Yaşanmasına katlandığınız acılar sonrasında tatlı bir hatıraya dönüşmez mi?
Kızdığın bir eleştiri bir bakarsın bir tecrübeyle beklemediğin yararlara sebep olmaz mı?
İhanet saydığın bir çok şey yaşama sadakatın ilkelerinin ipuçlarını sunmaz mı?
İhlal edilmiş bir hak, hakkaniyetin gözünde nice imkanlar sunmaz mı?
Fark edilmemiş yetenekleriniz fark etmeyi becerememişler üzerinde emredici bir tasarrufu size bahşetmez mi?
Karşılık görmediğiniz bir aşk bir süre sonra imkansız bir nedametin kahramanı haline gelmenize sebep olmaz mı?
Metruk bir kasaba gibi gördüğümüz nice insanların bir memleketin ruhu olduğunu çok sonra fark etmez miyiz?
Sorulardan ibaret yedi cümlemizin hepimizde belli belirsiz karşılığı vardır.Eminim şahsi hayatınızda toplumla ilişkilerinizde hatta devletlerin tarihlerine ilişkin bir çok bilgiyi bu soruların karşılığı/örnekleri olarak hatırlayacaksınız.
Örneğin babanızın sebepsiz yere dövmelerine maruz kalmışsınızdır. Dayak yemenizin sebebi gerçekte yoktur ama babanızın sebepleri çoktur.İşler iyi gitmiyordur ekonomi bozuktur, borçlar birikmiştir.Adamın huzur yoktur.Bütün sorunların giderilmesi adına acıya katlanırsınız İsa’da bütün insanlık için bunu yapmamış mıydı? Ama babanız rahmetli olur, özlersiniz ve bizzat daha önce yaşadığınız acılardan rahmetler çıkarır dualar gönderirisiniz.
Aslında kararsızdım bu hikayeyi yazmakta.Geçmişi üzerine konuşmanın “ilerleme” nin tanrı kabul edildiği bir zamanda geriliğe sebep bir yanı olduğundan endişe duymakta insan.İlerlemeden Allah’a sığınarak yazıyorum. Rahmetli babamdan bende çok sebepsiz dayak yedim oysa babamın bügün hakka yakın idrak ettiğim sebepleri vardı.Ama bir defasında o kadar hak etmiştim ki herşeye değer.Komşunun karayemişine tırmanmış yiyordum. ( Karayemiş, Karadenizde ağzı buruşturan yedikten sonra yaşam boyu kekremsi bir tada sebep olan başka yerde bulunmaz bir meyve, hakkında sayısız türküler aşk hikayeleri ve dayağa sebep olaylar vardır.) .Babam duydu ve bir gürledi aklım çıktı kendimi ağaçtan aşağı bıraktım ve bir çok yerim alttaki çay kökleri nedeniyle soyuldu ve yaralandı. Ve üzerine bir dayak daha.
Ve tekrarlanan “çalmayacaksın ulan”aklımdan hiç çıkmaz o ses.
Babam öldü sesi yaşıyor sanki.
Halbuki karayemişte sadece ben yoktum.Kuşlarda vardı hatta onlar en iyilerini yiyordu.Çocuk aklımla kuşlar bundan dolayı bizden daha özgür diye düşünmüştüm.Hem onlar babamın sesi üzerine uçmuşlar ben düşmüştüm.
Gerçekten hayatımda hiç çalmadım.Bir defa buna karar verirsen Allah yardımcın olur.Öyle sebepler yaratırki şükretmekten çalmaya zamanın olmaz zaten.Ama bu şükrün cilası da sürekli bir şeylerini çaldırırsın.
Aşk muhatabını inşa ettirir insana.Bir bakmışsın talipliler sıraya girer.Aşkını çaldırırsın.İmrenilen belki kadın değil o kadına kattığın şeyin albenisidir ve bu yüzden dolaylıda olsa his dünyanı çalarlar.Şair ne güzel söylemiş “Gözlerine bir baksam bütün varlık hiç kalır.”
Yemeğini bölüşürsün o adam anahtarlarını alır ve sonra gelir paranı çalar.Hepsi benim değil hırsız dost benimkini çal hakettim bari emanet olanı ver bir de tevbe et dersin.Hatta ilk yazılı”ve imzalı tevbename “ olur.
Kimsenin aklına gelmeyen bir şeyi düşünürsün bir bakmışsın akıldan yoksun başlar çalar.Başlarına gelmeyen kalmaz.
Yoksulluk, yoksunluk ve umursamazlık mecburi yol arkadaşındır ihtiyari bir röle dönüşür ve bu dostluk bir bakmışsın özenilen bir tarz’a dünüşür bunu bile saymakla bitmez paralar ödeyerek çalarlar.
Haddizatında yazımın ana konusu yazının başındaki ikinci sorunun somut bir olayla tahlilinden ibaretti.
Tekrarlayalım soruyu:
Kızdığın bir eleştiri bir bakarsın bir tecrübeyle beklemediğin yararlara sebep olmaz mı?
Ebubekir Sifil adlı bir ilahiyatçı akademisyenimiz okumak dışında öğrenmenin dinlemek/konuşmak gibi yani sözlü bir yöntemi daha olduğunu öne çıkarmak istemiş.Fakat iyiniyetlini gölgede bırakacak bir yazı ile bunu sosyal medyada bunu paylaşmış.Şimdi hocanın akademik ünvanları almak için ne kadar gereksiz kitapları da okuduğununu tahmin edebiliyoruz.Ve dinleyicisinden çok okuyucusu olan bir aydınımız kendisi.Son zamanlarda kitap okumaktan başkaca ciddi bir yaşamsal faaliyeti olmayan bendeniz bundan ciddi derecede alındım tabiiki.Fakat kırmamak ve üzmemek için lafı uzattım da uzattım.
İyi ki, daha dün akşam, Tolstoy’un “itiraflar”ını okuyup tamamladım.O, yaşamı sanat olan üstadın nezaketi ve kendini yerişi henüz tazeyken ve öğreticiliğini sürdürken Sayın Hocaya eleştirilerimi makul bir seviyede yapıyorum.
Ya Hocam Bağdat Kütüphanesindeki kitaplar yok olunca bir daha kendine gelemeyen bir İslam Dünyası var görmüyor musunuz.
Vahiy evrenin yazılı ve yazısız bir bütün kitap olduğunu bildirmiyor mu?
Bu bize söylediğin sözlü gelenekle de öğrenim yapılabileceğini kitaplardan öğrenmedin mi?
Hikmet müminin yitik malıdır ne demektir?
Bir kaç söz yerine bir kaç kitap yazsanız sizde onur duymaz msınız?
Söz uçar yazı kalmaz mı?
Kitap yazmayıp kitapsız üniversite hocalarının hesabını Allah sormaz mı?
Diğer sorularımız cevaplanırsa özetle bize şunu sunar.
Yaşam hakikatın biricik deneyimidir.Bu deneyim, başarısı; kendi gerçekliğinin dışındaki bir yokoluş/başlangıç=ölümle hakikatin kendisine kavuşturur.
*Meçhul bir şair.