Hep siyaset yazıyoruz.. Her gün Ergenekon, her yer Susurluk!
Örtülü bir savaş yaşıyoruz.. Sözkonusu savaşsa, çimler teferruattır.. Sözkonusu olan barut kokusuysa, karanfil kokusunun ne değeri var. Ya da sözkonusu olan nefretse sevginin lafı mı olur. Gazap üzümleri, öfke baldan tatlıdır o zaman.. Toplar konuşurken Dede Efendinin sesini kim dinler!..
Gözümüze siyaseti çok yaklaştırınca arkasında birçok şeyi kaybediyoruz..
Savaşın parlak ışığı renkleri silip süpürüyor..
Büyük sancıların ardından hep şairler konuşur.. Büyük aşklar, büyük hüzünler, büyük sözlere gebedir..
Şairleri suskun olan bir millet!
Kandillere katran dökünce geceler, öz yurdunda garip, öz vatanında parya muamelesi görünce, böyle oluyor demek..
Hayatımızın vezni kayboldu. Hecelemeyi bile unuttuk.. Kekeme olduk açıkçası..
Düşünce suçsa, insanlar inançlarının gereklerini yaşamıyorlarsa kekeme bir toplum oluşur..
Korkuları umutlarına baskın toplumlar, kilitli çenelerle özgürlük şarkısı söyleyemezler.. Prangalı ayaklarla özgürlük yolunda koşamazsınız.. Kelepçeli ellerin yumrukları hep sıkılıdır..
Aruz veznini unuttuk nerede ise.. Hece dediler o da sıradan bir nazım, kafiyeye dönüştü.
Şiirlerin ruhu kayboldu.. Türkümüzü, şarkımızı, musikimizi kaybettik. Daha doğrusu sevincimizi, neşemizi kaybettik! Dede Efendiyi, Itriyi kim dinliyor?.. Meragi desen kim tanır.. Ali Ufki Bey? Uyan ey gözlerim uyan. Derin bir gaflet uykusundayız..
Sahi siz Donizetti Paşayı tanır mısınız? Musiki humayun nedir bilir misiniz? Ya da şiir gibi bir şehrin, şiir gibi resimlerini yapan bir usta Zonaro! Balyan ustayı bilir misiniz?.. Çekiç darbeleri ile İstanbul şiirini yazan ustalar.. Balyan gerçeği Edward Joris gerçeğinden daha değersiz değil..
Bilmem biliyor musunuz, Çekmegil ailesinin, onun adını ve anısını yaşatmak için internette açtıkları bir sayfa var.. Orada bir de şiir sayfası bulunuyor. İşte MESin HECEye dökülen mısraları..
Başarı katsayımız: oynak rakamlı, şeş-beş
Delikanlı kitapsız, onun sevdası keleş,
Sanki bir çıkaran var tohumları çürüğe
Cemremiz gecikmesin; kısırlık, toptan beleş!
Kuru gönül tamtakır, soğuk beyin işlevsiz,
Erken düşsün cemreler, bu yıl kara kış ikiz,
Toprak don, bulut susuz, göz pınarları ıslak;
Alevden dahi yoksun cehennemlerde miyiz?
Zürriyeti kesilen ağlamayı biliyor
Hürriyeti kısılan, şapşallaşmış gülüyor,
Düş cemrem düş topluma; sonra havaya, suya
Şerefi çiğnek fertler, toplumlaşmış geliyor
Hecelemeyi yeni/yeniden öğrenmeye başlıyoruz..
Şiir ucuzlamıştı, ya da ucuzlatılıyordu.. Yeniden düşünmeye, hayal kurmaya, yeniden kelimelerle buluşmaya başladık.. Aklımızı yüreğimizi, sezgilerimizi kuşanıyoruz. Şimdi putları yıkıp kelimelerden bir kelime dikme vaktidir yeryüzüne.
Yıllardır Yedi İklim çırpınır durur, Karadeniz gibi. Yeniden yeni bir iklime yelken açıyoruz.. Tarihten hız alıp, içine sürüklendiğimiz/yuvarlandığımız kısır döngüden kurtulup geleceğe yürümeye hazırlanıyoruz..
Ne garip değil mi; şairin dediği gibi; Uzmanı konuştukça bilgimiz azalıyor / Ya ishal oldu üstat, yahut büsbütün kabız. Hakikatin derin gerçeklere kurban edildiği ülkelerde bu işler hep böyle oluyor olsa gerek..
Kimin şiir okuyacak hali geldi ki, ya da şiir yazacak.. Ergenekon destanını şimdi bir başka türlü okuyoruz!
Danişmendler, Sarıkız, Ayışığı, Kuvayı Milliyeciler, Encümen-i Danişler hepsi göründüklerinden farklı çıktı! Belki şimdi ağıt yakma zamanıdır.. Gazze için Ergenekon için, Irak için, çevre için, insanlık için!
İkinci Sovyet ya da Yeni Baas ağzımızın tadını kaçırdı.. Ne kendiler ettiler rahat, ne aleme verdiler huzur.. Şimdi GATAya sığınıyorlar. Hangi hekim vicdan yarasına beyin burkuntusuna deva olabilir ki! Kimilerinin karıştırdıkları haltları internete düşen ses kayıtlarından öğrenince insanın canı acıyor! Bir zamanlar şahindiler, şimdi kendilerine arka çıkacak torpil arıyorlar. Birileri de onlara umut bağlıyor..
İşin kötü yanı ne biliyor musunuz, şairlerimizin de dili tutuldu. Kimi sözün bittiği yerde öfkeden çıdam oldu. İnsanlar yarın kaygısına düştü.. Ekonominin kahinleri kötü bir gelecekten söz ediyorlar. Çevreci kahinler, siyasetin kahinleri.. Birileri geleceği okumaktan önlerine bakmıyorlar sanki..
Sonuçta gelecek de gelecek!
Herkes yaptıklarının hesabını verecek.. Ya da yapması gerekirken yapmadıklarının.
Sonuçta, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyacağız.. Dünya cehenneme giderken birileri cennete, herkes cennete koşarken birileri cehenneme doğru yürüyor olabilir..
Sahi bizim yüzümüz nereye dönük ve bu gidiş nereye? Asıl ferden ferde cevap vermemiz gereken soru bu? Şairlerin hayallerini süsleyen asude bir bahar ülkesine giderken bu soru hep aklımızın bir ucunda olmalı..
Selâm ve dua ile.