Dünkü yazımdan sonra, epey arayan oldu... PKK ile İsrail arasındaki ilişkileri “belge”leriyle ortaya koymamdan dolayı “teşekkür” eden okurlarım olduğu gibi, “bu ilişkilerin kaynağı”nı merak eden okurlarım da oldu... Soruyorlardı; bu ilişkiler bir “çıkar”a mı dayanıyordu, yoksa “daha derinlere” mi uzanıyordu?
Ne yalan söyleyeyim;
Ortada “derinlere inen” bir bağ olup olmadığını bilmiyorum... Ben, “PKK ile İsrail ilişkisi”ne, “ana ve evlât” arasındaki ilişki olarak bakıyorum.
Bir ana, nasıl ki doğurduğu evlâdının yetişmesinde titizlik gösterir, nasıl ki, onu kendi inancı ve düşünceleri doğrultusunda eğitir ve nasıl ki onun başarılarından gurur duyar; İsrail de, bugün aynısını yapmaktadır!..
“PKK’yı doğuran, İsrail’dir!”
Dolayısıyla; onun üzerine titreyen, onu eğiten ve onu yönlendiren de İsrail’den başkası değildir!..
Herkesin ittifakla kabul ettiği gibi; İsrail, bir “terör devleti”dir!.. Bugün, “devlet terörü” uyguluyor oluşunun geçmişinde, “terörle kurulmuş olduğu” gerçeği yatar!..
“Terörist bir devlet”ten de; kalkıp da, herhalde bir “barış örgütü” doğmaz!.. Doğsa doğsa, PKK gibi bir “terör örgütü” doğar!..
Tamam; “alimden zalim, zalimden alim doğduğu” da olmuştur... Ama bunlar “istisna”dır!.. İstisnalar da “kaide”yi bozmaz!..
Uzun lâfın kısası;
“PKK’nın anası İsrail”dir... Onu doğurmuş, beslemiş, büyütmüş, eğitmiş ve bugün de onu “tetikçi” olarak kullanmaktadır!.
HAHAMLAR YÖNLENDİRİYOR!
Bazıları şöyle sorabilir;
“Tamam, İsrail bir terör devletidir ve bugüne kadar da devlet terörü uygulamıştır... Yakın tarih, bunun örnekleriyle doludur.
İyi de;
Nereden geliyor bu terörist tavır?”
Bunu görmek için, öncelikle “dinî inanç”larına bir bakmak lâzım.
Tarih 27 Kasım 2007...
O gün; ajanslardan Tel Aviv mahreçli şöyle bir haber geçmişti:
“Ülkeyi Araplardan temizlemeli ve nereden geldilerse oralara göndermeliyiz. Araplar İsrail topraklarında kaldığı sürece barış olmaz” şeklinde bir hezeyan savuran İsrailli haham Dor Lior sözlerinin sonunda dedi ki: “Arapların İsrail’den uzaklaştırılmasının bir maliyeti olacaksa bunu karşılarız!..”
Ortadoğu Konferansı’nın eleştirildiği toplantıda konuşan hahamlardan Zalman Melamed ise; “İsrail topraklarının bir parçasının Yahudi olmayanlara verilmesine destek olmanın caiz olmadığını” söyledi ve bu yapılırsa Tevrat’a da karşı gelineceğini savundu.
Toplantının sonunda, “hiçbir liderin İsrail topraklarını verme hakkının olmadığı” üzerinde görüş birliğine varılarak, “Hep birlikte, İsrail halkını hükümetin korkunç planlarından kurtaracağız” denildi.
Sorarım size;
“Haham”larının bile “barış dili” yerine “kışkırtıcı bir savaş dili” kullandığı İsrail’den, hiç “hümanizm” ve “insanlık” beklenebilir mi?..
Bu tür “din adamları”na sahip bir İsrail’den, elbette “terör” beklenir!..
Hem de, “devlet terörü!”
Söyleyin Allah aşkına;
Şeyh Ahmet Yasin gibi, “felçli” bir adamı, hem de “tekerlekli sandalye”sinde; “helikopterden atılan füze” ile paramparça eden bu İsrail değil mi?..
Sabah namazından çıkan Şeyh Ahmet Yasin’in “ölüm” kararını veren, “İsrail Bakanlar Kurulu” değil mi?..
Bu, bir “devlet terörü” değil mi?..
Hele söyleyin;
Yeryüzünde, “Bakanlar Kurulu kararıyla terörist saldırı” düzenleten bir başka ülke var mı?
“Plajda oynayan çocukları öldüren” de İsrail’di!..
O çocukların ellerinde ne vardı?
“Sapan” mı vardı, “silah” mı vardı, yoksa “füze” mi?..
Ellerinde sadece “oyuncak”lar vardı ve İsrail askerleri onlara “kurşun” yağdırdı!..
İsrail’in “terörist devlet” olduğunu, Filistin topraklarını “işgal” ettiğini, İsrail’i kurup “Başbakan” veya “Devlet Başkanı” koltuğuna oturanların “eli kanlı, azılı birer terörist” olduğunu bilmeyen mi var şu dünyada?..
ŞAMİR: TERÖRİST BAŞBAKAN!
Geçenlerde Murat Bardakçı yazdı işte... Bardakçı, bundan 63 yıl önce, dünya gündemini aylarca meşgul eden “Kont Bernadotte Cinayeti”ni, ayrıntılarıyla anlattı ve İsrail’in; “Başbakanını katilden seçen bir devlet” olduğunu, bir defa daha hatırlattı.
Olay şuydu:
“Wisborg Kontu Folke Bernadotte, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Kızılhaç adına İsveç ile Almanya arasında mekik dokudu, binlerce Yahudi’yi gaz odasından kurtardı.(...) Savaşın bitmesinden sonra Filistin’deki İngiliz himayesi sona erdi ve yeni kurulmuş olan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, Kont Bernadotte’u 1948 Mayıs’ında Araplar ile İsrailliler arasında arabuluculuk yapması için Kudüs’e gönderdi.(...)
Birleşmiş Milletler, Kudüs’ün statüsü ve geleceği konusunda Kont’un hazırladığı planı 1948’in yaz aylarında resmi çözüm olarak kabul etti.
Plana göre; Yahudiler ve Araplar Kudüs’ün idaresinde tek başlarına söz sahibi olmayacaklar, şehre milletlerarası bir kimlik verilecekti. Plana ilk tepki Filistin hâkimiyetine son vermeye çalışan İsrailli yeraltı örgütlerinden geldi ve silâhlı örgütler hedef olarak Kont Bernadotte’u seçtiler! (...)
Ve hedef, 1948’in 17 Eylül’ünde ortadan kaldırıldı. Silâhlı altı milis, o sabah Kudüs’ün Yahudiler’in kontrolündeki batı tarafında bir toplantıya giden Kont’un otomobilinin ve konvoydaki diğer iki arabanın yolunu kesti. Dört kişi araçların tekerleklerine ateş açtı, iki kişi de ellerindeki otomatik Schmeisser tüfeklerinin kurşunlarını öndeki Chrysler marka otomobilin içine boşalttı.
Vücuduna altı kurşun saplanan 54 yaşındaki Kont ve yanında oturan Fransız temsilci hemen orada can verdiler.
Dünya kamuoyu ayağa kalktı, İsrail hemen tutuklamalara başladı, yüzlerce kişinin ifadesi alındı ve birkaç gün sonra “katillerin bulunduğu” açıklandı...
Ama aradan aylar geçti, yakalandıkları açıklanan katillerin hiçbiri mahkemeye çıkartılmadı ve yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle serbest bırakıldılar!
İsrail, Birleşmiş Milletler’e “güvenlik tedbirlerini almadığı için Kont’un bir suikasta kurban gitmesinde devlet olarak hatası bulunduğunu” bildirdi ve ailesine verilmek üzere 54 bin 628 dolar tazminat ödemekle yetindi.
Cinayetin üzerinden seneler geçti, araya savaşlar, katliamlar ve hiç bitmeyecek mücadeleler girdi. Kontu öldüren örgüt LEHI de zamanla dağıldı ama LEHI, suikasttan tam 35 sene sonra, 1983’te yeniden gündeme geldi.
Örgütün liderlerinden olan ve Kont Bernadotte’un ölüm kararını veren Yitzak ismindeki terörist, bu defa İsrail’in başına geçmişti. Adı Yitzak Şamir idi ve o, artık İsrail’in başbakanıydı!..”
ÖNCE TERÖRİST, SONRA BAŞBAKAN!
“Teröristten Başbakanlığa terfi” eden tek cani, elbette Yitzak Şamir değildi!..
Daha nice “eli kanlı terörist” vardı ki; daha sonra İsrail’e “devlet başkanı” ve “Başbakan” oldular!..
Bugün, bir “Müslüman” herhangi bir eylem gerçekleştirdiğinde, anında damga vuruluyor:
“İslâmcı terörist!”
Ama, her nedense;
Daha dün İsrail’in “Başbakanlık” koltuğuna oturan Ariel Şaron adlı adam, 1940’lı yıllarda kurulan Irgun Zvei Leumi adlı “terör örgütü”nün açtığı yoldan ilerlediği için gündeme getirilmiyor!..
Dahası, aynı Ariel Şaron’un “meslektaş”ları olan Menahem Begin ve Yitzak Şamir’in de, “Stern Çetesi” olarak bilinen “en kanlı terör örgütünün iki aktif militanı” olduğu hiç hatırlanmıyor!..
Tabiî;
Aynı Şaron’un “Sabra ve Şatilla katili” olduğu da!..
Ama, “Müslüman” ise,
Bas damgayı; “Terörist!”
Şunu herkes bilsin ve herkes kafasına soksun ki, Ortadoğu’nun “terör”le tanıştığı yıllar, “İsrail’in kurulduğu” yıllardır!..
Şamir neciydi peki?..
Ariel Şaron neciydi?..
Menahem Begin ve Şamir, hem “terörist”, hem “gangster” oldukları için İngiltere tarafından “wanted” ilânlarıyla “aranıyor” değiller miydi?..
“Wanted” ilânlarıyla aranan bu “terörist”ler daha sonra “Başbakan” olmadılar mı?
Haa, unutmadan söyleyeyim;
17 Ekim 2001’de öldürülen Rehavam Zeevi de, “eli kanlı bir terörist”ti... Filistinlileri; “ezilmesi gereken bir bit” ve “kesilmesi gereken bir kanser uru” olarak gören bu adam, “yeraltı” eylemleri düzenleyen Palmach adlı “terör örgütü”nün bir üyesiydi vakt-i zamanında!..
Bakmayın siz öldürüldüğünde “75 yaşında” ve “bakan” olduğuna!.. Filistinlilere “insan muamelesi” yapılmasına hâlâ karşı çıkıyordu!..
Zaten;
Ariel Şaron gibi bir kasap ve katili bile “yumuşak” bulduğu için istifa etmişti kabineden!..
İşte, böylesine “terörist” biriydi Zeevi!..
Ne var ki;
Eski “terörist”leri kırpıp kırpıp “bakan” veya “başbakan” yapan İsrail, şimdi “Hamas terörü”nden şikâyet ediyor, iyi mi?..
Gel de gülme!..
KAN BAĞI MI, KANLI BAĞ MI?
Fazla geriye gitmeye gerek yok!..
Ulan, 31 Mayıs 2010’da;
Gazze’ye, sadece “insani yardım” götüren Mavi Marmara gemisini, “İsrail askeri” kılıklı “terörist”ler basmadı mı?.. Gemiye “korsan”lar gibi saldırıp, “9 Türk’ü katleden” kimdi?..
Aynı gün;
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün ifade ettiği gibi; bir “şımarık oğlan” olan İsrail’in “şımarık evlâdı” PKK da İskenderun Deniz Üssü’ne saldırmadı mı?..
Demek oluyor ki;
Aralarında bir “bağ” var!..
Bir “kan bağı” var mıdır, bilmiyorum ama; “kansızca saldırıları”na bakılırsa, aralarında “kanlı bir bağ” olduğundan şüphe yok!..
Hani, atalarımız der ya;
“Hacı hacıyı Mekke’de, hoca hocayı tekkede, it iti dakkada bulur!”
Bu sözü şöyle değiştirmek lâzım;
“Hacı hacıyı Mekke’de, terörist teröristi dakkada bulur!”
Bulmasına da gerek yok;
PKK, zaten İsrail’in elinin altında!.. Lazım olduğunda, “Saldır Co” diyor, PKK da anında saldırıyor!..
“Teşhis doğru” olduğuna göre;
“Tedavi”si kolaydır ve “yakın”dır!..
İZ BIRAKAN SÖZLER!
Atalarımız; “Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri” demişler ya; gerçekten de, “insanları ölümsüzleştiren” ve “hayırla anılmaları”nı sağlayan “eser”leridir... Bu eserler; “eylem” de olabilir, “söylem” de!.. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu konuda hayli şanslı biri... O kadar “eser”i var ki, saymakla bitmez... “Söylem” olarak da; “hafızalara kazınan” ve “iz bırakan” sözler sarfetti.
Meselâ; “başörtüsü”nün “siyasi sembol” olduğunu iddia edenlere cevap verirken; “Velev ki, öyle olsun” sözü, tarihe geçti. “Kriz tellâlları”na cevap verirken; “Teğet geçecek” dedi ve bu söz hafızalara kazındı.
Davos’ta sarfettiği “One Minute” ve “Bir daha da Davos’a gelmem” sözleri, bütün dünyanın dilinde... “Nüfus plânlaması” isteyenlere;
“En az 3 çocuk” ifadesiyle karşı çıkması, milletin gönlünde yer etti.
Meclis’e gelip “yemin” etmeyen CHP’liler için sarfettiği “tükürdüklerini yalayacaklar” ifadesi, siyasi tarihe geçti.
Bir çiftçiye söylediği;
“Ananı da al git” sözü, en çok gündemde kalan sözlerindendi...
Daha bunun gibi; meselâ; “Kişiler laik olmaz, devlet laik olur!..
Arkadaş, galiba Türkiye’ye Fransız!..
Biz dini yaşarız, bazıları tüccarlığını yapar!” gibi sözler...
Bunlar, Erdoğan’ın, “hafızalara kazınan” sözleridir!..
İsrail için; “Siz adam öldürmeyi iyi bilirsiniz” sözünden sonra; dün, bir söz daha sarfetti ki; herhalde bu da tarihe geçecektir...
Erdoğan’ın, İsrail için sarfettiği “Şımarık Oğlan” ifadesi, herhalde çok konuşulacak ve “iz” bırakan bir söz olacaktır.