Geçmiş ve muhalefet

Ahmet ALTAN

Başbakan Erdoğan tarihî bir konuşma yaparak geçmişteki “faşizan” uygulamalardan söz etti.

Bu konuşmasıyla yeni bir gerçeği mi açıkladı?

Hayır.

Onun konuşmasını “tarihî” yapan neydi peki?

Geçmişi neredeyse tümüyle bir “yalan” üstüne kuran bir devletin yöneticisi olarak ilk kez “yaşananların” üstündeki örtüyü aralamasıydı.

Muhalefet bu konuşmaya çok kızdı.

Niye kızıyor muhalefet?

Faşizan uygulamalar olmadığını mı düşünüyorlar geçmişte?

Eğer böyle düşünüyorlarsa tümden cahiller.

Yok, böyle düşünmüyor da böyle düşünüyor gibi yapıyorlarsa tam anlamıyla sahtekârlar.

Deniz Baykal’ın da ya da Devlet Bahçeli’nin “yakın tarihimizle” ilgili hiçbir şey bilmediklerine inanmak zor.

Daha geçenlerde Baykal, “çarşaf açılımı” nedeniyle “tek parti” döneminde yapılanlardan söz etti.

Neler olup bittiğini onlar da biliyorlar.

Sadece en ucuzundan, en pespaye, en yalana dayalı siyaseti, kendi siyaset anlayışlarına temel yapmayı tercih ediyorlar.

Baykal da Bahçeli de akademisyen.

Bu konularda benden daha bilgili oldukları çok açık.

Peki, başbakanın konuşmasının neresine itiraz ediyorlar?

Azınlıklara kötü davranılmadı mı?

Ermeni tehciri ya da katliamı ya da soykırımı olmadı mı?

Varlık vergisi alınmadı mı?

Mübadeleyle insanlar topraklarından uzaklaştırılmadı mı?

Bunlara “hayır” mı diyorlar?

Ya da “bunlar oldu ama bunlar faşizan uygulamalar değil” mi diyorlar?

“Bunlar olmadı” diyemezler, olaylar çok yakın tarihte gerçekleşti, tanıkları bile sağ.

“Faşizan değil” diyorlarsa, o zaman da açıp bir ansiklopediyi “faşizm” maddesini okusunlar.

Bir muhalefet düşünün ki “ansiklopedi” maddeleri bile ya bilmiyor ya reddediyor.

Bu muhalefetten bir iş çıkmaz.

Böyle uydur kaydır laflarla, anlamsız çıkışlarla siyaset yapamazlar, iktidar da olamazlar.

Zaten iki partinin de geleceğinde bir iktidar ihtimalinin görülmemesi, siyaseti böylesinde ucuzlatmalarından kaynaklanıyor.

Gerçek olmayan bir dünyada, “kandırılmak” isteyenleri kandırarak siyaset yapmaya çalışıyorlar.

Zaten, onların bu “geriliği” AKP’yi ülkenin tek “ilerici” partisi haline getiriyor, onların bu ucuzluğu Erdoğan’ın “sıradan” olabilecek bir cümlesini “tarihî” bir konuşmaya dönüştürüyor.

AKP’nin “gerçekte” ne olduğunu anlayabilmemiz için onu “gerçekler” adına ve AKP’nin bugün durduğu çizgiden daha “ilerde” durarak eleştirecek bir muhalefete ihtiyacımız var.

O da ne zaman çıkar Allah bilir.

Ama bütün bu gürültü patırdı, bize yakın tarihimizi çok net ve açık biçimde konuşmamız gerektiğini gösteriyor.

Devlet, kendi tarihinden korkuyor.

Bunu anlıyorum, çünkü o tarih bütün gerçeğiyle ortaya çıktığında devletin kendisini değiştirmesi gerektiği de anlaşılacak.

Ama toplumun bir kesimi bu gerçeklerden niye korkuyor, onu anlamıyorum.

Bir “yalanla” yaşamak ve bir “yalanla” avunmak çok mu hoşumuza gidiyor?

“Geçmişin yalanıyla” övünmek yerine “bugünün gerçeği” ile övünmek daha iyi değil mi?

Bugünün gerçeğini “övünülecek” hale getirmek için de tarihin üstünü kaplayan bu yalan dolanı bir iyice temizlememiz gerekiyor.

Bunun için de cumhuriyetin kuruluşundan başlamalıyız.

Cumhuriyetin ilk “reisicumhuru” olan Mustafa Kemal Atatürk, bir diktatördü.

Daha sonra onun yerine geçen İsmet İnönü de diktatördü.

Ülke uzun yıllar bir “tek parti” diktasıyla yönetildi.

Bu cümlelere itirazı olan var mı?

Atatürk ve İsmet Paşa “diktatör değildi” diyen varsa, nasıl diktatör olmadıklarını anlatsınlar bir dinleyelim.

Cumhuriyet, ceza yasasının önemli bir kısmını “faşist” İtalya’nın yasalarından aldı.

“Almadı” diye varsa, onlar da yasa maddelerini göstererek tezlerini kanıtlasınlar.

Atatürk de, İsmet Paşa da “muhalefete” izin vermedi.

Sadece muhalefetin “örgütlenmesine” değil, “muhalif fikirlerin” söylenmesine bile imkân tanımadılar.

Bu “toplumun sınıflardan” oluştuğunu söylemek bile yasaktı.

Onlardan sonra gelenler de bu faşist anlayışı sürdürdüler.

“Demokrasi” olduğu iddia edilen dönemde de faşizm sürdü.

“Sınıf” sözcüğünü yazdığı için mahkûm olan yazarlar yaşadı bu ülkede.

“Solcu” olduğu için yazarlar öldürüldü.

Sadece “azınlıklara” değil, kendilerine benzemeyen Türklere de zulmettiler.

Liberal Cavit Bey’i astılar, Komünist Mustafa Suphi’yi boğdurdular.

Var mı bunlara itiraz eden?

Baykal ya da Bahçeli, “hayır, böyle şeyler olmadı” mı diyor?

Faşizm bu ülkede hiç bitmedi.

Bunları konuşursak, gerçekleri görürsek belki bitecek.

Bırakın devlet gerçeklerden korksun, siz niye gerçeklerden korkuyorsunuz?

Çok mu seviyorsunuz bu faşizmi, bu yalanları, bu sahtekârlıkları?

Bu faşizmin kurbanı sizsiniz, neden zaliminize böyle tapınıyorsunuz?

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.