Hani; hep, Çiğ yemedik ki, karnımız ağırsın deriz ya... Hani; Yaramız yok ki, gocunalım deriz ya... Niye üstüne basa basa deriz bu lâfları?.. Elbette kendimize güvendiğimiz için... Eğer kendimize güvenmiyorsak, demek oluyor ki çiğ yemişizdir!.. O halde karın ağrısı çekmemiz, gayet normaldir!.. Ya da, şu gocunma meselesi... Bir insan, yarası yoksa, niye gocunur?.. Gocunuyor ise, vardır bir yarası!.
Yani, saklayacak bir ayıbı veya ahlâk dışı bir ilişkisi vardır ki, gocunuyordur!..
Bir insan ki; kendine güveni tam ise; çiğ de yememiştir, yarası da yoktur!.. Dolayısıyla; kim ne derse desin, vız gelir!.. Çünkü, başı dik, alnı aktır!..
Bu atasözlerinden hareketle, şu telefon dinleme olaylarına gelmek istiyorum.
ÖNDER SAV-VALİ GÖRÜŞMESİ
Telefonun dinlenmesinden kim, niye gocunur, kim niye rahatsız olur?.. Meselâ ben; eğer eşim, dostum, çocuklarım, yakınlarım ve arkadaşlarım ile görüşüyorsam, onların hal ve hatırını soruyorsam, dertlerini dinliyor, sevinçlerine ortak oluyor ve problemlerini çözmeye çalışıyorsam, bu konuşmalar kimi ilgilendirir?..
Ama telefon denilen aletle; ahlâk dışı konuşmalar yapıyor, yasadışı işler bağlamaya çalışıyor, nüfuz ticareti yapıyor, hakkım olmayan ihaleleri almak için tehdit ve şantajlara başvurmuyor isem, telefonumun dinleniyor olmasından elbette rahatsız olurum!.
Öyle ya;
Ayıp işlediğinin, yasadışı iş yaptığının, ahlâksız ilişkilere girdiğinin ortaya çıkmasını kim ister?..
Meselâ; CHP Genel Sekreteri Önder Savı ele alalım...
Önder Sav; yazarımız Serdar Arseven ve muhabirimiz Aslan Değirmenciyi niye mahkemeye verdi?
Telefonunu dinledikleri için!..
Peki, sormak gerekmez mi Önder Sava;
Tamam, telefon dinlemek etik değildir de, senin, hem de mesai saatinde Merkez Valisi M.Ali Serindağ ile görüşmen, ondan Bolu ile ilgili seçim taktikleri alman etik midir?..
Eğer bu görüşme etik ise, görüşmenin muhtevasının ortaya çıkmasından niye rahatsız oluyorsun?..
Yani, çiğ yememişsen, karnın niye ağrıyor?..
Yaran yoksa, niye gocunuyorsun?..
Karnın ağrıdığına göre, demek oluyor ki sen çiğ yemişsin!.. Gocunduğuna göre, demek ki senin bir yaran var!..
Sen de gayet iyi biliyorsun ki;
Bir devlet memurunun, yani valinin, hem de mesai saatleri içinde CHP Genel Merkezinde bulunması, üstelik siyasi konuşmalar yapıp, seçim taktikleri vermesi; hem etik değildir, hem de yasal değildir!..
Ortada bir suç vardır!..
O halde, bu suçu bastırmak gerekir!..
Nasıl?..
Telefonum dinleniyor yaygarası kopararak!..
Oysa, ortada bir telefon dinlemesi yok!.. No tuşu yerine yes tuşuna basıldığı için açık unutulan telefondan, odadaki konuşmalara muttali olma meselesi var!..
Ama, yine yaygara koparılmalı ki;
Hem telefon özürlü olma hali dikkatlerden kaçırılsın, hem de bu görüşmenin etik olmadığı örtbas edilsin!..
CHPnin yaptığı budur!..
Önder Savın yaptığı budur!..
Bu taktik, zeytinyağı taktiğidir!..
Yani, üste çıkma taktiği!
GATADA CEP TELEFONU YASAĞI
Şimdi, bütün bunları bir kenara bırakıp, şu GATAdaki cep telefonu yasağına gelmek istiyorum...
Detaylarını bugünkü sürmanşet haberimizde de okuyacağınız gibi; Genelkurmay, gizli bir genelge yayınlayıp, demiş ki;
Bundan böyle, askeri hastanelere cep telefonuyla girmek yasaktır!
Böyle bir uygulamaya, acaba niye ihtiyaç duydular diye düşünmenin alemi yok...
Telefonları yasakladılar, çünkü;
Jandarma eski Komutanı Emeli Org. Şener Eruygurun eşi Mukaddes Hanımın, GATAda görevli Doktor Albay Nusret Demircanla yaptığı görüşme, internet sitelerine düştü ve bu skandal görüşmeyi sadece Türkiye değil, bütün dünya duydu!..
Genelkurmay da, koydu tavrını:
GATAya telefonla girmek yasak!
CEP TELEFONUNUN FAYDALARI!!!
Olayın ayrıntısına girmeden önce, bu telefon yasağının öncesine değinmek istiyorum.
Malûm;
Geçen Ağustos ayında, Genelkurmay Başkanlığı binasında YAŞın yapıldığı salona açılan koridorlarda bir afiş dikkati çekmişti.
Cep telefonunun faydalarını biliyor musunuz? başlıklı afişte, Gizli belgeleri inceleyen iki askerin masanın üzerine cep telefonu koymaları kompozisyonunu işleyen bir fotoğraf ve fotoğrafın üzerinde şu satırlar yer almıştı:
Konuşmalarınız dinlenebilir, yeriniz belirlenebilir, hareketleriniz takip edilebilir, mesajlarınız okunabilir, istemediğiniz görüntüler kaydedilebilir, bilgisayarınızdaki bilgiler alınabilir, patlayıcı madde düzenekleri ateşlenebilir.
Hiç kimse, ne bu afişi yadırgadı, ne de afişteki ifadeleri!..
Öyle ya;
Gerek Genelkurmay Karargâhında, gerek askeri garnizonlarda, kısacası bütün askeri mekânlarda özellikle telekulaklara karşı gerçekten de dikkatli olunmalıydı!
Çünkü, bir askeri konuşmanın, gizli bir plânın, askeri bir stratejinin veya bir operasyonun dışarı sızması felâkete yol açabilirdi!..
Genelkurmay, işte bu risk ve tehlikelere karşı, biraz da ironik bir üslûpla personelini uyarmıştı;
Cep telefonunun faydalarını biliyor musunuz?!?
BOMBA MI TEHLİKELİ, TELEFON MU?
Gelin, görün ki;
Telekulaklara karşı personeli bilinçlendirme uyarıları bununla sınırlı kalmadı!..
Cep telefonunun faydalarını biliyor musunuz?!? afişlerinin ardından, bu defa da; Genelkurmay Başkanlığı yerleşkesinde bulunan Milli Savunma Bakanlığı bölümünün nizamiyesine asılan afişte, telefon ve el bombası kıyaslanarak, fondaki büyük soru işaretinin üzerine Hangisi daha tehlikeli? sorusu yazıldı...
Afişteki cep telefonu resminin üzerinde Sürekli kullanılır hissetmezsin, el bombası resminin üzerinde de Bir defa kullanılır hissedersin ifadeleri kullanıldı.
Denilmek isteniyordu ki;
Bomba gürültülüdür, herkes duyar!.. Ama cep telefonu sinsi çalışır , kendin bile duymazsın!..
Hayır, bu afişlere, afişlerdeki bu uyarılara hiçbir diyeceğim yok!..
Hele de, bir askeri karargâhta bu uyarıların yapılması, gerçekten de gereklidir... Çünkü oralarda gizli emirler verilir, gizli konuşmalar yapılır!.. Biraz önce dediğim gibi; bir operasyon kararı bile alınabilir!..
Dolayısıyla, telefona dikkat edilmelidir!..
GATADA STRATEJİ Mİ ÇİZİLİYOR?
Ama birader;
GATA gibi bir yerde, yani hastalarla uğraşılan, hastalıklarla mücadele edilen bir yerde, niye telefon yasağı uygulanır, işte onu bir türlü anlayamadım!..
GATAda gizli-kapaklı ne iş olur ki?..
GATAda, hangi gizli konu görüşülür, hangi gizli karar alınır ve hangi stratejiden söz edilir ki, telefon kullanmak yasak olsun?..
Orada çiğ mi yeniliyor ki, karınlar ağrısın?..
Orada yara mı vardır ki, gocunulsun?..
GATAya cep telefonuyla girmenin yasak olmasında, Mukaddes Eruygur-Nusret Demircan konuşmasının internet sitelerine düşmüş olması gerekçe gösteriliyor!..
İyi de; burada etik olmayan, bu görüşmenin ortalığa yayılması mıdır, yoksa bu görüşmenin bizzat kendisi midir?..
Böyle bir konuşmanın yapılmış olması başlı başına bir rezalet değil midir?..
Şu hâle bakın;
Kan tahlili bile yapılmayan, beyin tomografisi bile çekilmeyen bir paşa, sahte olması muhtemel bir raporla hasta diye GATAda yatırılıylor!..
Hastalığı ne, belli değil!..
Hasta mı, yoksa turp gibi sapasağlam mı, o da belli değil!..
Çünkü ortada ne bir tahlil var, ne de bir teşhis!
Sapasağlam bir adama hasta muamelesi yapılıp, GATAda yatırılıyor ki, tekrar tutuklanıp da, cezaevine götürülmesin!..
Sonuç itibarıyla, kamuoyuna yansıyan fotoğraf bu!..
YASAĞA NİYE AÇIKLAMA YOK?
Eğer bilinenlerin dışında bir mevzu varsa, o da açıklanmalıdır!..
Meselâ, denilmelidir ki;
Emekli Org. Şener Eruygurun GATAda yatma sebebi, şu şu hastalıklardan dolayıdır!.. GATA Beyin Cerrahi Servis Şefi Kd. Albay Nusret Demircanın Mukaddes Hanıma söylediklerinin aslı yoktur!
Ne yani; İbrahim Şahinin açıklamaları üzerine bir yalanlama yapıp; TSKnın yasadışı faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlarla hiçbir ilişkisi olamaz... Tuğgeneral Metin Gürakın halihazırda yaptığı görevin hassasiyeti dikkate alınarak, konuya ilişkin olarak bilgisine başvurulmuş ve söz konusu kişi ile bugüne kadar hiçbir yerde ve hiçbir şekilde bir temas veya görüşmesi olmadığı tespit edilmiştir diyen bir Genelkurmay, GATA ile ilgili iddialar üzerine de benzeri bir açıklama yapamaz mıydı?..
Diyemez miydi;
Doğrudur veya yalandır!
Ama, Genelkurmay ne yaptı?..
Görüşmenin doğruluğunu veya yanlışlığını araştırmak yerine; görüşmeleri kaydetme ihtimali olduğu için GATAya cep telefonuyla girmeyi yasakladı!..
Dolayısıyla, çevrilmesi muhtemel gizli-kapaklı işlerin devamına göz yumulmuş oldu!..
Yani, denildi ki;
Siz, rahat rahat gizli-kapaklı işler çevirmeye devam edin!.. Bakın, ben tedbirimi aldım ve GATAya cep telefonuyla girmeyi yasakladım!.. Korkmayın, yasadışı işler artık dışarı sızmaz!
Telefon yasağının anlamı budur!..
Varsa başka bir izahı, bana da anlatsınlar da, ben de bileyim!..
Benim bildiğim şudur:
Eğer karnının ağrımasını istemiyorsan, kesinlikle çiğ yemeyeceksin arkadaş!..
Yersen, kıvrım kıvrım kıvranırsın!..
Bunu da, biri cep telefonuna kaydeder!..
===========
CHPnin iki adayı
Önceki akşam, kanallar CHPli adayların işgalindeydi...
Ankara Belediye Başkan Adayı Murat Karayalçın Kanal Dde, İstanbul adayı Kemal Kılıçdaroğlu Fox TVdeydi... Biri üniversite öğrencilerinin sorularını cevaplandırdı, diğeri de gazetecilerin!..
Uzun uzun yazacak değilim... Her iki CHP adayının ilgimi çeken birkaç sözü oldu, onu sizlerle paylaşmak istiyorum:
Meselâ, Karayalçına sordular, projelerin ne?..
O da dedi ki, Kızılırmakın suyunu arıtarak içirmek!
İyi, hoş da, Kızılırmakın suyunu Ankaraya getiren zaten Melih Gökçek değil mi?.. Üstelik, arıtarak gönderiyor musluklara!..
İkincisi, Gökçek; Kaybedersem, siyaseti bırakacağım dedi ama Karayalçın, bu hodri meydana bir türlü cevap veremedi!..
Kılıçdaroğluna gelince... O da; Yoksullara hemşehrilik geliri olarak 600 lira vereceğim dedi ama, bu 600 Lirayı kaç kişiye vereceğini, toplam tutarının ne kadar olduğunu açıklayamadı...
Hesap sordular, Daha hesabını yapmadım dedi!..
Şunu anladım ki; halkın içine çıkmaya yüzü olmayan bu adaylar, çıkabilecekleri tek yere çıkıyorlar; televizyon ekranlarına!..
Ama, gördüler ki, orada da meydan pek boş değil!..