İslam coğrafyalarındaki gelişmelerin hayrımıza olmadığını düşünenler var, istisnasız herkes endişeli!
Türkiye’nin gelişmeler karşısındaki tutumunu ve süreç içindeki rolünü eleştirenler, bu eleştirilerini nasıl temellendirmeliler?
Eleştiriler zaman zaman duygusal boyut kazanabilir, tamam, siyasi yaklaşım bazen duygusallığı da körükleyebilir; ama “akıl için tarik (yol) birdir” anlayışıyla siyasi basiretimizi ortaya koymalıyız!
MHP, Türkiye’nin “İran ile nükleer konusunda anlaşması, Suriye ile ortak Bakanlar Kurulunun toplanması, Başbakan’ın Libya'dan insan hakları ödülü alması, Irak'ta üçlü mekanizmanın kurulması” gibi konulara yaklaşımını hayretle izliyorum.
MHP’nin Türkiye’nin politikalarına “fos çıktı” demesi çok ucuz bir yaklaşımdır.
Sorunun odağı olan bu ülkelerden “İran’ın Türkiye’yi nükleer konusunda aracı görmesi, Suriye’nin Türkiye ile ortak bakanlar kurulu toplantısı yapacak kadar yakın görmesi, Libya diktatörünün bile insan hakları konusunda Türkiye’nin hakemliğini madalya ile taltif etmesi” bize neden rahatsızlık versin ki?
Bu ülkeler ve liderleri Türkiye’yi ve yönetimini bir “değer” olarak görmeselerdi bu yaklaşımı gösterirler miydi?
Dikkat ederseniz bunlar Türkiye’nin başarısıdır!
İslam coğrafyasındaki diktatör yöneticilerin “Türkiye’nin yakalamış olduğu demokratik erdemi” tehlike olarak görmeleri doğaldır. Durum böyle olunca da halklar zalim yönetimleri düşürmek için kıyama durmaktalar.
Demokratik erdemi mevcut sultaları için tehlike olarak görüyorlarsa, “halkların demokrasi mücadelesini” neden görmezden gelelim!
Türkiye daha önce bu ülkelerle çok iyi ilişkileri olması suç mu ve şu andaki konumunu sorgulamamıza gerekçe mi?
Bütün Arap halkları Türkiye’yi örnek gösteriyorsa ve aynı Arapların diktatör yöneticileri Türkiye’ye sırf bu yüzden husumet besliyorlarsa, bu durum “halkların özgürlüğü” adına iyi bire şey değil mi?
Arap medyasında “Dedeniz Türkler geliyor” bizim için bu söz ne anlam ifade ediyor! Emperyalizmin bunca yalan yanlış telkinlerine rağmen, küllerimizden doğan bu kardeşliği kim bozabilir?
Bütün bu gelişmeler ülkemize “artı değer” katmıyor mu?
Bunda Türkiye’nin payı varsa gurur duymalıyız. Diktatörler bu gelişmelere ayak uyduramaması Türkiye’nin suçu değildir. Ak Parti Hükümeti’nin icraatlarına bütünüyle “fos çıktı” demek en yalın ifadeyle samimiyetsizliktir…
Bakıyoruz Amerika’ya; bir yanda “demokrasi” diyor, diğer yandan en iyi ilişkilerini Suudi yönetimi ile sürdürüyor. Yıllarca İran’la ticari ilişkilerimizi “Siyonistler istemiyor” diye askıya aldık. Ama bakıyorsunuz, bize bu telkinlerde bulunanlar “malı götürme” peşindeler, şirketleri her tarafta gırla gidiyor. Biz de aynısını yapalım deyince, “olmaaaz, yaptırım uygulayacaksın, şunu yapacaksın, bunu yapacaksın” denirdi…
Rahmetli Erbakan İran’la doğalgaz anlaşması yaparak bu oyunu bozdu, şimdide talebeleri bu işi gayet iyi götürüyor…
Türkiye’de muhalefet partisi olmak demek “her şeye muhalif olmak” gibi algılanıyor. Gelişmeleri okuyamıyor, siyasi analizden yoksun bir algı oluşturmaktalar. Mevcudu onaylayıp daha güzelini de ortaya koymak da muhalefet olduğunu idrakten yoksunlar.
Olayları değerlendirirken uluslar arası strateji ve araştırma uzmanı olmaya gerek yok! Açın televizyonu ve seyredin. El Cezire Televizyonu’nun da Suriye haberlerini izlerken irkiliyorum. Türkiye, Beşer’in köpekleri “Beşer Allah” diye işkence yaparlarken, bu zulme İran gibi “mezhep taassubuyla” yaklaşmazdı! Bu iğrençliği sırf Nusayri(Alevi) sultası kaim olsun diye Suriye halkını göz ardı edemezdi! Hem Suriye yönetimi ile olan ilişkileri bozan Türkiye olmadı ki!
Biz bu gerçeği Başbakandan önce yazılarımızda ifade etmiştik. Şimdi CHP böyle bir ithamla karşı karşıya ise, bu CHP’nin siyaset analizinden kaynaklı algıdandır. Algıyı düzeltsinler…
Bu hafta Mısır Tahrir(hürriyet) Meydanı’nda halka seslenecek olan Başbakan, bizim iftiharımızdır. Bingazi’deki özgürlük mitingi de hakeza. Başbakanın halklarla buluşması, “halkların kardeşliği” değil mi?
Bu heyecanı bütün İslam âlemi paylaşırken, “halkçıyız” diyenler, halkın yanından bile geçemiyorlar!
Tayyip Erdoğan bu oyunu bozuyorsa, halk neden “Tayyipçi” olmasın!