Kim ne dese desin, Türkiye ile Rusya arasında yaşanan uçak krizi, Soğuk Savaş döneminden bu yana bölgesel ve küresel etkilere yol açabilecek en derin krizdir.
Üstelik bu, sadece iki ülke ile sınırlı değildir. Bir yönüyle İran, Suriye ve bölge ülkelerine uzanan, diğer yönüyle de Batı ile Doğu arasındaki güç haritasını etkileme potansiyeli olan yeni bir durumdur.
Türkiye'nin ve Rusya'nın, geçmişi bugüne taşıyarak, yeni yükseliş tarihlerini yazmaya hazırlandığı döneme denk gelmesi, ayrıca dikkatle izlenmesi gereken bir gerçektir.
Rus-İran ekseni tehdit ediyor
Rusya, Sovyetlerden sonra Çarlık Rusyası'na dönüş kararı almış, dağılma sürecini kısa sürede durdurmuş hemen ardından Çarlık ve Sovyetler döneminin yayılmacı haritasına açılmaya başlamıştır. Çin ile geliştirdiği ortaklıkları arkasına alarak, İran'ı bir cephe ülkesi olarak kullanarak, önce Güney Kafkaslara, sonra Karadeniz'in kuzeyine müdahil olmuş, Kırım'ı ilhak ederek Karadeniz'de yeniden merkezileşmiş ardından şaşırtıcı biçimde Suriye'ye girmiştir.
Rusya'nın Suriye'ye girmesi ile ABD'nin Irak'a girmesi aynı ölçekte bir müdahaledir. Dahası, tıpkı İsrail'in bölgede Amerikan gücünü kullanması gibi, Rusya da Ortadoğu'daki kılavuzluğunu İran'a terk etmiş, Tahran Rus gücünü bir silah olarak bütün bölgede kullanır hale gelmiştir. Yüzyıllara dayanan ve Sünni Türk dünyasını ikiye bölen Rus-İran ekseni yükselişe geçmiş, bütün bölgeyi biçimlendirme çabası içine girmiştir.
Türkiye yükseliş dönemine girmiştir
Türkiye, yüzyıllık uykudan uyanan bir ülkedir. Osmanlı siyasi yapısının küresel koalisyon tarafından dağıtılmasından sonra ilk kez ayağa kalkmış, güçlü siyasi liderlik ve yüzyıllara dayanan derin siyasi akıl harekete geçmiş, Anadolu'ya hapsedilen bir millet coğrafyaya açılmaya başlamıştır. Bu tarihi bir dönüştür ve asla yönünden sapmayacaktır. Türkiye artık Cumhuriyet dönemi sonrasının hazırlıklarını yapmakta, yüzyıllara dayanan siyasi yolculuğuna yeni güç arayışı ile devam etmektedir.
Bu çok uzun bir yürüyüştür. Hafızası Cumhuriyet'ten önceye uzanamayanların, vizyonu Avrupa Birliği üyeliğinin ötesine geçemeyenlerin anlayabileceği bir mücadele değildir. Bu dönemde dostluklar da düşmanlıklar da konjonktüreldir, Türkiye artık tek başına bir güçtür, coğrafyasıyla bütündür. Böyle olmak zorundadır. Küresel ölçekte oyunun kuralları değişirken Türkiye kendi oyun kurallarını çoktan değiştirmiştir. Bu yüzden yeni sözlerle, yeni yöntemlerle, yeni siyasi önceliklerle yoluna devam edecektir.
Korkudan titreyenler bunları anlayamaz
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin arasındaki söz düellosunu işte bu iki yükselen gücün arayışları üzerinden okumak gerekir. Erdoğan'ın dik duruşu, güçlü sözlerle hareket edişi bu yüzden hamaset değil, yükseliş dönemi Türkiye'sinin duruşudur. Artık ezberler bozulmuştur ve kimse Türkiye'den artık çekingen, pısırık, özür dileyici, yılgın tavırlar beklemesin.
Devletin gücü ile, milletin gücü ile, ülkenin gücü ile sözün gücü birbirini destekleyecektir. Bu bir macera değildir. Bu, bütün coğrafyaya, toplumlara verilen mesajdır, yeni bir sinyaldir, yüzyıllardan gelen duruşun göstergesidir.
Putin'in ardı ardına Türkiye'ye yönelttiği tehditler karşısında birileri eski korkaklıklarıyla tir tir titrerken, Erdoğan'ın dünkü sözleri en çok da “iç işgalcileri”n başını döndürmüş, alabildiğine Rusya PR'ı yapanları ters köşeye yatırmıştır. “Aman Rusya'yı karşımıza almayalım, durum çok vahim, buna gücümüz yetmez” diyerek eski korkaklıklarını bütün ülkeye pazarlayanların “operasyonel” kampanyaları da bu sözlerle boşa çıkmıştır.
Müslüman manifestosu..
Putin'in insanı hayrete düşüren “İslamlaşma” suçlamasına verilen cevap aslında bütün coğrafyaya verilmiştir: “Türkiye'nin yüzde 99'u Müslüman. Bunu nasıl söylersin? Ben kalkıp da 'Rusya'yı yönetim Hristiyanlaştırma gayreti içinde' diyebilir miyim? Tayyip Erdoğan Müslüman'dır. Ben neyin gayreti içinde olacağım” şeklindeki sözler, bir kimlik, sorumluluk ve meydan okuma cümleleridir. Bu toprakların da, siyasi tarihin de normalleştiğinin göstergeleridir.
Hele şu cümle sanırım Putin'in de uykularını kaçıracak cinsten: “Suriye konusu tıpkı Irak, Mısır, Balkanlar, Kırım, Kafkasya gibi, bizim asli meselemizdir. Bizim bu coğrafyaya bakışımız asla diğer ülkeler gibi olamaz. Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi başkaları için bataklık olabilir ama bizim için oralar bin yıllık hatıralarımızın bulunduğu ayrılmaz parçamızdır. Bu köklü geçmişi bilmeyenler, bölgemizdeki sorunlara yönelik samimiyetimizi de anlayamazlar.”
Osmanlı'dan sonra ilk kez söyleniyor
Bu bir meydan okumadır. Bu zihinlerimizdeki siyasi haritanın ilanıdır. Bu, ortak tarihimizin, köklü birlikteliğimizin resmidir. Suriye'de hızla batağa saplanacak olan Putin bu cümlelerdeki Kafkasya ve Kırım ifadelerini dikkatle okuyacaktır.
Bu sözler, Kanuni'den, Abdülhamit'ten kalan sözlerdir. Bu sözler, Osmanlı'dan sonra ilk kez söylenen sözlerdir. Öyleyse Batı dünyası da, Doğu dünyası da bunu dikkate almak zorundadır ve alacaktır da.
“Özür dilemeyeceğiz. Hava sahamızı ihlal ettiği için Rusya özür dilemeli. Yine ihlal olursa yine aynısını yaparız” sözlerini işte bu güçlü cümlelerle birlikte söylüyor.
İçeride bazları panikte. Ülkeyi sindirme, korkutma derdinde. Bu duruşu, bu güçlü cümleleri anlayamayanlar, anlayıp da Türkiye karşıtı cephelerle ortaklık kuranlar operasyon peşinde. Ama bundan sonra işte bu sözlerin hüküm sürdüğü bir Türkiye olacak karşılarında. Bugüne kadar hep kaybettiler, bundan sonra çok daha ağır kayıplar verecekler.
Türkiye'ye rağmen harita çizilemez
Kimse Türkiye'nin burnunun dibine kadar sokulup tehditler savurmasın. Kimse Türkiye'nin Arap/İslam dünyası ile ilişkilerini rehin almaya kalkmasın. Kimse bu coğrafyada Türkiye'ye rağmen harita çizmeye girişmesin. Bunları düşünenler Haçlı Savaşları'ndan bu yana verilen mücadelenin özet tarihin bir okusun, bu kendilerine yetecektir.
Erdoğan'ın sözleri krizi derinleştirme amaçlı değildir. İki ülke, yüzyıllara dayanan ortak siyasi tarihlerinin verdiği tecrübe ile bu krizin üstesinden pekala gelecektir. Ama kimse de Rusya'yı Türkiye'nin üzerine salmaya, onun üzerinden Türkiye'ye ateş etmeye kalkışmasın. Rus yönetiminin en çok düşünmesi gereken konu belki de Fars ateşinin Rus siyasi aklını nasıl rehin aldığı olmalı. Çünkü bunun Ruslara bedeli ağır olacaktır.
Misak-ı Milli'nin ötesi ve yeni 'One Minute'
Erdoğan'ın sözleri yükselen Türkiye'nin pozisyonunu belirlemektir. Artık böyle bir ülke olacaktır. Bu, Cephe ülkesi, kanat ülkesi, köprü ülke değil merkez ülke refleksidir. Belki Misak-ı Milli sınırlarının çok daha ötesine açılan bir zihinsel harita şekillenmektedir ve çok yakın gelecekte bu harita kendi ortak siyasi dilini üretecektir.
Evet, bu bir meydan okumadır. Bin yıldır bu topraklarda kaç kez böyle meydan okuduk, bilirsek bunun anlamını da kavrayacağız.
İsrail'e ayar veren “One Minute” çıkışından sonra çok daha geniş ölçekte bir “One Minute” çıkışına tanık olduk. Bu, hem Türkiye'ye ayar vermeye kalkışanlara bir uyarıdır hem de uluslar arasında Türkiye'nin durduğu yeri tam anlamıyla tayin etmektir.
Artık böyle bir Türkiye olacaktır. Savaş da barış da böyle bir Türkiye ile olacaktır. Korkakların bu büyük mücadelede yeri olmayacaktır.