Bugün Suriye'den bahsedeceğim.
Hani şu yanı başımızdaki, komşumuz Suriye..
Kadın, erkek, çocuk ayrımı yapılmadan 200 bin sivil insanın hunharcakatledildiği Suriye..
Hayallerin ölüm olup masum yüreklere kustuğu Suriye..
“Haa, orası mı? ” dediğimiz; ölümü, katliamları, kanıksadığımız, işkencelerisıradanlaştırdığımız Suriye..
Sıradanlaştırmanın da ötesinde, bazı gerekçelere sığınarak eleştirmeye, mesafe koymaya başladığımız Suriye..
O kadar ki, ne bir mahalleyi içindekilerle birlikte yok eden füzeler, bombalar..
Ne binlerce masumu derin uykusunda yakalayan kimyasal silahlar..
Ne de vicdanları tırmalayan sessiz çığlıklar, kayıtsızlığın taşlaştırdığı yüreklerde yankı bulabiliyor.
Uyuşmuş bilinçlerimizi belki sarsar, bize Müslüman olduğumuzu, insan olduğumuzu hatırlatır, tüm benliğimizi saran umursamazlıktan kurtarır diye, bugün siyasi bir analizden ziyade bu kirli savaşın bir mağduruna değineceğim.
Olayın başkahramanı Suriyeli bir çocuk.
“ Hammudi “
Henüz 7 yaşında, sıradan bir çocuk. Daha doğrusu sıradan bir çocuktu, ta ki tüm hayatını kâbusa dönüştüren o güne kadar.
O gün annesi Hammudi'yi ve küçük kardeşi Mahmud'u alarak ailesini ziyarete gider. Evin ortasına isabet eden bir roket tüm aileyi yok eder. Hammudi, annesini, kardeşini ve orda bulunan tüm akrabalarını kaybeder. Kendisi bahçede olduğu için, belki ölmez ama iki bacağını kaybeder. Daha sonra ayağı iltihaplandığı için iki kez daha kesilmekzorunda kalır. Protez ayak taktırmak için şimdi İstanbul'da bulunuyor.
Hammudi travma'nın etkisinden kurtulabilmiş değil. En son ayağa kalktığında tüm ailesini kaybettiği tekrar ayağa kalkmak istemiyor. Anne kelimesini hiç ağzına almıyor. Özlediği ya da duygulandığı için değil, hatırlatarak babasını üzmemek için.
Olayın aslında en büyük mağduru Hammudi'nin babası. Çalıştığı için katliamdan kurtulmuş. Ama eminim hiç kimse öyle bir kurtuluşu temenni etmez. Adeta yaşamaya mahkûm olmuş bir ölü.
Hammudi ve babası on binlerce örnekten sadece biri. Nedense Suriye'deki yaşananların vahametini anlamaktan uzağız. Oysa biraz empati yapsak ne denli bir vahşet karşısında olduğumuzu hemen anlayacağız.
İşten geliyorsunuz, bir anda karınızı, çocuğunuzu ve tüm akrabalarınızı kaybettiğinizi öğreniyorsunuz. Bitmedi. Geriye sadece iki bacağını kaybetmiş küçük oğlunuz kalıyor.
Ve siz onu her gördüğünüzde o dehşet anını, kâbusa dönüşen o günü tekrar tekrar yaşıyorsunuz. Ya Hammudi'nin yerinde olsaydınız. Bacaklarınızı kaybettiğinize mi yoksa başta anneniz olmak üzere tüm ailenizi yitirdiğinize mi üzülürdünüz. Yoksa sizi her gördüğünde için için ağlayan, her gün biraz daha içindeki o derin sessizliğe gömülen babanıza mı üzülürdünüz.
İşte rahat koltuklarımızda Suriye hakkında ahkâm kesmeden önce, “Her tarafta Suriyeli doldu, ortalık dilenciden geçilmiyor. “ demeden önce, Hammudi ve onun gibi on binlerce masumun sessiz çığlıklarını düşünün, bunun bir musibet olduğunu herkes gibi bizim başımıza da gelebileceğini düşünün, kendi çocuklarımızın da bir Hammudi olabileceğini düşünün. Düşünün ve kendi çocuğunuza nasıl davranılmasını istiyorsanız, Hammudilere de öyle davranın.
Unutmayalım, Suriye'de yaşanan vahşet ve katliamlar sadeceSuriyeliler için değil tüm Ümmet-i Muhammed için, özelliklede en yakınkardeşleri olan Türkiyeli Müslümanlar için bir imtihandır.
Ne güzel bu imtihanı layıkıyla yerine getirebilene..
Selam ve Dua ile..