Yazının sonunda söyleyeceğim şeyi başında söyleyeyim:
Gülenizm, İslâm'ı dönüştürme projesidir ve Kemalizm'in çocuğudur.
Kemalizm, Gülenizm'e 40 yıl boyunca “can” verdi; Gülenizm ise, Kemalizm'e kan veriyor, önünü açıyor şimdi...
ÇAĞI VE KENDİMİZİ TANIMADAN ASLÂ!
İçinde yaşadığımız çağı da, kendimizi, kendi dünyamızı, medeniyet dinamiklerimizi de tanımıyoruz. O yüzden yaşadığımız sorunları anlamakta ve aşmakta çok zorlanıyoruz.
İçinde yaşadığınız çağı tanıyamazsanız, tanımlanırsınız, demiştim. Tanıyamadığınız ve sürekli tanımlandığınız bir çağı değiştirme iddiasında bulunamazsınız.
İçinde yaşadığınız çağı tanıyabilmenin yolu, kendinizi iyi tanımanızdan ve kendiniz olarak tarihe müdahalede bulunabilecek bir özgüvene, dolayısıyla çağı dönüştürebilecek ölçüde esaslı bir entelektüel birikime sahip olmaktan geçer.
Kendini tanıyamayan toplumlar, tarih yapamazlar.
Tarih yapmalarını mümkün kılan ruhköklerini ve anlam haritalarını yitiren toplumlar, aslâ tarih yapamazlar, başkalarının yaptıkları tarihte tatil yaparlar sadece. Ve tatil, tabiatı icabı geçici olduğu için, bir süre sonra biter ve tarihte tatil yapan toplumlar da tarihten silinir giderler.
MODERNLİK, İNSANI TANRILAŞTIRDI, İNSAN KENDİNİ DE UNUTTU
İçinde yaşadığımız dünya nasıl bir yer? Bu dünyada bizim bir yerimiz var mı?
Hem çağ'la, içinde yaşadığımız dünyayla hem de kendimizle, bu dünyadaki yerimizle ilgili iki yakıcı soru bu.
İçinde yaşadığımız dünya, sadece Batılıların kurdukları bir dünya.
Rönesans ve Reformasyon'la birlikte başlayan, “aydınlanma devrimleri”, siyasî devrimler ve iktisadî devrimlerle oluşan ve sonuçta Batılıların dünya üzerinde hegemonya kurdukları bir dünya bu.
Biz buna modernliğin meydan okuması diyoruz. Modernlik, dini hayattan uzaklaştırdı. Sekülerizmi, dinselleştirdi; Peter Gay'in nefis tanımlamasıyla, pagan bir dünya kurdu; dolayısıyla Tanrı fikrini, hakikat fikrini yok etti. Önce insanı, ardından da da araçları (güç üreten bilim, teknoloji gibi araçları) tanrılaştırdı.
Sonuçta, ilerlemeci tarih tasavvuru nedeniyle, Batılılar, hem kendilerinden önceki medeniyetleri ve tarih tecrübesini küçümsediler ve yok ettiler hem de daha önemlisi de felsefî olarak Tanrı'yı unutan insan, kendini de unuttu. Bura'yı ve şimdi'yi kutsadı.
Büyük düşünür Nietzsche, (Heidegger'in daha sonra “insanın varlığı, Tanrı'yı ve kendini unutması” olarak tarif edeceği) bu ontolojik yok oluş sürecini, çok çarpıcı bir şekilde şöyle özetleyecekti: “Modernlik, nedenlerle sonuçları birbirine karıştırdı ve sonuçta modernler, sonucu, neden olarak konumlandırdı.”
POSTMODERNLİK, İNSANI “PORNOGRAFİ”YE HAPSETTİ, ÇOCUKSULAŞTIRDI!
İşte içinde yaşadığımız çağı, dolayısıyla Gülenizm-Kemalizm iliskisini anlamamızı kolaylaştıracak ipucu burada gizli.
Modern-seküler insan, kendini, dolayısıyla bura'yı ve şimdi'yi merkeze alarak düşünen, ufku daralan bir insan türü.
Postmodern insana gelince, bura'nın ve şimdi'nin merkeze alınması, medyanın her yerde hâzır ve nâzır olması nedeniyle, insanı, ayartıcı “pornografik” algı biçimlerine hapsediyor: Ayrıntıya yoğunlaştırıyor; üstelik de ayartarak yapıyor bunu.
Postmodern insan, algılama ve düşünme melekelerini kaybediyor; yalnızca duygularıyla hareket ediyor: Çocuksulaşıyor yani!
GÜLENİZM İLE KEMALİZM ARASINDAKİ GÖREMEDİĞİMİZ İLİŞKİ!
Sorduğum ikinci soruya ve Gülenizm-Kemalizm ilişkisine tam da buradan giriş yapabiliriz şimdi.
Türkiye, başkalarının kurdukları dünyada, onların kavramlarıyla yaşamaya çalışan bir figüran rolü oynuyor sadece. Adı üstünde, “laiklik” / sekülerizm, Batılıları özetleyen yegâne kurucu çerçeve olduğu için, Laik Türkiye, kendi medeniyet iddiaları olmayan, başkalarının dünyasında oraya buraya sürüklenen bir nesne sadece.
Türkiye'nin sekülerleşme / Batılılaşma serüveni, tepeden laik bir toplum icat etme talihsizliği, çıkmaz bir sokağın içine itilmesi yani!
Kemalizm, toplumu sekülerleştirme projesiydi. Bu toplumun bin yıl boyunca dünya tarihini yapmasını mümkün kılan İslâmî iddialarını terketme, inkâr etme fikri.
Kemalistler-laikler, buna çağdaşlaşma projesi, diyegeldiler. Oysa bu, ağdaşlaşma'yla sonuçlanacaktı kaçınılmaz olarak. Olmayacak duaya amin demekti bu! Köksüz ağaç meyve vermezdi, çünkü!
Gülenizm ile Kemalizm'in yolu tam bu noktada kesişiyor:
Gülenizm, İslâm'ı protestanlaştırarak dönüştürme, direnç noktalarını kırma, ruhunu yok etme, küresel sisteme boyun eğdirme projesidir ve Kemalizm'in çocuğudur.
Kemalizm ile Gülenizm arasındaki tek fark şu: Kemalizm, (tıpkı Gülenizm gibi takiyyenin en büyüğünü yaparak) irticayı yok etmeye çalıştığını söyledi onyıllarca. Asıl hedefi, bu toplumu tepeden tırnağa laikleştirmek ve ülkenin İslâmî iddialar üzerinden yeni bir medeniyet yolculuğuna soyunmasının önünü tıkamaktı.
Özetle, irtica takiyyesi yapsa da, Kemalizm, doğrudan İslâm'ı devre dışı bırakmayı hedeflemişti. Tutmadı. Püskürtüldü bu proje.
Gülenizm ise, İslâm'ı içerden dönüştürme projesi. Bu da tutmayacak ve püskürtülecek inşallah.
GÜLENİZM, KEMALİZM'İN ÇOCUĞUDUR!
Özetle: Gülenizm, Kemalizm'in çocuğudur: 28 Şubat sürecinde yaşananlara bakmak bu yakıcı gerçeği görmek için yeterli: Kemalizm, Gülenizm'e can verdi. Gülenizm ise, Kemalizm'e kan veriyor.
Kemalist-laik-ulusolcular, o yüzden, FETÖyü bahane ederek bütün cemaatlerin altını oyuyorlar.
Fakat asıl hedef, cemaatler değil; asıl hedef, İslâm!
28 Şubat'tan daha karmaşık, kafa karıştırıcı, son derece sinsi / postmodern ve tehlikeli bir oyun oynanıyor. Cemaatleri gösterip, İslâm'ı vuruyorlar! İğrenç bir tezgâh bu!
Zokayı yutmamak, oyunu görmek ve püskürtmek zorundayız. Bu ülkenin has çocukları, hâinler, düzenbazlar ve namussuzlar kadar cesur olamazsa, bu ülke batar -Allah muhafaza!