teselli verecek, her nimete karşı da şükür ilham edecektir. Mademki sevinçsiz ve üzüntüsüz bir hayat yaşayamayacaksınız, o halde sevincinizi şükür, üzüntünüzü de sabır hâline dönüştürün.)” (Hadîd Sûresi:23)
DEFTER AÇMAKTAN UTANIRIM
Rasûlüllah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
“Hangi mümine bir diken batsa, hattâ dikenden daha ufak bir şey ile eziyet olunsa onun sebebiyle Allâh-u Azîmüşşân Hazretleri mutlaka o müminden bir günah affedip onun bir derecesini yükseltir.” (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:27)
“Hakk Tebâreke ve Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri hadîs-i kudsîde buyururlar ki:
“Kullarımdan bir kulumun bedenine veya malına yahut çocuğuna bir musîbet gelse ve o kulum o musîbeti güzel bir sabır ile karşılasa, Ben o kulum için kıyâmet gününde mîzan kurmaktan ve onun için defter açmaktan utanırım.” Yâni onu hesapsız ve azapsız olarak cennetime girdiririm. (Salâhî Efendi, Ellidört farz şerhi, sh:27)