Evlendirme programları toplumun başına fena halde bela olmuştu. Siyasetten ihtar gelince neredeyse on yıl süren o formata alelacele son verildi. Gündüz kuşağı izleyicisini sömürerek kolay paraya alışan yapımcı ve kanallar neredeyse aynı sunucularla yeni bir formatı sonraki sezon uygulamaya koydular. Evlendirme programlarının yerini suç ve suçluların teşhir edildiği programlar aldı. Gündüz gözüyle görülen kabuslara benzeyen programlar...
Uzun süredir de bu format sömürüyor gündüz seyircisini. Daha önce bu konuyu çok, hatta okuyucuyu sıkacak kadar çok yazdığım için bu yıkıcı ve absürt formatla ilgili tekrar bir şey söylemeyeceğim. Bu formatın toplumsal güveni nasıl dinamitlediğine tekrar girmeyeceğim...
Bu programlardan sadece birinin, Esra Erol'un yaptığı programın, YouTube'da ki video isimlerinden bazılarını vereceğim, bilmeyenler programın içeriğini daha iyi anlasınlar diye...
"4 Yaşındaki çocuğun babası Celal Bey değil!"
"Kadriye'nin çocuğunun babası kim?"
"DNA Testi sonucuna göre 2 yaşındaki çocuk Muhammet'ten değil"
"Eşim beni öz yeğeniyle aldattı!"
"5 Aylık hamileyken Murat Dinç'e kaçtı"
"Çocuğumun babası kocam Ramazan değil"
"Kocam 13 yıl önce karpuz alsaydı kaçmazdım"
Bu tür başlıklara aşina mısınız, yoksa siz de Türk toplumu adına benim gibi utanıyor musunuz?
Evet biliyorum böyle okuyunca bunlar insana parodiymiş gibi geliyor ama değiller. Fakat konuların gerçek olması, onların her kanala taşınıp vatandaşın gözüne sokulmalarını haklı kılmaz. Hatta bir yapımcı yahut bir kanal, toplumun ruh sağlığını bozacak yayınlar yapıyorsa yasalarımız onunla ilgili ceza öngörüyor. Hayır, buradan "Ceza kesin"de demeyeceğim. Faydasız olduğunu ve asla kesilmeyeceğini ve kesilse bile tahsil edilmeyeceğini biliyorum. Hayır, buradan siyasete de çağrıda bulunmayacağım. Çünkü format ölünceye, yani iş işten geçinceye, toplumsal tepki yükselinceye kadar onların da bu duruma bir şey diyeceklerine ihtimal vermiyorum. Vatandaşa seslenmek istiyorum, Yani bu programları izleye izleye ömür tüketen izleyiciye... Tamam, bu programları yapanlar RTÜK'ün 6112 sayılı kanununun 8. maddesine aykırı yayınlar yaparak para kazanıyorlar... İzleyiciye o kadar saygıları yok ki, bunlar o kadar toplum düşmanı utanmazlar ki kazandıkları para karşılığında her gün izleyiciye daha yeni ve daha berbat bir skandal satıyorlar. Onlar kirli işlerini yapıyorlar seyirci kardeş, ama sen ne yapıyorsun söyler misin? Onlar suçlu ama sen suçsuz musun? Suçun onlarınkinden daha mı az sanıyorsun? Verdiğin cevaba inanıyor musun? Ancak ruh hastalarına özgü adi suçları işleyen insanları ve onların rezil hikayelerini izlemeyi kendine nasıl yakıştırıyorsun? Senin vaktin bu kadar mı değersiz? Hayatından bu kadar mı tiksiniyorsun? Bir cinayet hikayesi duymazsan, bir ensest itirafı işitmezsen günün kötü mü geçiyor? Bu programlarla gününü öldürmekten başka bir şey yapamayacağını düşünecek kadar ruh sağlığın bozuk mu? Hala Esra Erol ve türevlerinin programlarını sadece siyasetçilerin, yahut RTÜK'ün durdurması gerektiğini düşünecek kadar kendi fonksiyonunu küçümsüyor musun? Yapma lütfen...
TRAFİKTE VE HAYATTA GEÇİŞ ÜSTÜNLÜĞÜ!
Artık Milletvekillerinin araçları kırmızı ışıkta geçebilecek. Vekiller araçlarına çakar taktırabilecekler. Araçlarını istedikleri yere park edebilecekler.
Bu düzenlemeyle vekiller halkla aralarındaki statü farkının iyice anlaşılmasını istiyor olmalılar.
Şimdi bu düzenlemeyi geçen hafta Güngören Belediyesinde yaşanan "ayağa kalkmama" krizi ile birlikte düşünelim...
Hayır, başkan yardımcısının özrü kabahatinden büyük açıklamasına gülmeden düşünelim...
Cezanın nedeni neydi? Bir personel amiri için ayağa kalkmamıştı... Yani personel amirinin sahip olduğu ayrıcalığı tanımadığını göstermişti. Aradaki statü farkını dikkate almamıştı. Bunları farkında olarak yapmamıştı muhtemelen ama yaptığı da buydu...
Kamuoyu hatta siyasiler bile personele verilen cezaya çok içerlemişlerdi. Çünkü amir ile çalışan arasındaki keskin ayrımların gün yüzüne çıkması insanlarda rahatsızlık uyandırmıştı.
Peki, trafikte oluşturulmak istenen ayrıcalıkla, kurumda var olan ayrıcalık birbirlerinden farklı mı?
Aslında değil. Ayağa kalkılmasını istemek de, "sıradan" vatandaşı bağlayan kurallara uymamak da temelde benzer şeyler aslında. İkisi de aynı oranda yakışıksız ve ayrımcı. İkisi de insan onurunu rahatsız ediyor. İkisi de toplumu, tabiri caizse kurallardan azade soylular ve kurallara tabi serfler diye ikiye bölüyor. Bu tür rahatsız edici farklar azaltılacağına artırılıyorsa ortada sorun var demektir. Hem de büyük bir sorun. Ne trafikte ne hayatta kimsenin geçiş üstünlüğü, ayrıcalığı, yahut ayrıcalık olduğuna dair seremoniler olmamalıdır. Bu tür seremoniler, ayrıcalıklar azaltılmalı, giderek yok edilmelidir. Doğrusu, içinde ayrıcalıklıların olmadığı bir toplumdur...