Mudurnu deyince herkesin aklına “tavukçuluk” geliyor. Peki biliyor musunuz ki, burada 700 yıldır cuma günleri “Ahi evran” duası yapılıyor, namaz öncesi.. “Evrensel kardeşlik” duası yani.
Bu konu, Kırşehir ya da Mudurnu ile sınırlı değil.. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz. Hz. Ali (RA)’ın dediği gibi “Ya dinde kardeş, ya tende bir eşiz”! Yeryüzünden hesaba çekileceğiz. “İla-yı kelimetullah” için yeryüzünü dolaşacağız.
21 Eylül Cuma günü “Dünya Barış günü”. Neden o gün Mudurnu’daki cuma duasına Diyanet İşleri Başkanımız katılıp, bu 700 yıllık geleneğin ihyası yönünde bir adım atmayalım. Kültür Bakanı da katılsın mesela. STK’larımız, basınımız da el atsın bu işe, benzer cuma duaları, birçok esnaf mekanlarında, sanayi ve ticaret sitelerinde neden yapılmasın!?
Mudurnu’daki duaya, Borsa İstanbul başkanımız Himmet Karadağ ile birlikte katıldık.. Daha sonra Bolu valisi, büyükşehir belediye başkanı, Mudurnu kaymakamı, belediye başkanı ile birlikte bu gelenekle birlikte bu coğrafyanın nasıl ihya edileceğini konuştuk..
Mudurnu deyince ilk akla gelen şey “Tavukçuluk”. Tamam bu da iyi, güzel de, bana kalırsa bu 700 yıllık gelenek çok daha önemli.. Bir de, burası İstanbul’un fethinden 120 yıl önceden birer ilim merkezi.. Süleyman Paşa Camii fetihten 100 yıldan daha önce yapılmış mesela Göynük’de. Akşemseddin’in mezarı da hemen bu caminin yanında.
Geleneksel sivil mimari açısından Mudurnu, en az Safranbolu kadar önemli.. Ama Mudurnu sahipsiz kalmış biraz. Tabii önce Mudurnuluların bu işe sahip çıkması gerek. Yerel yönetim valisi, kaymakamı, belediye başkanları ile bu işin öneminin farkındalar. Önce esnafın, Mudurnu halkının bir harekete geçmesi gerekiyor. Arkasından devletin bu işe sahip çıkması, destek vermesi gerekiyor. Bir sonraki adım ise sermaye sahiplerinin bu işe el atması.
İstanbul’a karayolu ile 2.5 saatlik bir mesafede kaçabileceğiniz muhteşem bir vadi arıyorsanız, işte burası. Abant hemen yanı başınızda. Beride Göynük, Taraklı, Geyve. Sakarya’dan Bolu’ya doğru tabiat harikası bir coğrafyada tarihin akış yolu üzerinden ilerleyeceksiniz..
Pazar günü Sakarya’daydık, Taraklı da. Sakarya valisi, Taraklı kaymakamı, belediye başkanı ile birlikte olduk..
Bolu’dan Sakarya’ya tatlı sudan kaplıca suyuna kadar her çeşit su var. Yakında bu havza Afyon’la atbaşı haline gelirse şaşmamak gerek.
Bu bölgede yapılması gereken çok iş var. Bu sadece bölge insanlarının çabası ile çözülecek bir hadise değil. Tabii merkezde bölge halkı olmalı. Ama temelde bu bir memleket meselesi. Öyle görülmeli. Bu geleneğin ihyası, bu şehrin ihyası Türkiye’nin kazanımı olacak. Bu herkes için manevi bir sorumluluk.
700 yıllık bir gelenekten söz ediyoruz da, “ahi evran” duasına katılanların dörtte üçü orta yaşın üstünde.. Gençlerin de katılımının sağlanması gerek.
O duayı görünce, ilk aklıma gelen mesela Fatih’teki “Kadınlar pazarı” aklıma geldi. Cuma pazarlarında, pazar yerlerinde cuma günü benzer dua törenleri neden düzenlenmesin. Çarşamba pazarı esnafı da yapabilir bunu. Cuma pazarı ile sınırlı kalmayabilir. İlle de cumadan önce-sonra değil, sabah da düzenlenebilir.
Mesela bu işe esnaf odaları, ticaret ve sanayi odaları, meslek birlikleri de sahip çıkabilir.
“Buna tek karşı çıkacak CHP olur” diyebilirsiniz, ama bakın, Mudurnu belediye başkanı da CHP’li ve o da bu törene katılıyor. Artık akıl, vicdan sahibi, bu toprağın tarihine, bu halkın inancına, geleneğine saygı duyan hiç kimsenin buna karşı çıkmaması gerek.
700 yıl önce “Evrensel kardeşlik” anlayışı ile yola çıkan birtakım insanlardan söz ediyoruz. Bu geleneğin sadece Türkiye’de yaşatılması değil, İslam dünyasına da yayılması gerek. Dahası, tüm dünyaya yayılması gerek. Diğer din mensupları da kendi mukaddeslerine göre bu duaya eşlik etsinler.
Bunu dünyaya tanıtmamız gerek. Bu konuda, daha zaman var, Kültür Bakanlığı da öncülük ederse, İİK, Arap Birliği, Afrika Birliği, Avrupa Birliği, BM’den UNESCO gibi kuruluşlar, Uluslararası İnsan Hakları ve yardımlaşma teşkilatlarının yöneticileri de Mudurnu’ya davet edilebilir.. Mudurnu’da altyapı yetersizse, hemen yanı başında Abant’da barış ve kardeşlik, yardımlaşma temalı, sergiler, konserler, film gösterileri de yapılabilir.. İslam’ın kardeşlik mesajı dünyaya duyurulabilir. “İslam” barışa giden yol demek değil mi? “Selam” Allah (cc)’ın bir diğer adı değil mi ve Selam “barış” demek değil mi? Kızılay, İHH, TİKA, AFAD gibi insani yardım örgütleri, tüm dünyadaki insani yardım ve kardeşlik faaliyetlerini anlatabilir. Ülkemize göç eden kardeşlerimizin yaşadıkları trajedi ve onlara halkımızın sahip çıkışı ve yardımları anlatılabilir..
21 Eylül’de “Dünya Barış Günü”nden bir “evrensel kardeşlik bildirisi” yayınlayabilir münevverlerimiz, STK’larımız, meslek odalarımız, bilim adamlarımız, kanaat önderlerimiz..
Mesela ne olur o gün Sultanahmet meydanında bu “evrensel kardeşlik bildirisi” okunsa ve Sultanahmet’ten Beyazıt’a akşam namazından sonra meşalelerle “amin alayı” düzenlense..
Tamam 40 tane derdimiz var. Öncelikli bir sürü sorunlarımız var, ama bütün onlara rağmen bu konuları da ihmal etmemeliyiz. Bu bir dua hareketi.
Ayet der ki, “dualarınız olmasaydı ne işe yarardı ki!” Ama bilmeliyiz ki, “Allah, cahil, fasık, müfsiyt, kafir ve zalimlerin duasını kabul etmez” ve “biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmez.”
Ve Allah’ın Resulü der ki, “Kabul olmayan duadan Allah’a sığınırım”. Her dua sahibine Allah’tan istediği şeyin “Allah adına” gerçekleştirilmesi için sorumluluk yükler. Çünkü bizler Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmak zorundayız.
Mudurnu’yu unutmayın. Unutmayalım ki, bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız her şeyden hesaba çekileceğiz. Allah’ın rızasını kazanma yolunda harcadığımız her kuruşun karşılığı, maddi ve manevi olarak, 10 katı, 100 katı, hatta 700 katı ile bize geri verilecektir. Hatırlayın, bizler Alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz. Yaşadığımız zamana ve mekana şahid tutulacağız. Selâm ve dua ile.