HASTALIĞIN FAYDALARI DA VAR...

Mehmet PAKSU

Hasta asansörünün kapısında bekliyordum. Bir yakınım ameliyattaydı.

Kapı açıldı, sedyede genç bir adamı taşıyorlardı. 30'unda var veya yoktu. Gözü kapalı, olandan bitenden habersizdi.

Odasına aldılar, yatağına yerleştirdiler, serumu şişesini astılar. Başındaki yakınları şaşkınlık/şefkat karışımı bir anı yaşıyorlardı hastalarının başında.

Az sonra bizim hastamızı da getirdiler. Genç yaşta bir hanım. Alelacele götürmüştük hastaneye, hemen ameliyata aldılar. Korkulan olmamıştı, acılardan, sancılardan kurtulmuştu.

Bir iki derken hastanenin bütün odaları doluverdi ayın günde...

Benim bulunduğum hastane, İstanbul'daki yüzlerce hastaneden sadece biriydi. Diğer hastaneleri de bir an için düşününce onbinlerce hasta yatağında yatıyordu.

Olayı ülke çapında düşününce milyonlara ulaşıyordu birden sayı. Evinde yatanlar da göz önüne getirilince, hiç de azımsanmayacak bir rakam ortaya çıkıyordu.

Hastalık bir sağlık sorunu, bedensel ve ruhsal bir problem. Acı, ıstırap ve çile dolu bir hal. Bunları düşünürken saatlerce beklemem gerektiğini tahmin ettiğim için yanıma hastalığı anlatan bir risalecik almıştım.

 

 

 

 

 

Hastalığın psikolojik ve manevi yönünün anlatıldığı kitapçıkta ilk anda şu cümleler dikkatimi çekmişti:

Hastalık, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir.

Hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şikâyet etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayılır.

Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemez. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki:

"Ölümsüz değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan."

Hastalık bazılara Allah'ın bir ihsanı, Rahman'ın bir hediyesidir.

Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Hadiste "Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker" buyurulmuş.

Günahlar, ebedi hayatta sürekli hastalıklardır; dünya hayatında da kalp, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır.

Eğer günahları düşünmüyorsan, yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah'ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür; ondan feryat et. 

Sen, hastalığın ağırlığından merak ediyorsun. O merakın, hastalığını ağırlaştırır. Hastalığın hafifleşmesini istersen, merak etmemeye çalış. Yani, hastalığın faydalarını, sevabını ve çabuk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü kes.

Evet, merak hastalığı ikileştirir. Maddî hastalığın altında, merak ile mânevî bir hastalığı kalbine verir; maddî hastalık ona dayanır, devam eder.

Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak gitse, o maddî hastalığın önemli bir kökü kesilir, hafifleşir, kısmen gider.

Özellikle vehimle bir gram maddî hastalık, bazen merak vasıtasıyla on gram kadar büyür. Merakın kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider.  

Her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedî hayatına çok zarar verebilir.

Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü hatırlatır, öylece hazırlanır. Bazen öyle bir kazancı olur ki, yirmi senede kazanamadığı bir mertebeyi yirmi günde kazandırıyor.

İlk yorum yazan siz olun
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.