Gerek “Balyoz Darbe Plânı”, gerek “İrticayla Mücadele Eylem Plânı” ile ilgili tartışmalar devam ediyor... Bildiğiniz gibi; her iki “darbe plânı”nın da “gerçek” olduğu, “en yetkili makamlar” tarafından tescil edildi... Yani, bu planlar; birer “seminer çalışması” veya “harp oyunu” değil, resmen ve alenen “darbe plânı”dır!.. Zaten, hiç kimse de bunun aksini iddia etmiyor... Bunlar, “gerçek birer darbe plânı”dır ve üstelik “Genelkurmay Başkanlarından da gizlenerek” hazırlanmıştır!.. Bütün mesele, bu plânları hazırlayanlardan “hesap” sorulmasıdır!.. Hem de, GATA’lara falan gidip de, “sota”ya yatmalarına imkân ve fırsat verilmeden!.. Çünkü, “darbe plânı” hazırlanırken “turp gibi sağlam” olan adamlar, “suçüstü” yakalanınca birdenbire “hasta” oluveriyor!.. Gerçi, bu “hasta”ların pastanelerde “pasta” yediklerini ve “dansta” olduklarını çok gördük ama maalesef “bazıları”nı inandırmak mümkün olmuyor!.. Onlar, “ayarladıkları doktorlara” gidip, “ciddi sağlık sorunları” bulunduğuna dair “rapor”lar almayı, nasıl oluyorsa beceriyorlar!..
Dün öğrendik ki; “Balyoz Darbe Plânı” soruşturması kapsamında tutuklanan eski 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan’ın avukatı da “tahliye” talebinde bulunmuş!..
Yine o bildik gerekçe:
“Ciddi sağlık sorunları var!”
Yersen!.. Biz de yedik!..
SAVCIYI AVDA ÖLDÜRECEKLERDİ
Meselem bu değil... Meselem; gerek “Balyoz Darbe Plânı”, gerek “İrticayla Mücadele Eylem Plânı” ortaya çıktığında ortaya atılan iddialar... Malûm, bu çalışmaların, “lokal bir seminer çalışması” olduğu ve asla “Türkiye’yi kapsamadığı” iddia ediliyordu...
Ama, o zamanlar da sorulmuştu:
“Bu darbe plânı, madem ki İstanbul’a özel bir çalışmadır, peki o halde Bingöl dahil 23 ilin valisinin görevden alınıp, yerlerine kimlerin getirileceğini bile tesbit eden bir çalışmanın İstanbul’la ne ilgisi var?.. Besbelli ki; sadece İstanbul’da değil, bütün Türkiye’de bir darbe amaçlanmış!..”
Şimdi, Emekli Org. Çetin Doğan’ı “ciddi sağlık sorunları”(!) ile başbaşa bırakıp, İstanbul’dan Erzincan’a uzanalım...
Malûm; 3. Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk ile Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in, “Bir ve iki numaralı Ergenekon zanlısı” olarak gösterildiği iddianame tamamlandı ve mahkeme tarafından da kabul edildi.
İlk duruşma 4 Mayıs’ta!..
Bu arada; yeni yeni “bilgi”ler geliyor ve yeni yeni “belge”ler ortaya çıkıyor!..
Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan ve “AK Parti’yi devirip, Gülen cemaatini bitirmeyi” amaçlayan “İrtica ile Mücadele Eylem Plânı”nı uygulamak için “pilot bölge” olarak Erzincan seçilmişti!..
Yani, bu plân, bir “masabaşı çalışması” değil, “uygulamaya da konulan” bir “darbe plânı”ydı!..
Plân, Erzincan’da sahneye konulacak ama adım adım “bütün Türkiye”yi kapsayacaktı!..
“Erzincan’daki uygulamalar” malûm...
Birçok vatandaş, sırf “dinî inançları” dolayısıyla gözaltına alındı, “manevi işkence”lere maruz kaldı... Hatta bir kadın, “hamile” olduğunu söylemesine rağmen, sorgu esnasında gördüğü “baskı”lar sebebiyle, “ikiz bebeğini bile düşürdü!”
Yine malûm ki;
“Ergenekon yapılanması”nı ihbar eden İliç eski Savcısı Bayram Bozkurt, ölümle burun buruna gelmiş... Gizli tanık Munzur’un ifadelerine göre, bir komutan; “Savcı Bayram Bozkurt’u, av sırasında kaza kurşunuyla ortadan kaldırın” talimatını vermiş!..
BAŞSAVCI, O BOMBALARI NE YAPACAKTI?
Ve dün ortaya çıkan yeni belge!..
16 Şubat günü; Başsavcı İlhan Cihaner’in evinde “arama” yapmak ve “gözaltı”na almak için Erzincan’a giden Erzurum Özel Yetkili Savcıları Osman Şanal, Rasim Karakullukçu ve Mehmet Yazıcı; Cihaner’in evine gitmeden önce, Erzincan Emniyet Müdürü Süleyman Oğuz’u da makamında ziyaret etmişler!..
Bu görüşme esnasında Emniyet Müdürü Süleyman Oğuz, savcılara demiş ki;
“Geçenlerde Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, beni ve Alay Komutanı Ali Tapan’ı toplantıya çağırdı. Akşam mesai saatinden sonra İl Jandarma Komutanı’nın odasında yapılan toplantıda İlhan Cihaner, ‘İliç Savcısı Bayram Bozkurt ve Erzurum Savcısı Osman Şanal hakkında 2 gizli muhbir dinledim. Bu savcılar, tanıklardan para karşılığı mühimmat istemiş. İliç Savcısı’na suçüstü yapmak için el bombası gerekiyor. Müdürüm bana 3-5 tane el bombası getirir misin?’ dedi. Bunun üzerine ben ‘Başsavcım, Emniyet’te bu tür işler için kullanılabilecek el bombası bulunmaz. Alay Komutanı’nda vardır. Ondan isteyin’ diyerek, komplo için istediği bomba talebini geri çevirdim.”
Düşünebiliyor musunuz;
“Başsavcılık” makamında oturan bir zat, savcılara “komplo” kurmak için “bomba” istiyor!..
Bu da “hukuk adamlığı” oluyor!..
Bu hukuk adamı “adalet” dağıtacak ve bizler de “Şeriat’ın kestiği parmak acımaz” deyip boynumuzu bükeceğiz; öyle mi?..
Vah Türkiyem vah!.
Vah milletim vah!..
KORG. ALTAY TOKAT’IN BOMBALARI!
Söyleyin Allah aşkına;
“Yargı ile askerin işbirliği, Meclis’i ve Hükümet’i tam bir kuşatmaya almış, büyük bir cendereye sokmuştur” diyenler haksız mıdır?..
Alın size “işbirliği”nin daniskası!..
“3-5 bomba” bulunacak ve savcılara “komplo” kurulup, belki de “hapsedilmeleri” sağlanacak!..
Peki, “asker ile işbirliği”ne yanaşmayan “hakim ve savcı”lar ne olacak?..
Ya “av esnasında ortadan kaldırılacak”lar, ya “yetki”leri ellerinden alınacak, ya da “1-2 bombayla hizaya getirilecek”ler!..
Korg. Altay Tokat da öyle yapmıştı ya!..
Korg. Tokat; Şemdinli’de, “iyi çocuklar” tarafından Umut Kitabevi’ne atılan bombanın “mesaj” için olduğunu ama “beceriksizce” yapıldığını söyleyip, 27 Temmuz 2006’da gazetelere yansıyan demecinde şöyle bir “itiraf”ta bulunmuştu ya;
“Şemdinli’de atılan o bomba mesaj içindi, ama beceriksizce yaptılar... Benim zamanımda ben de 1-2 kritik noktaya bomba attırdım. Benim meselem mesaj vermekti. Batıdan gelen memurlar, hakimler işin ciddiyetini anlamıyor. İşi basite almaya çalıştılar, rastgele dolaşıyorlar. Oraya buraya gidiyorlar. Hizaya gelsinler diye evlerine yakın iki yere attırdım!.. Ondan sonra anladılar ki, dikkatli olmalılar. Bir musibet, bin nasihattan iyidir. Öylece onları eğittim ben!”
Demek oluyor ki;
“Askerle işbirliği” içindeki Başsavcı İlhan Cihaner de, “benzeri bir taktik” uygulayıp, “3-5 bomba” istemiş!
Artık savcıları “korkutacak” mıydı, yoksa “iftira” mı atacaktı, orası meçhul!..
Ama, şurası bir gerçek:
Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlanan plânın, Erzincan’da uygulamaya konulduğu “tartışmasız bir gerçek”tir ve dahası, “Erzincan il sınırlarını da aşmış”tır!
KOMUTAN MISIN, DEDEKTİF Mİ?
Bunun en çarpıcı örneği de şu:
İddianamenin “241. sayfası”nda; “3 astsubay başçavuş” tarafından yapılan “faaliyet”lerin biri, “kendi ağızlarından” şu şekilde anlatılıyor:
“11 Mayıs 2006 günü Erzincan İl Jandarma Komutanlığı’ndan hareket edilerek il merkezine gelindi. İl merkez Hancı Çiftliği’nde ebe hemşire olarak görev yapan Sevim ismindeki şahsın, mesai saatleri içerisinde sağlık ocağında başörtülü olarak görev yaptığı duyumuna istinaden, istihbari çalışma başlatıldı.
Hancı Çiftliği’nde görev yapan ebe hemşirenin geçici görevle gönderildiği Akyazı beldesi sağlık ocağına gidilerek, ebe hemşirenin başörtülü olarak görev yaptığı görüldü ve fotoğrafı çekildi. Ayrıca isminin S.Ö. olduğu, Yozgat ili Yerköy nüfusuna kayıtlı olduğu, eşinin il merkezinde öğretmen olarak çalıştığı bilgileri öğrenildi.
Ayrıca aynı sağlık ocağında çalışan ve ismi tespit edilemeyen başka bir hemşirenin de başörtülü olarak çalıştığı görüldü ve fotoğrafı çekildi.”
ONLAR MİLLETE HİÇ ACIMADI Kİ!
Şimdi, şu soruyu sormak gerekmez mi;
“Haydi, farzedelim ki, Erzincan il merkezinde irtica ile mücadele çalışması yürütüyorsunuz; peki, Akyazı ilçesinde işiniz ne?..”
Demek oluyor ki;
“Sizin niyet ve amacınız başka!”
İstanbul’da Balyoz Darbe Plânı hazırlayanlar; nasıl ki, taa “Bingöl’deki vali”yi ve onunla birlikte “23 vali”yi görevden almayı düşünmüşler, demek oluyor ki Erzincan’da çalışmalar yürüten ekip de, bir dedektif gibi “iz” sürüp, Akyazı’ya kadar gitmişler!..
Şimdi siz söyleyin;
Bütün bunların “harp oyunu” ve “masabaşı bir çalışma” olduğuna inanır mısınız?..
Öyle ya;
İstanbul nire, taa Bingöl nire?..
Erzincan nire, Akyazı nire?..
Bu “palavra”lara karnımız tok!..
Ve ayrıca, içimizde “acıma hissi” de yok!..
Onlar millete acıdı mı ki?..
Millete acıyan bir insan;
Hiç “hamile” kadına baskı yapar mı?
Demokraside Fötr’et Devri!
Yarın 12 Mart... Yani, meşhuur “muhtıra”nın 39. yıldönümü... Malûm, o dönemde “Başbakan” olan Süleyman Demirel, muhtıraya karşı çıkmak yerine, “fötr şapka”sını alıp gitmiş, daha sonraki yıllarda kendisini eleştirenlere de şu cevabı vermişti: “Ne yapsaydım yani, şapkayı orada mı bıraksaydım?”
“Fötr”ü alıp gitme olayı, aslında “Demokraside Fötr’et Devri”nin de başlangıcı olmuştur!.. Ama yine de, Demirel’in “şapka”sını alıp gitmesi; onun “Atatürk devrimleri”ne ne kadar bağlı olduğunu göstermiştir!..
Düşünebiliyor musunuz; “Hükümet”i terkediyor ama “şapka”sını bırakmıyor!.. Hiç kimsenin “şapkayı takmadığı” bir Türkiye’de, o; “şapka”ya sahip çıkıyor, “Şapka İktisası Hakkındaki Kanun”dan taviz vermiyor!..
Böylece, “en bi Atatürkçü” ve dahi “en bi devrimci” olduğunu da cümle aleme gösteriyor!..
Nitekim, bunun “mükâfatı”nı da görüyor!.. 12 Mart’ta “şapka”ya sahip çıktığı için, 28 Şubat sürecinde “askerî üniforma” ile ödüllendiriliyor!.. Malûm; o “üniforma”yı giydikten sonra; bir “Başkomutan” olarak “Hükümet”i de yıkmıştı, “Demokrasi”yi de!..
Çünkü onun için önemli olan “şapka”ydı...
Hâlâ da, “şapkasız çıkmam abi” diyor...