Gizli devlet

İbrahim KARAGÜL

Öyle şaşırtıcı bilgiler dolaşıyor ki, inanmamaya zorluyoruz kendimizi. 'Bu kadar da olmaz' diyoruz... Böyle bir Türkiye olmaz, bu ülkeye bunlar yapılmaz, içeriden ve dışarıdan bu kadar çevre aynı amaç doğrultusunda böyle organize olamaz, milletin gözlerinin içine bakılarak millete operasyon çekilemez, diyoruz.

Keşke sadece yolsuzluklar olsaydı. Rahatça tartışsaydık. Suçlu olana tavrımızı koysaydık. Hesabı sorulsaydı. Ya da dershane olsaydı. Rahatça konuşsaydık. Pozisyonumuzu belirleseydik. Yanlışa yanlış, doğruya doğru deseydik. Bu tartışmaların hiç biri bu ülkeyi yaralamazdı, zorlamazdı hatta güç kazandırırdı. Ama mesele bunlardan hiç biri değilmiş. Bunlar sadece adım adım uygulanacak projenin aşamalarıymış.

Ama şimdi oluşan resim bizi ürpertiyor. Tehditler, hesaplaşmalar, operasyonlar, şantajlar, inanılmaz bir akıl tutulması, insanların zihinlerini allak bullak eden entrikalar, gizli gündemler, gizli ortaklıklar ve bir karanlık Türkiye projesi var önümüzde. Böyle olunca duracağımız yer, tereddüde yer bırakmayacak şekilde Türkiye oluyor. Türkiye'nin sivil siyasi sistemi oluyor. Millet oluyor, bu ülkenin büyümesi ve güç kazanması oluyor. Devlet dediğimiz, meşruiyetini milletinden alan iktidar alanı oluyor.

Devleti bir kenara iten, devlet gibi hareket eden bir yapının iç ve dış boyutları olan bir iktidar savaşı için nasıl organize çalıştıkları her geçen gün daha da berraklaşıyor. Buradan bakınca, yaşadığımız gerilimin seçimleri etkilemenin çok ötesinde bir hesap olduğu ortaya çıkıyor.

Gün gelir, bu karmaşık ilişkilerin ayrıntıları ortaya çıkar, kimlerin kimler için pazarlık teklifi yaptıkları ortaya serilir. İçerideki darbeci sermaye çevreleri ile dışarıdaki ortaklarının siyasi sistemi dinamitleyen bu saldırıda ne tür kazanç hesapları yaptıkları, Türkiye'nin biriken zenginliğini nasıl paylaştıkları görülür.

Savcılar üzerinden tartıştığımız resmin yabancı istihbarat ve sermaye bağlantıları açığa çıkar. Polisin kimin polisi olduğu, savcının kimler için 'adalet' aradığı, yolsuzluğa karşı yapılan operasyonun nasıl bu ülkenin zenginliğine hortumlamaya dönük bir yolsuzluğa kapı araladığı anlaşılır.

Mavi Marmara'nın da, İsrail'e özür baskılarının da bu operasyonun içinde nasıl bir yer ettiği, nasıl pazarlık meselesi haline getirildiği bu millete anlatılır.

Kimseden yana değiliz. Kimseye tavır almıyoruz. Yolsuzluğu savunacak kişilik ve ahlak yapısına da sahip değiliz. Ama mütevazı tecrübemiz bu işin sonraki aşamalarını da öngörmemizi sağlıyor. Türkiye'nin sadece son yirmi yılında yaşananlara bakmak bile o resmi görmemiz için yeterli. Biz Türkiye'den yanayız. Bu ülkeyi savunur, bu ülkeye zarar verecek her gelişmeye karşı dururuz.

Hatırlayalım: Her on yılda bir Türkiye'de ekonomik kriz yaşanırdı. Bu bazen askeri darbe ile bazen siyasal krizlerle ortaya çıkardı. Aslında bunların hiç biri kriz değildi. Küresel sistemin Türkiye'de uyguladığı bir ekonomik operasyondu. Her krizde, on yılda biriken zenginlik talan edilir, krizden çıkmak için ağır krediler verilir, ülke ikinci kez soyulurdu. Tabii bu arada iç politik yapı da yeniden dizayn edilirdi.

Şükür uzunca bir süre bunları yaşamadık. Zenginlik birikti. Politik kimlik sistemi rahatsız edecek kadar güçlendi. Türkiye, Cumhuriyet tarihinde ilk kez Anadolu sınırlarının dışına taştı. Bölge ile, dünya ile ilgilenmeye başladı. Küresel ekonominin merkez yöneticileri krizlerle sarsılırken Türkiye kendine hep yeni yollar açma becerisine kavuştu.

Kriz zamanları, siyaset itibarsızlaştırılır, ekonomi dalgalandırılır, toplumsal alanda şiddetli cepheler oluşturulur ardından da bir Türkiye hesabı çıkardı ortaya. Sanki bu sefer de bu ülkeyi yeniden 28 Şubat sonrası siyasi ve ekonomik olarak çöküşe sürüklenen doksanların Türkiye'sine döndürmek istiyorlar. Sanki birileri bir 'tehdidi', meydan okumaya başlayan bir gücü tasfiye etmek istiyorlar.

Hadi, 'dış bağlantı' yok diyelim. Sadece Halkbank ve Kuzey Irak petrolleri ile ilgili boyut bile bunun bir dış operasyon olduğunu bal gibi ortaya koyuyor. Dış bağlantıya 'komplo' diyenlerin yeniden sahneye sürüldüğünün farkındasınız. Komplo diyenler aslında içeride bir operasyon yapıyor, milletin gözlerini kör ediyor, en büyük komplonun etki ajanları olarak hepimize operasyon çekiyor.

İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın açıklamalarını izledik dün. Sözleri hepimizi endişelendirecek türden:

'Güneyde bir ilde başabaş bir yapı var. Orada valiyi de iktidar partisini de tüm muhalefet partilerini de il başkanlarını da devlet içerisinde dinliyorlar. Önce orada sonra Türkiye genelinde siyasete dizayn etmek için kullanıyorlar' diyor.

'Yalanın maliyeti 104 milyar dolar oldu. Şimdi ben bir şey soruyorum, doları kim aldı? Bir şey söylüyorsam sadece şüpheyle değil. Bu tezgahın kazançlıları kimlerdir? Bu nasıl bir ihanettir. Nasıl bir yanlışlıktır. Tabii devlet ciddiyeti, bildiğinizi söylersiniz, sonra da bunu tevsik edersiniz. Sonra bunlar ortaya çıkacaktır. Kim bu bilgileri sızdırıyor, kim ne alıyor' diye soruyor.

Her gün yepyeni şeyler görüyoruz. Her hafta bir başka krizle boğuşuyoruz. Savcının soruşturmasından devletin haberi yok. Devletten gizli yürütülüyor. Polis soruşturmasından devletin haberi yok. Emniyet'ten gizli yürütülüyor ve soruşturmaya dair hiçbir resmi kayıt yok. Kim kime çalışıyor, hangi ajandaya göre yapılıyor bunlar?

O zaman bu savcılar kimin, polisler kimin, bu soruşturmaları kim yapıyor diye sormazlar mı adama. Devlet bilmiyorsa kim biliyor bunları? Kamu yararını temsil eden devlet ortada yoksa, kim var?

Bugün Pazartesi. Artık her hafta başı yeni bir bomba patlayacak diye endişe ediyoruz. Hesaplaşma da, cepheler de netleştiğine göre kim kime operasyon çekecek diye bekliyoruz.

Bu ülkeye diz çöktürmek isteyen kim olursa olsun, zelil bir şekilde tarihe gömülecektir.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.