Bu darbe merakı “bozuk bir gen” gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyor anlaşılan.
2003’teki Balyoz Planı’ndaki isimlerden bir kısmının daha sonra “Kafes Planı”nın da içinde yer aldığını görüyoruz.
Bir tür “takıntı” bu, generallerde.
Yıllar geçiyor, generaller değişiyor ama “hastalık” orada duruyor.
Ve, askerler “hastalandıklarını” bile fark edemiyorlar.
Koç müzesine bomba koyup çocukları öldürmek, camileri patlatıp müminleri havaya uçurmak, kendi uçağını düşürmek için planlar yapmak onlara “normal” geliyor.
Daha sonra Star televizyonunda inkâr etmesine rağmen iki saat önce T24 sitesine planlar yaptığını itiraf eden Orgeneral Çetin Doğan, bunun “ordunun görevi” olduğunu söyledi.
Ordunun göreviymiş.
Ülkesinin insanlarını havaya uçurmak mı bizim ordunun görevi?
Camileri patlatmak mı?
Sırf sıkıyönetim ilan edip darbe yapabilmek için “komşu” bir ülkeyle silahlı çatışmaya girmek ve ülkeyi savaşa sürüklemek mi?
Kendi uçağını düşürtüp kendi pilotunu öldürtmek mi ordunun görevi?
El Kaide’nin “bombalı suikastlarından” sıkıyönetim için medet ummak mı?
Eğer bunlar “görev”se, o zaman bana söyleyin “suç” nedir?
Nedir suç olan?
Bizim generaller “suç”la görevi birbirine karıştıracak hale gelmişler artık.
Bir düşünün, “yüzbinlerce insanı tutuklayacağız, sokaklarda şiddete şiddetle cevap vereceğiz, camileri patlatacağız, uçağımızı düşüreceğiz” diye plan yapan adam, bunun “ordunun görevi olduğuna” inanan biri, bu ülkede Birinci Ordu’nun komutanlığına kadar yükseliyor.
Nasıl o makamlara geldi o insan?
O insanı destekleyen diğer generaller nasıl ordunun içinde yükseldi?
Bu orduda, general olmanın ölçüsü nedir?
Kendi halkını öldürmekten rahatlıkla bahseden insanları mı general yapıyorlar?
Şu anda bizim orduda böyle kaç general, kaç subay var?
Böyle insanların ordunun içinde hâlâ varlığını sürdürdüğü, daha 2009 yılında Kafes Planı’nı hazırlamalarından belli.
Bu generaller, “düşmana” karşı plan yapmak için toplanıp “darbe” planları hazırlarlarsa, gerçek “düşmana” karşı kim, ne zaman, nasıl hazırlanacak?
Ciddi bir savaş çıktığında bu ordu görevini nasıl yapacak, nasıl savaşacak?
Aklı darbe yapmakta olan, “kendi insanını” düşman gören birinin görevini yapması nasıl mümkün olacak?
Hem bu nasıl nefret dolu bir ruh?
Akıl sağlığı bozulmamış hangi insan, müzelerde çocukları, camilerde dindarları kitleler halinde öldürmeyi düşünebilir, böyle planları normal bulabilir?
Bu planlar ordunun içinden çıkıyor.
Biz bu planları açıkladıkça Genelkurmay bildik açıklamasını yapıp “orduyu yıpratıyorlar” diyor.
Hangi orduyu yıpratıyoruz biz, ortada bir ordu mu var?
Siz bu adamların general olduğu bir yapıya mı “ordu” diyorsunuz?
Bizim yayımladığımız binlerce sayfalık darbe planlarından Genelkurmay’ın haberi yok muydu?
Burnunun dibinde olanı göremeyecek kadar kör mü?
Yoksa Genelkurmay da bu planları yapmayı, kendi halkını öldürmeyi “ordunun görevi” mi sanıyor?
Niye bu adamları yakalamadınız?
Yıllarca bu ülkenin medyası bu adamların suçlarını görmezden geldi, daha da beteri zaman zaman bu adamlarla işbirliği yaptı, bu “dokunulmazlık” içinde hastalık sınırsızca gelişti, büyüdü, bünyeye iyice yerleşti.
Şimdi ne yapacağız?
Bu orduyu baştan sona değiştirmeliyiz bence, değiştirmezsek daha çok darbe planı çıkar, “hastalığı iyice ilerlemiş” biri gözünü karartıp bunu eyleme de dökebilir.
“Suçla görevi” birbirinden ayıracak bir izana ve bilince sahip bir orduyu oluşturabilmek için “zorunlu askerliği” kaldırmalıyız, orduyu profesyonelleştirmeliyiz, teknik kapasitesini arttırmalıyız, askerî eğitim sistemini yeniden programlamalı ve gerçek askerler yetiştirmeliyiz, görevlerinin “kendi halklarını öldürmek değil o halkı korumak” olduğunu onlara öğretmeliyiz.
Her suikastın içinden bir subay isminin çıkmadığı bir orduyu kurmalıyız.
Darbe planı hazırlayanları bünyesinde tutmayacak, kendi eliyle yargıya teslim edecek, hukuka saygılı, kendini ülkesinden daha üstün ve değerli görmeyen bir yapı oluşturmalıyız.
Bunu yapmak için daha ne bekliyoruz?
Çılgın generalin birinin tanklarını sokağa sürmesini mi?