Neden herkes herkesin Müslümanlığını, Türklüğünü, Kürtlüğünü sorgulayacak cesareti ve yetkiyi bulabiliyor kendisinde?
Neden herkes etrafında düşman arıyor?
Gerçekten Düşmanı mıyız birbirimizin?
Birbirimizden daha mı çok seviyoruz bu vatanı?
Benden daha mı Türk bir başkası, daha mı insancıl?
Neden farklı görüşler birbirlerine savaş kurallarının acımasızlığıyla taarruz ediyor bu ülkede?
Uzlaşı kültürünün lezzetini hiç mi tatmadık biz tarih boyunca?
Farkında değiliz belki ama bu ülkenin iç dinamikleri parça tesirli bir bombanın patlayıp dağılması hızında ayrıştırılıyor.
Bir formül var mı kafanızda durumu kurtaracak?
Türkü, Kürtü, Sünniyi, Aleviyi, Müslimi Gayri Müslimi, huzur içinde yaşatabilecek bir formül?
Tek formül yasaklamak, ezmek, yok saymak mı yoksa?
Hiç düşünüyor muyuz acaba?
Neydi Osmanlıyı bir cihan imparatorluğuna dönüştürüp 624 yıl yaşatan?
Arnold Toynbeeye, Platonun İdeal Devletine en yakın olan Osmanlı Devletidir dedirten neydi?
Dinin kimlik belirlemede tek belirleyici olduğu bir dönemde Hıristiyanı, Müslümanı bütünleştirip Osmanlı yapan neydi?
Bilen var mı?
Neydi Romayı bir huzur imparatorluğuna dönüştüren?
Milano Fermanının ne anlam ifade ettiğini düşünen var mı bugün?
İznik Fermanıyla neler olduğunu, İmparator Constantinusun radikal bir hamleyle Romaya kaç asır daha yaşama olanağı sağladığını görebilen var mı?
Magna Carta İngilterede neleri başardı?
Tarihteki bütün uzun imparatorlukların uzun yaşama sırlarının başlıcası iç dinamiklerini bütünleştirebilmiş olmalarıdır.
Bizde uzun ve huzurlu yaşamak arzusundaysak bu bütünlüğü oluşturmak durumundayız.
Bu bütünleşme ve huzur herkesin kendisini mutlu ve bu devlete ait hissetmesiyle mümkün olabilir.
Türkü, Kürtü, Sünniyi, Aleviyi, Müslimi, Gayri Müslimi, bütünleştirmeden önümüzü açabilmek hayaldir.
Türkiyede bütünleştirme yerine ayrıştırma tercih ediliyor, hem de bizzat devlet eliyle!
Neyle oluyor bu ayrışma sizce?
Ben söyleyeyim:
Paranoyayla oluyor; ezmekle, yok saymakla oluyor.
Yıllardır Kürt yoktur demekle oluyor.
Dindarı rejim düşmanı ilan etmekle oluyor.
Hukukun yerine ön yargıların ve devletin hâkim ideolojisinin karar mercii ve tek cezalandırıcı ilan edilmesiyle oluyor.
Ergenekonla oluyor.
Bütün Kürtlere bölücü gözüyle bakmakla ve bütün bölgeye ayrılıkçı muamelesi yapmakla oluyor?
Siyasetin belirlemesi gereken vizyonu askerin belirlemesiyle oluyor.
Devletin sürekli korunma ve kollanma refleksleriyle hareket ettirilmesiyle oluyor.
Demokrasiyi işimize gelmediğinde kesintiye uğratmakla oluyor.
Bu ülke Anadolusunun Ankarada kendisinden hiçbir parça bulamamsıyla oluyor.
Vatan hainleri türetmekle oluyor.
Oluyor da oluyor
Cumhuriyet, etnik ve dinsel açıdan kozmopolit olan bir toplumu homojenleştirme programı olarak doğdu. O dönemin şartlarının yani devrim koşullarının bunu gerektirdiği çeşitli verilerle ispatlanabilir belki. Devrimci kadronun bu konuda haklı olup olmadığı da geçerli bir tartışma konusudur.
Fakat bugün için kesin olan bir gerçek var;
Bu tek tipleştirme programının her kesimi mutlu edebilmesi olağan dışıdır.
Çünkü bu program, yüzdelik dilim itibarıyla ülkenin sadece küçük bir bölümüne hitap etmektedir.
Herkesi ciddiye alabilecek sıkıntılarını dertlenebilecek bir devlet profili tesis edilemeden bütünleşmek mümkün olamayacaktır.
Dolayısıyla bu kısır, sığ tartışmalar mütemadiyen devam edecektir.
İçimizden hayali düşmanlar çıkarma ve onlarla savaşma basiretsizliğini bir kenara itelemeliyiz.
Çünkü bu durum sürdüğü müddetçe her geçen gün düşman üretmeye devam edeceğiz, kendi vatandaşımızı kendimizin en büyük düşmanı sayacağız mesela.
Bu bazen kapı komşumuz olacak, bazen ailemizden biri, bazen de bir köşe yazarı
Birbirimizin düşmanı değiliz!
Sadece kurtuluş için, kalkınma için, huzur için, farklı yollar, farklı metotlar üretiyoruz
Hepsi bu!