"Bu tipik bir mahalle baskısı." Ergun Babahan yazdı...
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı sırasında yolsuzluk yaptığı iddiasıyla yargı önüne çıkarılan ve suçu sabit görülen eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil, Ertuğrul Özkök'e bir anısını anlatmış.
Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun Genelkurmay Başkanlığı sırasında, bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından verilen yemekte, herkes şarap içiyormuş.
Hilmi Özkök'ün önünde kırmızı sıvılı bir içki gören bir komutan, "O Hilmi, ne güzel sen de şarap içiyorsun" demiş.
Özkök, "Evet, biz de heyete uyduk" cevabı vermiş.
O sırada Kıvrıkoğlu söze girmiş ve "Nereden şarap içiyormuş. Önündeki şarap değil, kola" demiş.
Ardından da garsona seslenmiş, "Oğlum şuradan şarap getir. Hilmi de doğru dürüst bir içki içsin."
Bu tipik bir mahalle baskısı.
Kimi insan gerek inancı, gerek sağlık nedeniyle içki içmez.
Mesleği gereği de içkili ortamlarda bulunmak durumunda kalabilir.
Buna saygı göstermek gerekir.
İçki içmek kadar içmemek de hem kişisel bir tercih, hem de haktır.
Kalabalık bir ortamda insanlara "İçki içme" demek kadar "İç" demek de bir mahalle baskısıdır.
Bu baskı saygı duyulacak bir tavır değildir.
Ben içki içerim ama benimle aynı ortamda bulunan insanlara içki içmeleri için baskı yapmayı ayıp bulurum.
İnsanların kendi inançları doğrultusunda yaşamaları en temel haklarıdır.
Herkes, kendi sınırlarını bilip başkalarının bu hakkına saygı duymak zorundadır.
İçki içmeyenler, içenlerin haklarına tecavüz eder, içkili mekânlara bir baskı uygularsa, bu elbette kişisel bir kabalığı aşar ve toplumsal bir baskı biçimine dönüşür.
Bu da kabul edilemez.
Askeri bir mahkemenin verdiği kararın bir komutanın şarap içip içmemesiyle ilgisi yoktur.
Ortadaki iddiaların gerçek olup olmamasıyla ilgisi vardır.
Erdil'i sabah-akşam içki içen bir komutan da bu iddialardan dolayı mahkemeye sevk edebilirdi.
Burada asıl önemli olan, Erdil'in anlattığı dönemde komutanların içki içip içmemesi değil, başta Kıbrıs olmak üzere hükümetin aldığı kararlara karşı gösterdiği duruştu.
O komutanlar sivil otoritenin bu kararları karşısında ne yapmışlar veya ne yapmaya çalışmışlardı bunu sorgulamak gerekir.
Hilmi Özkök içki içmezdi ama hem darbe girişimlerine karşı çıktı, hem de sivil-asker ilişkilerinin demokratik ülkeler standartlarına getirilmesine çaba sarf etti.
Belki de sadece bu yüzden bir kısım "genç subay"ın hedefi haline geldi.
Sivil otoriteyi tanımayan, Kıbrıs'taki diplomatik çözüm arayışından dolayı hükümeti devirmeye çalışan bir ekibin kırmızı şarap içip içmemesi çok önemli değildir.
Belki de içmemeleri daha doğrudur çünkü yakın geçmişimiz onların içince biraz dağıttıklarını gösteriyor bize