“Stres” ve “gerilim” dolu bir haftayı daha geride bıraktık... Tabiî, buna bırakma denilirse!.. Çünkü daha dün, “hafta başı”nı bile beklemeden, “gerilimli bir hafta daha” geçireceğimizin işaretleri verilmeye başlandı... Bir yanda, Tunceli’nin Nazimiye ilçesine bağlı Sarıyayla Jandarma Karakolu’na düzenlenen “PKK baskını”nda “4 asker”imizin şehit olması etrafında başlayan tartışmalar, bir yanda “Anayasa değişikliği 2. tur görüşmeleri” ile ilgili ayak oyunları... Malûm; bu turda da, görüşülen maddeler “330 ve üzerinde” oyla geçer de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanırsa, CHP; Anayasa Mahkemesi’ne gideceğini ve “iptal” kararı verdirerek, “referandumun önünü tıkayacağımı” ilân etti... Yine malûm ki; CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bir yandan “mahkeme sopası”nı gösterirken, bir yandan da “teklif maddelerinin 330’un altında kalması” için “Bizans entrikaları”nı bile sollayan “entrikalar” çevirmeye başladı... CHP milletvekillerinin “oylamalara” katılmasını bile yasaklayarak, onların “evet” veya “hayır” demelerini engelleyip, özgür iradelerine “ipotek” koyarken, bir yandan da “transfer pazarları” kuruyor!.. Baykal’ın kendi vekillerine bile güveni yok!.. Onlara inanmıyor, onların farklı oy kullanmasından korkuyor!.. Ama, her yolu deniyor!..
RÜŞVET, CHP’NİN GENLERİNDE VAR!
Bilirsiniz, bu tür “gayrı ahlakî formül”ler, “CHP’nin genlerinde” var!.. Bülent Ecevit de; zamanında “Güneş Motel entrikaları” ile “11 milletvekili”ni CHP’ye transfer etmiş, daha sonra da transfer ettiği milletvekillerinin hepsine “bakanlık” vermişti... Ki, o bakanlardan bazıları, daha sonra “yolsuzluk”ları yüzünden Yüce Divan’da yargılanıp “mahkûm” olmuşlardı!..
Ecevit’in Güneş Motel’de kurduğu “mebus pazarı”, Türk siyaset tarihine geçen “en büyük siyasî rüşvet örneği” idi!..
Şimdi, yine “aynı entrika” çevriliyor, “aynı rüşvet”ler teklif ediliyor!.. AK Parti milletvekillerinin ve “Bağımsız”ların oylamaya katılmasını engellemek, katılırlarsa bile “hayır” oyu vermelerini sağlamak için; CHP’den, olmazsa MHP’den, daha da olmadı bir başka partiden “liste başı” gösterilecekleri vaadinde bulunuluyor!.. O kadar ki; Cindoruk’un yerine “DP Genel Başkanlığı”na getirilecekleri bile taahhüt ediliyor!..
CHP MAHKEMEYE, AK PARTİ MİLLETE!
Ankara’da bu tür “kirli senaryo”lar konuşulur ve uygulamaya geçirilmeye çalışılırken, dün “ikinci tur” başladı...
Başbakan Tayyip Erdoğan ise, 2. tur başlamadan önce, dün “AK Parti Grubu”nda yaptığı konuşmada, işte bu “kirli senaryo”lara dikkat çekiyor ve diyordu ki;
“Artık Anayasa Mahkemesi, muhalefet mahkemesi haline geldi!.. Madem kendinize güveniyorsunuz, milletin hakemliğine güveniyorsunuz, niçin referandumdan korkuyorsunuz? Niçin millete gitmekten kaçınıyorsunuz?..
Yine de, uğurlar olsun!..
Siz mahkemeye gidersiniz, biz ise millete gideriz... İşte AK Parti ile CHP’nin arasındaki fark da, zaten bu!”
“Erdoğan’ın tesbiti”ne katılmamak mümkün değil!.
Gerçekten de; CHP, “Türk Milleti Adına”(!) karar veren “mahkeme”ye gidiyor... AK Parti ise, “milletin kendisine” gitmenin derdinde!..
CHP HEM ÖYLE, HEM BÖYLE!
Tabiî, bu arada şu hususu da gözden kaçırmamak gerekir... CHP, bu süreçte “yandaş anket kuruluşları”nı da harekete geçirip; anketlerde “AK Parti’nin oylarının düştüğünü, CHP’nin ise yükseldiğini” iddia ettiriyor... “CHP yandaşı gazeteler” de, çarşaf çarşaf bu anket sonuçlarını yayınlıyor!..
İyi hoş da, sormaz mı millet;
Madem AK Parti’nin oyları düşüyor, bırak düşeceği kadar düşsün!.. Madem oylar düşüyor, bu demektir ki; anayasa değişikliği “referandum”dan geçemez!..
O halde, neyi dert ediyorsun ki?..
Hem “AK Parti’nin oyları düşüyor” diye yaygara koparıyorsun, hem de; “AK Parti, yaptığı anayasa değişikliği ile kendini kurtarmaya çalışıyor” diyorsun!..
Bir parti; oyları hızla düşerken, kendini kurtarmaya nasıl çalışır?..
Bu ne perhiz, bu ne turşu?..
CHURCHILL KİM, HİTLER KİM?
Başbakan Tayyip Erdoğan, dünkü AK Parti Grubu’nda yaptığı konuşmada; Deniz Baykal’ın, kendisini Churchill’e, hükümeti ve liderini Hitler’e benzetmesine de; “Son derece çirkin ve münasebetsiz bir benzetme” diyerek, şu cevabı vermiş:
“Kendisini Churchill’e, bu ülkenin hükümetini de Hitler’e benzetiyor. Eğer illa Hitlere benzetecek bir siyasi figür arıyorlarsa, kendi genel merkezlerindeki eski genel başkan fotoğraflarına baksınlar. Orada Führer’e özenip, kendisine ‘Milli Şef’ dedirtmiş genel başkanlarının Hitlervari bıyıklarının altından kendilerine gülümsediğini görecekler... Ona baksınlar.
Bir kere şunu hatırlatmakta fayda görüyorum; AK Parti seçimle, milletin oylarıyla, milletin kararıyla iktidara gelmiştir. Vakti zamanı geldiğinde millet emanetini aldığında da milletin hükmüne boynunu eğer ve kenara çekilir. Ama şahsım; CHP liderinin kendisi yerine koyduğu Churchill ile ilgili tarihi bir hususu burada dikkatlerinize sunuyorum.
Winston Churchill, 1915 yılında Çanakkale’de kahraman Mehmetçiğin yüreğini, bedenini, ruhunu ortaya koyarak yaptığı vatan savunmasında tarihin asla unutmayacağı ağır bir mağlubiyet almıştır. Çanakkale’nin geçilemeyeceğini çok ağır zayiat vererek idrak eden Churchill, Mehmetçik karşısındaki bu ağır hezimet sonrasında İngiltere’de Bahriye Nazırlığından istifa etmek zorunda kaldı. Eğer CHP lideri kendisine Churchill’den örnek arıyorsa buyursun Çanakkale Savaşına baksın.”
Deniz Baykal ve CHP kurmayları; “eski genel başkanlarının fotoğraflarına” bakar mı?.. Ya da, “Churchill’in akıbeti”ni hatırlarlar mı, elbette bilemiyoruz... Ama, herkesin bildiği gerçek şu: CHP’liler, “anayasa değişikliği”nin “referandum”a gitmesini engellemek için her yolu deniyor, her entrikayı “mübah” görüyor!..
Buna “Güneş Motel” ayıpları,
Ve “siyasî rüşvet”ler de dahil!..
KAN DÖKEN, HEP AYNI ZİHNİYET!
Önümüzdeki birkaç gün içinde, CHP’nin, hangi “oyun”lara, hangi “tuzak”lara, hangi “entrika” ve “rüşvet”lere tevessül edeceğini hep birlikte göreceğiz!.
Baykal, boş durmuyor!... Tabii, onun “avukatlığını” üstlendiği Ergenekon da boş durmuyor... Bir yandan “Ergenekoncuların tutuklanması”nın önüne geçebilmek, bir yandan da “anayasa değişikliği” sürecini baltalamak için, Ergenekoncular da boş durmuyor!.. Bir yandan “siyasî entrikalar” çevirirlerken, bir yandan da “piyon”ları olan PKK’yı devreye sokup, “karakol”lara saldırtıyorlar ve askerlerimizin şehit olmasına yol açıyorlar!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın dün dediği gibi;
“Önceki gece Tunceli’nin Nazimiye ilçesinde, dün Lice’de Mehmetçiğe tetik çeken zihniyet ile ile 1977’de Taksim’de işçinin üzerine kurşun yağdıran zihniyet arasında hiçbir fark yoktur... Çorum’u, Kahramanmaraş’ı, Gazi Mahallesi’ni, Sivas’ı kana bulayan zihniyet ile Danıştay’da kan döken zihniyet arasında hiçbir fark yoktur.
İsimler, etiketler, sıfatlar, tetikçiler farklı olabilir ama her birinin nihai, ortak amacı Türkiye’nin kardeşliğine, birlik ve bütünlüğüne, huzur ve istikrarına kast etmektir.
Türkiye’nin büyümesinden, kalkınmasından, ilerlemesinden, demokratikleşmesinden rahatsızlık duyanlar, farklı kisveler altında topluma korku salmak için çirkin oyunların içine girmişlerdir. Burada kirli senaryoların sahiplerine ve tetikçilerine bir kez daha sesleniyorum: Başaramayacaksınız, hiçbir şey elde edemeyeceksiniz...”
HAİN KİM, VATANSEVER KİM?
Tayyip Erdoğan, “saldırı”ların “arka planı”nı bu sözlerle açıklarken, aynı gün konuşan Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ; yine “medya”yı hedef alarak, bakın ne dedi:
“Elbette hatamız varsa yerine getirmek bizim görevimiz... Karşı tedbirler almak bizim görevimiz... Ama haksızlıklara hayır!.. Kötü niyetlilere hayır!.. Her vesileyle Silahlı Kuvvetler’e saldırmayı kendine görev addeden başka bir görevi yok bu basının, bu medyanın!.. Yok!.. Ayıptır!.. Ben gerçekten İstiklal Savaşı’ndaki mütareke basınının bunlardan daha düzgün, daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Bu kadar hain değildiler!..”
Sayın Başbuğ, hemen her seferinde “medya”yı suçlamayı bir âdet, bir gelenek haline getirdi...
Ancak, bir defacık olsun “ayna”nın karşısına geçip, kendilerinin hatalarını görmedi, sorgulamadı!.. Bir defacık olsun, “nerede hata yaptık?” diye sorsa, öyle inanıyoruz ki; kendilerine “saldırı” değil, “eleştiri” yöneltildiğini görür ve hiç kimseyi “vatan hainliği” ile suçlamazdı!..
Medya, eğer “vatan haini” ise, TSK mensuplarının şu yaptıkları “vatanseverlik” midir?..
¥ Aktütün baskınından sonra “Sınır karakollarına harcayacak paramız yok, ödenek ayrılmadı” diyerek Hükümet’i suçlayan Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız’ı Kobra tipi “askerî helikopter”e bindirip, “ailece pikniğe gönderen” acaba “mütareke basını”(!) mıdır?..
¥ “Kayıp askerî mühimmatımız yok” dedikten sonra, o askerî mühimmatın “toprağın altından fışkırması” üzerine; “Bunlar silah değil, boru!” diyen Org. İlker Başbuğ’a bu açıklamayı yaptıran “mütareke basını”(!) mıdır?..
¥ Ya, “kağıt parçası” ifadesine ne demeli?.. Adli Tıp, TÜBİTAK, Emniyet ve Jandarma Kriminal tarafından “ıslak imza” olduğu tescil edilen Albay Dursun Çiçek imzalı “darbe belgesi”ne “kağıt parçası” diyen Org. İlker Başbuğ, bu açıklamayı “mütareke basını”(!)nın zorlamasıyla mı yapmıştır?..
¥ Bir de “golf oynama” meselesi var... Dağlıca Karakolu basıldığında, Tabur Komutanı Yarbay Onur Dirik, az ilerideki bir köyde “düğün”deydi!.. Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Aydoğan Babaoğlu da, Antalya’da “golf” oynuyordu!.. Onlara bunu yaptıran “mütareke basını”(!) mıydı?..
“Vatanseverlik” bu mu?..
Dahası da var: Dağlıca Karakolu basılmış, 17 askerimiz şehit olmuş ama Tabur Komutanı düğünde!.. Ama, o tabur komutanına, daha sonra Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız tarafından “plaket” veriliyor!.. Hem de, “terörle mücadelede gösterdiği üstün başarı” dolayısıyla!!!..
SÖYLEM VE EYLEMLERE DİKKAT!
Ne gariptir ki;
Bu ve benzeri olayları ortaya çıkaran medya “mütareke basını” oluyor, “hain” oluyor ama bu “ihmal”leri, bu “kusur”ları, bu “tedbirsizlik” ve “umursamazlık”ları yapanlar “vatansever” oluyor!..
Bugünkü sürmanşetimizde de ifade ettiğimiz gibi; Org. İlker Başbuğ, yine “yanlış hedef”e yönelmiş, “hain”leri yine “yanlış yer”de aramıştır!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “kanlı saldırı”larla ilgili tesbitleri ne kadar “doğru” ve “isabetli” ise, Org. İlker Başbuğ’un teşhisleri o kadar “yanlış” ve “tutarsız”dır!..
Kısaca ifade edecek olursak; bu ülkenin yetkili makamlarında oturanlar; “söylem ve eylem”lerine dikkat etmek, önce “kendi hata”larına bakmak zorundadırlar!.
Kendileri “sağlam” olmayanlar, eğer başka yerde “çürük” aramaya kalkarlarsa, bunlar, yüzlerine vuruluverir!.. Bu, “siyasetçi” için de, “asker” ve “bürokrat” için de geçerlidir!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...