Hocaefendi'nin Bizim Dünyamız kitabını büyük bir huzurla okumaya devam ediyorum. Doğrusu, okudukça insan yapısına tıpa tıp uygun düşen bir İslamî anlayışa sahip olduğumuzu bir daha anlıyor, yeniden bir daha huzur ve mutluluk duyuyorum. | |
Aynı huzur ve mutluluğu sizin de duyacağınızı düşünerek kitaptaki ifrat ve tefritten korunma örneklerini sizinle paylaşmak istedim. Vaktiniz varsa buyurun birlikte okuyalım, ifratı da tefriti de yasaklayan iki ibretli misali. "- Kur'an beşerîlikten çok mualla, mukaddes ve münezzehtir ama, takdim ettiği hayat sistemi, beşerî, fıtrî ve tabiidir ve müntesiplerini asla tabiatla savaştırmamıştır; camimiz cami, yatak odamız da yatak odasıdır! - Bizim evlad-ü iyalimiz arasında değişik vaziyetimiz olduğu gibi, 'Allah-ü Ekber' deyip, Rabb'imizin karşısında kemer beste-i ubudiyet içinde namaza durduğumuz zaman da ayrı bir tavrımız vardır. Evet, ahval-i adiyemiz, kulluğumuzla iç içe muzahemesiz ve barışıktır! - Nabızlarımız, dinimiz, diyanetimiz için attığı aynı anda, o nabızlarımızdan aile milletimizin sesini de duyarız. - İşte bu yol, Kur'an yoludur ve bu yol Hz. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile açılan geniş Kur'an caddesidir. Efendimiz, bir ömür boyu hep bu düşünceyi işlemiş, ümmetini ifrat ve tefritten korumuştur ki; bu husus O'nun en hassas olduğu meselelerden biridir. Hatta bazen zahiren takva! gibi görünen davranışlara dahi müdahale etmiş ve insanları istikamette tutmaya çalışmıştır. İşte ifrat ve tefrite engel olma konusunda unutulmaz örneklerden ikisi. Büyük sahabi Abdullah bin Amr bin As, bütün seneyi oruçlu geçiriyordu. Allah Resulü duyunca onu hemen karşısına aldı ve sordu: - Bütün seneyi oruçlu geçiren sen misin? - Evet ya Resulallah! - Hayır öyle yapma. Sadece pazartesi ve perşembe günleri oruç tut! - Ey Allah'ın Resulü, ben daha fazlasına güç yetirebilirim. Bu ısrar karşısında Allah Resulü'nün tavsiyesi: - Öyle ise tüm sene değil de bir gün ye, bir gün tut. Bu, savm-ı Davud'dur ve Allah katında en makbul nafile oruçtur. Abdullah bin Amr işi, "Daha fazlasına gücüm yeter"le noktaladı. Allah Resulü'nün huzurunda son söz bu olduğu için ömrünün sonuna kadar da bayram günleri hariç hep oruç tuttu. Ne var ki, hayatının sonuna doğru onun dudaklarından dökülen şu sözler, tavsiye-i Nebeviye'yi tutmadığına dair pişman olduğunu gösteriyordu. "Keşke Resul-ü Ekrem'in sözünü dinleseydim. O gün üzerime aldığım mükellefiyeti götürebilecek durumdaydım. Halbuki şimdi çok zorlanıyorum. Ama O'nun huzurunda söylediğim söze de muhalefet etmek hoşuma gitmiyor. Onun için bu duruma katlanıyorum." İkinci misal: Osman bin Mazun, kendisini iğdiş ettirmek istediğini ifade edince Allah Resulü, bunun doğru olmadığını, sünneti içinde böyle bir davranışın bulunmadığını söylemiş ve sonunda da, "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir." deyivermişti. Her şeyin bir hikmet-i vücudu vardır. Esas olan, o şeylerden bazılarını ortadan kaldırmak değil, onları yaratılış hikmetine uygun kullanabilmektir. Neslin devamını netice veren bir duygu ortadan kaldırılamaz. Belki makul ve meşru şekilde kullanılır ve ondan istifade edilir. Efendimiz, bizlere hep bu prensibi talim etmiştir. "Dinde ruhbanlık yoktur" ifadesiyle vecizelendirebileceğimiz bu prensip, ne Efendimiz devrinde ne de daha sonra asla zedelenmemiştir. İfrat ve tefritten uzak bir İslamî hayat toplumumuzda sürüp gelmiştir. İnsanın yaratılışına uygun düşen de ifrat ve tefritten uzak olan hayattır. |