Gerçekten de işsizlik var mı?..

Türkiye İstatistik Kurumu, dün Kasım 2008 dönemine ait işsizlik rakamlarını açıkladı.
Bir önceki yılın aynı dönemine göre işsiz sayımız, 645 bin artarak 2 milyon 995 bine ulaşmış.
Öte yandan; İş-Kur’a yapılan “işsizlik başvuruları” da 2009’un Ocak ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 95’lik artış kaydetmiş.
•
Bırakın resmi açıklamaları, etrafına şöyle bir bakan, büyük bir “işsizlik dalgası” ile karşı karşıya olduğumuzu hemen fark eder.
Siz işsiz kalmamışsınız, akrabalarınızdan, arkadaşlarınızdan birileri, mutlaka bu duruma düşmüştür. Allah kimsenin başına vermesin; “Bugün de iş bulamadım, evdekilere ne diyeceğiz” efkârını hiçbir Müslümana yaşatmasın.
•
Buraya kadar, “ortak hissiyatı” dile getirdik değil mi?..
Peki... Hem de yazının başlığında, “Gerçekten işsizlik var mı?” sorusuna yer vermenin mânâsı nedir?..
Kardeşiniz; “Aslında işsizlik yok” mu demek istemektedir?..
•
Hayır; tam olarak bunu söylemiyorum da... Bakın ne diyorum:
Geçtiğimiz günlerde, Konya ve Çorum’da, sanayi bölgelerini de içine alan bir dizi çalışma gerçekleştirdik...
Habervaktim’in Genel Yayın Yönetmeni Yener Dönmez’le birlikte “nabız” tutmaya çalıştık...
“İşi olanlar” genellikle, “Abi, sen yeter ki çalışmak iste, çalışana iş çok” mesajını verirken... Kahvehanelerdeki işsiz vatandaşlarımız, “çalışmak istediklerini, ancak imkan bulamadıklarını” ifade ediyorlardı.
Aylardır işsiz olduklarını ve kahve köşelerinde “pineklemekten” başka çare bulamadıklarını söyleyen bu arkadaşların büyük bir bölümünün sigara içiyor olması dikkatimizi çekti!..
Bir de kendi deyişleriyle, “okeyin gözüne vuruyorlar”; “partiyi kaybeden” çay, kahve vs. paralarını ödüyor...
Bunun “kumar” olması bir yana, aylardır çalışmayan bu vatan evlatlarının; sigaraya, çaya, kahveye nasıl para bulduklarını sorgulamaz mısın?..
Sigara deyip geçmeyin; günde 5 TL’den ayda 150 TL gidiyor; bir yılda 1 milyon 800 eder. On yılda 18, yirmi yılda 36, otuz yılda tam 54 bin TL (Ya da 54 milyar Lira)!..
İşsizlerin ya da işi olduğu halde “dargelirli” pozisyonunda bulunanların büyük bir bölümü sigara tüttürüyor...
Ya da şöyle diyelim: Yukarıdaki rakamdan hareketle bir daire parasını veya ufak da olsa bir iş kurmaya kafi gelecek “sermaye”yi havaya üflüyor!..
Hadi bakalım; sigara dumanını püskürte püskürte, “işsizlikten, fakirlikten” şikayetçi olan adama nasıl kulak verirsin?!..
Bunun yanısıra, bu arkadaşların hemen tamamında “pahalı cep telefonu” var, bu “haberleşme” aracını “havadan-sudan” konuşmalar daha doğrusu “sohbetler” için de kullanabildiklerine göre... Şikayetçi oldukları kadar da “kötü durumda” olmamalılar!..
•
Bir başka mesele: İşsiz arkadaşlardan biri “Allah seni inandırsın altı aydır işsizim. Bunca zamandır kahve köşelerinde sürünüyorum” deyince...
“Elektrikçi, oto tamircisi, mobilyacı vesaire... Tanıdığın bir zenaatkâr yok mu?” diye sordum...
“Olmaz mı...” karşılığı üzerine...
“Onlardan birine gitsen, ‘kahve köşelerinde’ oturup aylaklık yapacağıma senin yanına gelip gideyim. Sabahları dükkanını siler süpürürüm, çayını demlerim. Para da istemem’ desen ve orada bulunduğun süre içinde mesleği kıyısından köşesinden öğrenmeye çalışsan... Olmaz mı?” dedim...
Olurmuş ama...
Ama!..
•
Akıl verme, para ver!..
Bizimki, “tuzu kurunun ahkâm kesişi” gibi oluyorsa da... Gerçek payı da yok değil...
Bakın; geçtiğimiz yaz İstanbul’dan Bilal Kartal adlı bir genç aradı.
Üniversite öğrencisiymiş... Yaz tatilini boş geçirmek istemiyormuş...
Kapasitemiz doluydu, adama ihtiyacımız yoktu...
Ancak ısrarla, “Vakit’i ilgiyle tâkip ediyorum. İki buçuk aylık bir tatilim var, para filan istemem. Yeter ki, bana bir staj imkanı verin... Belediye haberlerine giderim, toplantılara giderim. Size zararım olmaz faydam olur” deyince... İsmini, soyadını, referanslarını aldık... Hakkında küçük çaplı bir araştırma yaptıktan sonra, kabul ettik...
Arkadaş geldi, iki buçuk ay boyunca işi öğrenmek için büyük gayret sarf etti.Okul sezonu açıldığında da, “üzülerek” yolcu ettik kendisini...
Şu kadarını ifade edeyim ki; Bilal’in benim görev yaptığım servislerde yeri her zaman hazırdır!..
•
Evet... Bilal, iki buçuk ayını bu mesleğin havasını “teneffüs” ederek geçirmeyi tercih ederken, kimbilir kaç arkadaşı, onca zamanı “boşa harcamıştır!..”
Bakıyorum; “delikanlı” hukuk fakültesinde okuyor... Bitirince “avukat” olacakmış!..
Ya kardeşim; okurken tecrübeli bir avukatın yanına girsen de... Dört ya da (bir sene uzadı diyelim) beş yıllık sürenin sonunda diplomaya “piyasa tecrübesini” de eklesen olmaz mı?..
Bizde zannediliyor ki; okul insana meslek verir...
Piyasa kollarını açmış, hasretle “tecrübesiz mezun” beklemektedir!..
Yirmi, hatta on yıl evvel hukuk fakültesini bitirenin işi hazır gibiydi...
Şimdi öyle değil...
Ancak “piyasaya hazır olanın” işi hazır!..
Tam da bu meseleye uygun bir misal: Dün ziyaret ettiğim Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Salih Melek, basın mensuplarının “mesleki bilgi ve yeteneklerini” arttırmayı hedefleyen bir “proje”yi hatırlattı.
Genç meslektaşlarımıza, 3 ayı Türkiye’de, 3 ayı da ABD ve İngiltere’de olmak üzere altı aylık “bedava dil ve mesleki eğitim programı” sunduklarını ifade eden Melek’in derdi ne biliyor musunuz: “Sundukları bu imkâna fazla rağbet olmaması!..”
Ne diyelim; “Gazeteci” olacağım diyenler de bu durumdaysa artık!..
•
Evet, birtakım sıkıntılarımız var...
Özetlemek gerekirse;
1- Durmadan israf ediyoruz!..
2- ‘Zamandan borç alan borcunu hayatta ödeyemez!’ Bu gerçeğin farkında olmaksızın en çok da zamanı israf ediyoruz!..
3- Az üretip çok tüketmeye çalışıyoruz.
4- ‘Fırsatların peşinden koşmayalım, o bize gelsin!..’ diyoruz...
•
“Gerçekten de işsizlik var mı?” diye sorduğum için “özür dileyerek” bitirmiş olayım!..