Güneysu Gürgen ve Başköy'de Üç Perdelik Trajikomik Oyun (3)

Ceyhun KALENDER

Bu arada konu siyasette üst düzyede de gündem olmuştu. Siyaset makamı var gücüyle projenin arkasında duruyordu. Hatta Alicik Hes’le ilgili çok üst düzeyde yapılan açıklamalar vatandaşın direncini kırarken şirketi de cesaretlendirmişti.

Kolluk kuvvetlerinin tutum ve davranışı değişmişİ. Eyleme katılanlara zor kullanılmaya başlanmıştı. Yine bir gün, vatandaşların iş makinelerini dereye sokmak istememeleri üzerine jandarma müdahale etmiş, Cevat Ayhan, Orhan Kalender ve birkaç arkadaş karakola götürülmüştü.

2010’da Baro Enerji bölgeye tek başına gelmişti, çevreciler ve hukuk karşısında kaybetmişti. Ancak burada sermaye de akıllanmıştı. Şirket daha kurnaz bir yol benimsemişti. Öncelilkle bölgeden Fora Enerji, Kır-Tur İnşaat’ı da yanına almıştı. Antrparantez bu üç şirketin, hatta 2020’de Başköy Taş Ocağı ihalesini alan Uğursun İnşaat’ın adresleri İstanbul’da aynı iş hanında ve aynı numarada… Kısaca bu dört şirket bütün bu ihaleleri alıyor, aralarında paslaşıyor, sıkışınca da, valla biz değil devlet yapıyor, yalanına sığınıyorlardı.

Sadece bu şirketlerle ortaklık yeterli değildi elbette. Bölgede, özellikle de Güneysu’da siyasette yer etmiş eski ve yeni siyasetçilere de ya ortaklık verilmiş ya da projenin bazı bölümlerinin ihaleleri verilmişti.

Bu arada Remzi abi 15 günde bir Rize’ye geliyor ve toplantılar yapıyorduk.

Yine Rize’de olduğu günlerden birinde Gürgen Köyü Halkolim Mahallesindeki çay alım yerinde toplanmıştık. Yağışlı bir gündü. Bu sebeple çay alım yerinde toplandık. Oldukça kalabalık bir katılım olmuştu. Loş ışık altında oldukça verimli bir toplantı olmuştu.

Remzi Kazmaz burada bu davayı kazanabileceğimizi, ancak işimizin oldukça zor olduğunu söyledi. Çünkü şirketin arkasındaki güç ortadaydı. Bunu açıkça vatandaşlara da söyledi. Bazılarının pek hoşuna gitmese de durum bundan ibaretti. Uzun süre siyasete destek veren vatandaşlar kendilerinin çok güçlü olduğunu ve siyasetin kendilerinin arkasında olduğunu düşünüyorlardı. Sonra durumun böyle olmadığı ortaya çıktı. Köylünün arkasında kimse yoktu. Siyaset makamı da zaten şirketin yanında yerini almıştı. Hatta burada Rize Milletvekili Sayın Muhammet Avcı’yı telefonla arayarak vatandaşa destek olmak amacıyla toplantı talep etti. Ancak sayın milletvekili bunu kabul etse de bu süreçte köye hiç gelmedi.

Güneysu’daki siyasetçiler ve yöneticiler ısrarla vatandaşı Güneysu’ya veya Rize’ye çağırıyordu. Öncelikle ben buna karşı çıkmıştım. Çünkü bu toplantıların çözüm bulma değil gaz alma toplantıları olduğunu çok iyi biliyordum. Neticede de öyle oldu. Oluşturduğumuz komite bu görüşmeleri yapıyordu. Önce Güneysu’ya oradan da Rize’ye Mv. Muhammet avcı ile görüşülmeye gidildi, nasihatle dönüldü. Çözüm isteyen, vatandaşın yanında olan köye, olay yerine gelmeliydi.

Bu arada Fox Tv, KRT, TL1, Halk Tv sık sık Güneysu Gürgen Köyünde Alicik Hes ile ilgili haberler geçiyordu. Remzi Kazmaz’ın bu kanallarda şirketlerin hukuksuzluklarını her gün yüzlerine vurması şirket ve yandaşlarını oldukça rahatsız etmeye başlamıştı.

Özellikle Fox Tv’den Nazlı Yerebasmaz’ın iki defa gelip yerinde, yöre halkıyla program yapması oldukça etkili olmuştu.

Şirket yetkilileri sıkıştıklarında, Karayolları yol yapıyor yalanını dillendirmeye devam ediyorlardı. Dereden iş makinelerinin çıkarıldığı bir gün, şirket yetkilisi isim vererek vatandaşları şikayet etmişti. Madem ki Karayollarının işi seni neden bu kadar ilgilendiriyor diye vatandaşlar tepki göstermişti.

Bu arada Gürgen ve Başköy köyleri hakkında da kısaca bilgi vereyim. Gürgen Deresi Potomya Çayının kollarından biri ve son zamanlarda turizmle Gündeme gelen, hatta Milli Parkların büyük yatırımlarla oluşturduğu Handüzü Tabiat Parkının bulunduğu Handüzü Yaylasına açılan kapısı.

Bölgede yoğun olarak çay tarımı ve diğer yöresel ürünler yetiştiriliyor. Büyük baş hayvancılıkta son zamanlarda zayıflama olsa da yine de önemli bir gelir kapısıdır. Bunun yanında arıcılık oldukça gelişmiştir. Doğu Karadeniz Bölgesi’yle özdeşleşen kırmızı pullu alabalıkların üreme noktaları bu vadinin başındaki Taşlıdere ve Taş Irmağıdır.

Burada planlanan Hesler arıcılığın en yoğun olarak yapıldığı yerleşim yerleri ve mezraları içerisindedir.

Patlatmalar, kamyonlar, iş makineleri başta buradaki arıcılık olmak üzere bütün hayvancılığa zarar vermiştir.

Patlatmalar ve iş makinelerinin oluşturacağı gürültü, toz ve kimyasal atıklar, gelecekte de bölgede yaşayan insanlar üzerinde önemli sağlık sorunları oluşturacaktır.

Oluşan toz ve kimyasal atıklar çay ve yöresel diğer tarım ürünlerinin de sonunu getirecektir.

Uzun süreli patlatmalar ve iş makinelerinin oluşturacağı sarsıntı su kaynaklarını kurutacaktır. Böylece bölgeyi bekleyen bir kuraklığa zemin hazırlanmış olacaktır.

Rize Belediye Başkanının, ” Andon İçme Suyu Rize’nin su ihtiyacına cevap vermiyor.” açıklaması ileride bu vadideki, bu vadilerdeki suyun değerini anlamak için yeterlidir sanırım. Ayrıca bu vadide Heslerin yanında planlanan taş ocakları da vardır. Şu Alicik Hes ve yapılacak taş ocakları Güneysu ve köylerine içme suyu sağlayan Güneysu Belediyesi İçme Suyu Projesinin kaynak noktasını da kapsamaktadır.

Bunun yanında uzun yıllar köy yolunu kullanan tonajlı kamyon ve iş makineleri yöre halkı için büyük tehlike oluşturmuştur, oluşturmaya da devam ediyor. Her gün yüzlerce kamyon toz ve gaz bulutu oluşturarak yerleşim yerlerinden geçmektedir.

Ayrıca bilindiği üzere bu vadide her 3-5 yılda bir büyük sel ve heyelan felaketleri yaşanmaktadır. Bu Heslerle birlikte sadece Gürgen, Başköy köylerideğil Güneysu, hatta bütün Askoroz vadisi risk altındadır.

Bu şekilde bu vadilerde 12 tane Hes var. Bir çoğu faaliyette, bir kısmı inşaat halinde, bir kısmı da proje aşamasında.

Handüzü Yaylası'ndan Karadeniz'e kadar suya hiç nefes aldırmayalar, bu vadilerdeki milyonlarca bitki ve hayvana da nefes aldırmak istemiyorlar.

Bütün bu vadilerde bitki, hayvan ve insanların yasam alanları yok ediliyor.

Arılar, toz ve gürültüden artık eskisi gibi bal yapmıyor.

Değirmenlerin, balık çiftliklerinin suyu yok.

İnsanların yüzecek, serinleyecek bir deresi kalmadı.

Kırmızı pullu alabalıklar için yaşayacak bir liman yok

Köyler sel ve heyelana karşı çok riskli duruma geldi.

Sürekli gürültü ve tozdan insanların psikolojisi bozuldu.

Derelere can suyu bile bırakılmadı, iklim değişikliği ve küresel ısınmaya zemin hazırlandı.

Zaten sınırlı olan temiz içme suyu kaynakları 49 yıllığına Heslerin emrine verildi.

Asıl konumuza dönersek, pandemi sürecinin başlamasıyla vatandaşların bir araya gelip eylem yapması da zorlaşmıştı. Hatta Korona vakalarının artması üzerine köyde bir süre karantina da uygulanmıştı. Ancak şirket bu süreci iyi değerlendirmiş, çalışmalarını hızlandırmıştı.

Bu karmaşa içerisinde mahkeme süreci de devam ediyordu. Alicik HES Çed Raporunun iptali için Rize İdare Mahkemesinde açılan davada mahkeme Bilir Kişi İncelemesi yapılması yönünde karar vermişti. Covid 19 salgını, adlı tatil gibi gerekçelerle bilirkişi incelemesi yaklaşık 5 ay süreyle ertelendi. Ancak bu süreçte şirkete hiçbir yaptırım uygulanmadı ve çalışmalarına devam etti

Nihayet Rize İdare Mahkemesi 10.09.2020 tarihi için keşif günü vermişti.

Bu arada tehditler de alıyorduk elbette… Bir Rize dönüşü uçakta Remzi Kazmaz’a karşı şirket yetkilileri tarafından bir saldırı oldu. Yine şirket yandaşları, onlardan nemalananlar Remzi Kazmaz hakkında tehdit içeren ifadeler kullanıyorlardı.

Benimle ilgili de, dikkat et, köye giderken üzerine bir kamyon devrilebilir, şeklinde tehditler geliyordu.

Ancak şunu biliyorduk ki, şirket yalanlarıyla köşeye sıkışmış, bu durumdan kurtulmak için her yolu deniyordu.

Nihayet keşif günü gelip çatmıştı. Yaşanan bunca alavere dalavereden sonra doğrusu vatandaşlarda bir ümitsizlik, karamsarlık, kırgınlık hissi oluşmuştu. Ancak avukatımız ve arkadaşlarımızla başından beri aynı heyecan ve özenle bu sürece hazırlanıyorduk.

Şahsen ben de ümidimi hiç kaybetmemiştim. Başından beri, eğer biraz hukuk varsa bu davayı kazanırız, diyordum. Özellikle de Remzi Abiyle bir davaya katılırken, bir toplantıya veya bir keşfe giderken düğüne gider gibi neşeli ve mutlu oluyorduk. Çünkü hak arama, doğrudan yana olduğundan emin olma inancı insana inanılmaz bir mutluluk, cesaret ve güven veriyordu. Cesaret bulaşıcıdır, derler.

Keşiften bir gün önce Remzi Kazmaz, Eslem Ayhan, Muhsin İnce ve ben Sendika lokalinde bir araya gelerek bir değerlendirme yaptık. Burada Remzi Kazmaz en ufak ayrıntıya kadar yapacaklarımızla ilgili bilgiler veriyordu.

Son derece titiz bir şekilde hazırlanıyorduk. Hiçbir konuyu atlamamaya çalışıyorduk. Büyükçe kartonlara bu vadideki 12 Hes projesinin ve Alicik Hes’in krokilerini çizmiştim. Dere, yol, Hes ayrıntılarıyla belliydi. Burada keşifte yapmamız gerekenlerle ilgili defalarca prova yaptık.

Keşif günü sabahıydı. Rize adliyesinin önünde buluştuk. Bilir Kişi Heyeti de oradaydı. Rize’den, Gümüşhane’den ve Kastamonu’dan gelmişlerdi. Şirketin avukatı da oradaydı. Tanıdığımız kadarıyla ekipte her görüşten hoca vardı. Gel ki bilirkişi heyeti veya şirket ortaklığı söz konusu olunca siyasi görüşlere pek bakılmıyordu ancak AK Partinin yüzde doksan dört oy aldığı bir köyde vatandaşlar şucu bucu diye ayrıştırılıyordu.

Burada henüz tanışma aşamasındayken, heyetteki bir hocanın, duydum ki İstanbul’dan, sağdan soldan keşif için adam topluyormuşsunuz, ifadesi soğuk duş etkisi yaratınca işi şakaya vurdu. Zaten onu ilgilendiren bir durum da yoktu. Ancak bu ifadesi kendisi hakkında fikir sahibi olmamıza yetti. Remzi abi de cevabını vermişti: “İstanbul’dan ben arkadaşım Eslem ile birlikte geldik. Adam toplamaya gerek yok. Adamlar zaten köyde bizi bekliyor. Adamlar adalet bekliyor.”

Dediğim gibi, adalet arıyorduk ve mutluyduk. Bu duygularla keşif alanına vardık. Alicik 1 Regülatörünün giriş noktasında yerimizi aldık. Dereyi yutan Hes borularının üzerinde, sırtımızı metrelerce yükseklikteki Hes duvarına dayayacak şekilde yer almamız Mahkeme ve Bilir Kişi Heyeti için bir şey ifade edebileceğini düşünmüştüm!

Remzi Kazmaz konu ile ilgili hukuki değerlendirmesini yaptıktan sonra Mahkeme Heyetine dönerek, bu halk uzun zamandır adalet bekliyor, sizi bekliyor, dedi. Remzi Kazmaz’ın açıklamaları şirket yetkililerini çok rahatsız etmiş olmalı ki, şirketin avukatı Remzi Kazmaz’a sataşarak konuyu sabote etmeye çalıştıysa da anında cevabını alarak sustu. Çünkü orada olan başta şirket yetkilileri, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden gelen arkadaşlar olmak üzere herkes bu projenin uydurma, kanun ve yönetmeliklere aykırı olduğunu biliyordu.

Sonra Remzi Kazmaz, kroki üzerinde bu vadideki hesleri daha ayrıntılı görebilmemiz için sözü Ceyhun Hocaya bırakıyorum, diyerek bana döndü.

Daha önce hazırladığımız Rize Handüzü Yaylası arasındaki 12 adet Hes projesinin bulunduğu kroki üzerinde anlatmaya başladım. Krokide özetle, Handüzü Yaylasından, yani suyun doğuş noktasından itibaren kanallarla ve tünellerle bütün akarsuların nasıl birleştirildiğini, suyun doğuş noktasından denize kadar neredeyse hiçbir küçük akarsu ve yan kol bırakmadan nasıl borulara konulduğunu anlattım. Sonra da, ikinci krokideki Alicik Hes’e konuyu getirdim ve diğer Heslerle ilişkilendirerek projenin değiştirildiğini, Çed Raporunda yer almamasına rağmen tünel ve cebri boruların iptal edildiğini belirttim. Bu arada şirket yetkilileri sürekli müdahale etmeye çalışıyordu. Arkadaşlarımız da anında şirket yetkililerine: “Köyü ne hale getirdiniz? Ş…ler… Yalancılar…” şeklinde müdahale ediyordu. Sonra Muhsin İnce diğer çelişkileri ve tutarsızlıkları ortaya koyan açıklamalar yaptı. Bu arada vatandaşlar da söz aldı. Ahmet Saruhan, tavuk çiftliğinin bu çalışmalardan zarar gördüğünü ve tavuklarının öldüğünü belirtti. Orhan Kalender de, metrelerce yükseklikteki bentlerin insan yaşamını tehdit ettiğini, derede bir kişi boğulsa dahi müdahale edilemeyeceğini söyledi. İsmail Pehlivan da, bu çalışmalardan arıcılığın zarar gördüğünü, bal üretiminin azaldığını belirtti.

Sonra Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden Çed Müdürü projeyi aklamaya çalıştı. Konuşmalarında tutarsızlıklar vardı. Bu bariz bir şekilde anlaşılıyordu.

Daha sonra da, proje yetkilileri söz aldı.

Şirket yetkilisi, burası bizim Hes değil. Bizim borular 50 m aşağıdan başlıyor, diyerek komik duruma düştü. Oysa biz o anda Hes borularının üzerindeydik. Mahkeme heyetine aslında bir itirafta bulunuyorlardı. Evet, projeyi değiştirdik ama hele bi sor niye? Tam bir Şener Şen, Kemal Sunal sahnesi sergilediler.

Çed’siz yeni proje daha ekonomikmiş. Özrü kabahatinden büyük…

Gaflar devam ediyordu, ya da Şener Şen pişkinliği ile üste çıkma gayreti… Arkadaşların elinde vadinin eski halini gösteren resimler ile balık ölümlerini gösteren resimler vardı. Resimleri gösteren bir şirket yetkilisi de, burası zaten bu köy değil! diyebilecek kadar konudan bihaberdi. Bu aymazlık üzerine artık birkaç sözü hak etmişti. Üzerine yürüyen vatandaşlar, elbette tanımasın, ş..siz. Dereyi sen bu hale getirmedin mi? Şimdi de konuşuyorsun. Defol… sözlerine karşılık şirket yetkilisi pişkinlikle sırıtıyordu. 

Burada bilirkişi heyetinin kafasında ortak bir düşünce oluşmuştu. Çalışmalarla ilgili izinler, belgeler soruldu. Olmayan bir şeyi nasıl göstereceklerdi. Ama bildikleri tek şey vardı. Aslında bunu herkes de biliyordu. Vatandaşlar, Bilir Kişi Heyeti, Mahkeme Heyeti ve İdare de… Siyasi güç arkalarındaydı. Bütün şımarıklıkları, aymazlıkları oradan kaynaklanıyordu.

Hatta daha sonra hocaların Remzi Kazmaz’a dolaylı olarak söylediklerine göre, projede en az yirmi yerde izinsiz çalışma yapılmış, projeye hiçbir yerde uyulmamış, vadi tamamen tahrip edilmiş ve yaşanmaz bir hale getirilmişti. Tutacağımız rapor doğrultusunda bu proje kesinlikle iptal olur, hatta Danıştay dahi Rize İdare Mahkemesinin kararını onar ancak siyaset bunu yine yaptırır, deniyordu.

Yine Remzi Kazmaz’a iletilen bir bilgiye göre bir hoca siyasetin en üst makamlarından aranmış, doğru dürüst bir rapor tutulması için tembihlenmişti. Durumu arkadaşlarıyla paylaşan hoca, taraftar bulamamış ve hukuktan yana bir rapor tutulacağı yönünde karar verilmişti.

Aradan bir ay kadar bir süre geçmişti sanırım. Herkes raporun mahkemeye sunulmasını ve kararın bir an önce verilmesini bekliyordu. Ancak yeni bir gelişme oldu, Bilirkişi heyeti ek süre istedi.

Bu gelişme üzerine bir ay daha beklemek zorunda kaldık. Nihayet Rapor mahkemeye ulaşmıştı. Remzi Kazmaz Raporu bana maille attı. O da ne? Bu raporu şirket hazırlasaydı ancak böyle hazırlayabilirdi. Son paragrafta işi bitirmişler, verilen görevi de yerine getirmişlerdi. Yaklaşık 50 sayfa olan rapor tutarsızlıklarla doluydu. Adeta rapor değil de bir tavsiye metniydi. Raporda mevcut durum değerlendirilmemiş, şöyle olursa şöyle olur, eğer bu yapılırsa böyle olur, tedbir alınırsa iyi olur, şeklinde gelecekle ilgili kehanette bulunmuşlardı.

Baştan sona muğlak ifadelerin yer aldığı raporun son paragrafında ise değişiklikler mevcut durumu da kapsar, teknik olarak yeterli ve uygundur, şeklinde net ifadeler kullanılması tutarsızlıklarının da net ifadesi olmuştu.

 

Aynı gün Remzi Kazmazla telefonda görüştük ve bana şunu söyledi: “Biz bir kaç kişi kaldık kelaynallar gibi. İnsanlar paraya ve güce tapıyor. Demek ki adalet, siyaset, özgürlük, kişilik, bilim, bilgi birikim, kalem, vicdan, karakter ve tüm değerler parayla satın alınabiliyormuş. Bunu bir kere daha gördük.

Adamlar kendisi söylüyor, bu işte en az yirmi tane usulsüz, hukuksuz, izinsiz taraf var, kısacası tutar taraf yok.

Raporlar objektif, bilimin ışığında, tarafsız vicdanları rahatlatan bir şekilde tutuluyor.

Sonra da bir telefonla her şey değişiyor. Kararlar yüz seksen derece tepetaklak oluyor. Kendilerine verilen talimat doğrultusunda kalemlerini, kişiliklerini ve vicdanlarını satabiliyorlar.

Oysa bu kadar emek verdiğin bilimin hürmetine, vicdanının sesini dinleyerek hukuktan yana verebileceğin bir karar, hukuk adına bir umut olabilirdi. Bu umut okyanusa atılan bir taş parçasının oluşturacağı dalgalar gibi yayılıp herkesi kapsayabilirdi.

Yapamadınız, korktunuz... Olsun... Artık koltuklarınız garanti! Sırtınız da yere gelmez! Ama nereye kadar? Bizim her şeye rağmen hukuka güvenimiz tamdır. İnsanlık adaletle ve vicdanlı insanların cesareti sayesinde kurtulacaktır.”

Ve maalesef bu rapor doğrultusunda mahkeme kararını verdi; davayı kaybettik…

Suyu, köyü, aklı, bilimi satın alanlar ve yandaşları, artık mutlu olabilirsiniz.

Bir de Remzi Kazmaz hakkında kısaca şunları söylemek istiyorum: Remzi Kazmaz’la yol yürümek güzel, aynı davaya inanmak daha güzel. Bir Ülkücü olarak Solcu bir aktivist, aksiyoner bir kişilik olan Remzi Kazmaz’la buluştuğumuz en yüce dava ise evrensel hukuk, insan hakları, demokrasi, yaşanabilir bir çevre ve vatanseverlik…

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.