Ben nişanlı bir gencim. Yaşım 27. İzdivaç düşüncesinden önceki kriterlerimi belirlemiştim.
Maddiyat benim için önemli değildi. Ağzının tadı olmadıktan sonra dünyalar senin olmuş ne yazar? Amacım halisti. Nişanlımdan her konuda razıyım fakat çok evham yapıyor. Haziranda düğünümüz var, maddi anlamda sıkıntı yaşayacağımızı düşünüyor, çok hassas davranıyor, evham yapıyor, umutsuzluğa kapılıyor. Elimize geçen para normal 4 dairenin kira bedeli.
Ben nişanlıma hangi ayetlerden ve hadislerden bahsetmeliyim ki bu sıkıntıyı aşayım? Sevdiğim yazarların evlilikle ilgili kitaplarını okudum. Sizin de yazılarınızı gazeteden her gün okumaya çalışıyorum. Biz acemi kardeşlerinize bu konuda nasıl bir tavsiyede bulunursunuz? (Rumuz: Derviş-i Virane)
Rahat biçimde yaşayacak kadar bir geliriniz mevcut. Normal şartlarda maddi sıkıntı çekmeyeceğiniz anlaşılıyor. Mesele bütünüyle evhamdan ibaret. Nişanlınız vesvese yapıyor. Gerekçesiz bir endişeye kapılmış...
Vesvese böyle bir şey zaten. Çok zayıf ihtimalleri düşünerek gelecek endişesi taşımaktır. Sürekli içinden "Acaba" soruları üretmektir, bir takıntı yapmaktır.
Bu takıntı iki şekilde aşılır: Birisi, takıntı yaptığı konuda kesin bir bilgiye sahip olması. Bu bilgi, her ikinizin de belli bir işinizin ve gelirinizin olması.
Burada evhamlanmaya gerek yoktur. Çünkü milyonlarca insan sizin konumuzda olmayı hayal eder. İsrafa kaçmadığınız sürece maddi darlık çekmezsiniz. Geleceğiniz daha da parlak gözüküyor.
Tevekkülü nasıl anlamalı?
İkincisi: Tevekkül eksikliği. Asıl sorun da buradan kaynaklanıyor. Tevekkül nedir? Mevcut sebeplere başvurduktan sonra neticeyi Allah'tan beklemek değil midir?
Gemiye bindikten sonra sırtındaki yükünüzü yere indirip üzerine oturmaktır. "Eşyam kaybolur da ortada kalırım" düşüncesine kapılıp yükünüzü sırtınızda taşımaya çalışırsanız başınız döner, yıkılırsınız. Bir de kaptan sizi bu halde görecek olsa "bize güvenmiyor" der, ondan azar işitirsiniz.
Hayat yükünü, gelecek endişesini sırtınızda taşımayın. Bu dünya gemisinde bizi taşıyan Yüce Kudret her türlü ağırlığımızı da taşır, buna gücü yeter. Ayet ne kadar açık:
"Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu nasip eder. Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Allah'a tevekkül edene O yeter. Allah buyruğunu mutlaka gerçekleştirir. Her şey için Allah bir ölçü belirlemiştir." (Talak, 65:2,3)
"Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, onun rızkı Allah'a ait olmasın." (Hûd, 11:6)
Demek ki, meşru ve fıtri rızık Allah'ın taahhüdü altındadır, Allah üzerine almıştır.
Mideyi yaratmadan önce mideye lazım olan bütün yiyecekleri yaratmıştır.
Dünyaya gelir gelmez, elimiz iş tutana kadar bizi nasıl rızıklandırdı, nasıl besledi, büyüttü?
Kuşlar gibi beslenirdik
Şu âyet de yıllardır hep dikkatimi çekmiştir ve çok hayran kalmışımdır:
"Rızkını üstlenemeyen nice canlılar vardır ki, onları da, sizi de Allah rızıklandırır. O her şeyi işiten, her şeyi bilendir." (Ankebut, 29:60)
Gerçekten öyle değil mi? İnsanın dışındaki canlılara bakın! Hangisi rızık endişesi taşıyor, hangisi açlık korkusu çekiyor? Kurttan, kuştan, balinaya kadar hangi hayvan açlıktan ölüyor? Bir balinanın günlük beslenmesi için ne kadar gıdaya ihtiyacı vardır? Tahmin etmek mümkün mü?
Allah insanı da hiç çalışmasına gerek kalmadan besleyebilirdi. Fakat insan akıllı bir varlık olduğu için "boş durmasın, canı sıkılmasın, bir şeylerle meşgul olsun" diye değişik rızık kapıları açmıştır.
Bakınız, yıllar önce okuyunca çok hoşuma giden ve tevekkülü çok güzel anlatan bir hadisi hatırlatayım size:
"Siz eğer gerçekten tevekkül etmiş olsaydınız, kuşlar gibi beslenirdiniz. Kuşlar sabahleyin kursakları boş olarak yuvalarından çıkarlar, dolu olarak yuvalarına dönerler."
Son olarak şöyle düşünün: Bugün dünyada bir milyardan fazla insan açlık acısı yaşarken, sayısız nimetler içinde yaşayan bizlerin şükrümüzü artırmamız gerekirken böyle bir endişeye kapılmamız biraz ayıp olmuyor mu?