Geçen haftanın alkışlanan ve tartışılan olayları

Hasan KARAKAYA

Geçen hafta, “çok güzel şeyler” olduğu gibi, “seviyesi düşük tartışmalar” da yaşandı..

Meselâ, ilk defa bu yıl çok fazla “kurban tartışması” yaşanmadı, “kurban kesimi”ne yönelik düşmanlık; “Bilmem neresi kan gölüne döndü!.. Yol kenarları mezbahaya döndü” şeklinde sunulmadı, sunulsa da pek fazla itibar görmedi... Hem sonra, bu tür “ajitatif haber” yapanlar ve yaptıranların çoğu, “kurbanın sevabı”ndan değil de, “tatil”inden yararlanmak için, “uçak”lara atlayıp “Roma”lara, “Paris”lere uçtukları için; “kan” da görmediler, “tekbir” seslerini de duymadılar...

Hasılı kelâm, bu yıl, pek fazla “ağzımızın tadını bozan” çıkmadı... Çıkanlar da, pek fazla cayırtı kopartamadı.

SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM SABAHI

Bu yıl, “bayramı taçlandıran” bir güzel olay daha yaşadık... Büyük şairimiz Yahya Kemal’in, zihinlerimize kazınan “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiirini, bir defa daha coşkuyla terennüm ettik... Çünkü Süleymaniye Camii, uzun süredir “restore” ediliyordu.

Restore çalışmaları “Bayram Namazı”na yetiştirildi... “Ecdadın eserlerini ihya” etmek, Başbakan Tayyip Erdoğan’a nasip oldu.

Büyük mimar Sinan’ın; “Şehzade Camii çıraklık, Süleymaniye Camii kalfalık, Selimiye Camii de ustalık eserim” dediği Süleymaniye, uzun çalışmalardan sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından; bir “bayram sabahı”nda yeniden “ibadet”e açıldı...

Erdoğan, binlerce insandan oluşan “mahşerî bir kalabalık” ile birlikte Süleymaniye’de “bayram namazı”nı kıldı.

Bilirsiniz; Mimar Sinan’la ilgili olarak şöyle söylenir: “Mimar Sinan olmak için, arkasında bir Kanuni Sultan Süleyman bulunmak gerekir.”

Gerçekten de, “zirve” eserlere imza atabilmek için, arkada bir “Sultan Süleyman” bulunması gerekiyor... Ve tabiî, bu “ecdat yadigârı” eserlerin onarılması, ihya edilmesi için de, galiba Tayyip Erdoğan gibi bir “Başbakan” gerekiyor... Eğer Erdoğan’ın bu duyarlılığı olmasaydı; bırakın bu “zirve eserler”in restore edilmesini, bir “ahır” gibi, içlerine herhalde “at”lar bağlanır, ya da “depo” olarak kullanılırdı...

Geçmişte yapıldığı gibi!..
Bu bakımdan, bu ülkenin insanları, Tayyip Erdoğan’a ne kadar teşekkür etse azdır.

Bizler de, 16. yüzyılın ortalarında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a inşaa ettirilen bu zirve eseri, hem de bir “bayram sabahı”nda yeniden ibadete açan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı kutluyor, kendisine teşekkür ediyoruz...

YILMAZ GÜNEY BİR KATİLDİ!

Başta da dedik ya; geçen hafta “güzel şeyler” olduğu gibi, “seviyesi düşük tartışmalar” da yaşandı... Tartışmaların odağında; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Sosyalist Enternasyonal Toplantısı için gittiği Paris’te, “Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret etmesi” vardı.

Akit Yayın Kurulu olarak, biz, “Ahmet Kaya bölümü hariç”, bu ziyarete karşı çıktık... Evet, Ahmet Kaya bölümü hariç... Çünkü Ahmet Kaya; evet “ideolojik” fikirleri de olan bir “sanatçı” idi, “Kürtçü” kimliğini ön plânda tutuyordu ama kesinlikle “bölücü” değildi... “Anamın örtüsüne el uzattırmam” diyerek de, “laikçi despot”lara karşı tavır alıyordu.

Kısacası Ahmet Kaya, “Türkiye gerçekleri”ni bilen, “hassasiyet”lere saygı gösteren bir sanatçıydı, dolayısıyla “Kılıçdaroğlu’nun ziyareti”nin bu bölümüne tek kelime bile etmedik.

Ama, “Yılmaz Güney’in mezarını ziyaret etmesi”ne karşı çıktık... Ahmet Kaya; bir “fikir suçlusu”(!) olarak, “linç”lere maruz kaldı ve Türkiye’yi “terk etmek” zorunda bırakıldı... Ama Yılmaz Güney öyle miydi?..

Yılmaz Güney, kesinlikle bir “fikir suçlusu” değildi... “Fikir”lerinden dolayı değil, “Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu’yu öldürdüğü” için hapse girdi... Hapisten “izinli” çıktığı bir günde de, “Paris’e kaçırıldı!”

Yani, ülkeyi terketmedi!..

Kaçtı!.. Kaçırıldı!..

Şimdi diyorlar ki;

“İyi bir sanatçıydı!”

Olabilir!..

Ama “iyi bir adam” değildi!..

Onun, “iyi bir aktör” olmasını, neredeyse “kahramanlık” seviyesine çıkaranlar, onun, aynı zamanda bir “katil” olduğu gerçeğini unutturamazlar!..

O KIYASLAMAYI NİYE YAPTIK?

Gelelim, “Ağca ile kıyaslanması” meselesine... Evet, Akit Yayın Kurulu olarak biz, M. Ali Ağca ile Yılmaz Güney’i kıyasladık... Çünkü “ortak bir nokta”ları vardı: Ağca, kesin olmasa da “Abdi İpekçi’yi öldürmek”le suçlanıyordu, Yılmaz Güney ise Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu’yu öldürmüştü!..

Kaldı ki, bu “kıyaslama”yı yaparken, biz; aslında “kartel medyasına bir göndermede” bulunmak istedik...

Öyle ya;

Ağca’nın TRT’ye çıkarılıp, açıklamalar yaptırılması, kartel medyası tarafından “Katile TRT şefkati” olarak sunulmuştu... Ama “katil”in adı Yılmaz Güney olup, Kılıçdaroğlu tarafından mezarı ziyaret edilince; bu olay aynı kartel medyası tarafından “açılım” olarak sunuldu... İşte biz bu “çifte standart”a karşı çıktık...

“Katil”se, ikisi de katil... Birisine gösterilen ilgi “şefkat” oluyorsa, ötekine gösterilen ilgi nasıl “açılım” oluyor?!?.. İşte bu düşünceyledir ki; 18 Kasım Perşembe günkü manşetimizde “CHP’den katile şefkat” ifadesini kullandık.

Bu ziyarete karşı çıktığımız için, nasıl “ulusalcı” ilân ediliyoruz, nasıl “Ergenekon’la dirsek teması” içinde gösteriliyoruz, onu anlayamadık!..

Bu, nasıl bir “çarpık mantık”tır ki, “MHP ve Ergenekon’la aynı kefede” gösteriyor bizi?..

Bu “çarpıtma”yı yapanlar da gayet iyi bilirler ki; Yılmaz Güney eğer yaşıyor olsaydı; “Bir numaralı Ergenekon aktörü” olurdu!..

YENER DÖNMEZ NEVŞEHİR’DE!
Evet, sadece “kıyaslama” yapmakla kalmadık, aynı zamanda “Kılıçdaroğlu’nun Yılmaz Güney’in mezarını ziyaret etmesi”nin, yüreklerinde nasıl bir fırtınaya yol açtığını yerinde görmek için Nevşehir’in Suvermez kasabasına gittik...

Ankara Temsilcimiz Yener Dönmez, Suvermez’e gitti, “Hakim Sefa Mutlu’nun ailesi” ile görüştü, “mezar”ını ziyaret edip, ruhuna “Fatiha” okudu.

Sözün özü;

Kılıçdaroğlu Paris’te “katilin mezarı”nı ziyaret ederken, biz Nevşehir’de “maktulün kabri”ni ziyaret ettik... Aradan geçen 36 yıla rağmen, oğlunun acısını hâlâ yüreğinde taşıyan 95 yaşındaki anne Hatice Mutlu’nun duygularını yansıttık...

Anne diyordu ki;

“Mağdur Paris’te değil, burada!”

“Güney’in mezarının ziyaret edilmesi”ne tepki gösteren sadece biz de değildik... Kılıçdaroğlu’nun, Hakim Sefa Mutlu’yu öldüren Yılmaz Güney’in mezarını ziyaret etmesi ve Parti Genel Sekreteri Süheyl Batum’un BDP ile işbirliği yapmaya hazır olduklarını vurgulamasına, CHP içinden de tepkiler geldi... CHP’li Şahin Mengü ve Muharrem İnce’nin ardından Akit’e konuşan CHP’li Canan Arıtman, İnal Batu ve Güldal Okuducu da, mezar ziyaretleri ve BDP ile yakınlaşmayı sert sözlerle eleştirdiler.

Öyle sanıyoruz ki;

Bu tartışmalar devam edecek.

Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun; “İttifak arayışı içinde değiliz” sözleri bile tartışmaların önüne geçemedi... Şimdi de; “BDP ile ittifak”ın çok çok ötesine geçip, “İmralı’daki Apo’nun muhatap alınmasını” isteyen CHP’liler çıktı ortaya... Bakalım, tartışmalar nereye uzanacak?..

FÜZE KALKANI PROJESİ

Geçen haftaki “tartışma” konularından biri de “Füze Kalkanı” meselesiydi... Lizbon’da toplanan NATO üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları, Türkiye’nin de içinde bulunduğu NATO üyesi ülkelere “füze kalkanı” yerleştirilmesi konusunda mutabık kaldılar.

Biz, bu “mutabakat”ın sakıncaları konusunda tavrımızı ortaya koyduk... Ama, İran ve Suriye gibi ülkelerin “tehdit” kapsamında gösterilmemiş olmasının da, iyiye işaret olduğunu söyledik... Şimdi, “uygulamayı” göreceğiz... Dileriz, “Türkiye’nin vizyonu”nu yaralayacak, “komşularla sıfır sorun” stratejisine darbe vuracak bir gelişme yaşanmaz!..

Bu dilekle, haftalık hasbihalimizi sonlandırırken, bütün okurlarımıza selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetler sunuyoruz.

Haftaya buluşmak dileğiyle...

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.