İhtilaflar ve farklılıklar yaratılışın doğasında yer alan en ağır kulluk imtihanlarımızdan olan hikmetlerdendir! İhtilaflar karşısında tavrımız ne olmalıdır? Kılıçların çekilip ‘’taş üstünde taş, baş üstünde baş’’ bırakmamak mı? Yoksa İlahi ölçüleri hatırlamak ve uygulamak mı?
İşte bu ihtilaflar karşısında tavrımız; nefislerimizin heva ve arzuları değil, Allah ve Resulünün buyrukları olmalıdır!
“Ey iman edenler, (hiçbir meselede ve hiçbir şekilde, sakın) Allah’ın ve Resulü’nün önüne geçmeyin (Onların sözlerine kendi keyfinizce yorumlar getirmeyin ve kendi tahmin ve temennilerinizi onların üstünde tutuvermeyin) ve Allah’tan (gereği gibi korkup) sakının. Şüphesiz Allah, (her şeyi ayrıntılarıyla) işitendir, bilendir.”(Hucurat S.1)
“Hayır! öyle değil! Ey Muhammed! Rabb’ine yemin olsun ki, O Müminler aralarında anlaşmazlığa düştükleri konularda seni hakem tayin edip de, verdiğin hükme karşı içlerinde en ufak bir burukluk bile duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkları sürece, iman etmiş olmazlar!” İlahi mesajlarında belirtilen imani prensipler ihtilaflarda tavrımızın ana ilkeleridir;
Mü’minler topluluğu olarak, konuşurken sesin tonunu ayarlamalı, cidal (kavga ve çatışma) dili ve üslubundan kaçmalı, yarın barışacağını bilerek kalp kırıcı, haşin, kaba, hakaretamiz söz ve davranışlardan uzak durmalıyız!
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler! Sonra Şeytan aralarını bozar! Çünkü Şeytan insanın apaçık düşmanıdır!” (İsra S.53) İlahi mesajını ahlaki ilke edinmeliyiz!
“Ey İman edenler! Herhangi bir kimse, özellikle de kötü huylara sahip Fasık biri size önemli bir haber getirirse, bu habere göre hareket etmeden önce, onun doğruluk derecesini iyice araştırın; yoksa bilmeyerek bir toplumun hakkını çiğnersiniz de, yaptığınıza pişman olur ve uzun süre vicdan azabına mahkûm olursunuz!” (Hucurat S.6) İlahi Mesajı gereği aile ve mü’minler topluluğunun arasını açıcı bir haber duyduğumuzda haberi hangi kişi, hangi kurum ve hangi medya organı söylerse söylesin mutlaka araştırmalıyız!
“Birlikte rahmet, ayrılıkta azab vardır!” Nebevi uyarısına rağmen; nefislerinin, dış ve içimizdeki zulüm ve nifak odaklarının ayak oyunlarına gelerek ayrılan veya aynı kulvarda olmayan kardeşlerimize kâfir, hain, münafık ve satılmış gibi sözlerden kaçınmalıyız! Zira, “Eğer müminlerin içinden iki grup birbiriyle savaşırsa, derhal müdahale edip aralarını bulun. Buna rağmen, onlardan biri ötekine haksız olarak saldırırsa, o saldırganlarla Allah’ın hükmünü kabul edinceye kadar savaşın! Eğer zulümden vazgeçip, Allah’ın hükmüne dönerlerse, aralarında adil bir barış sağlayın ve her konuda hiç kimsenin reddedemeyeceği açıklıkta bir hak ve adaleti ortaya koyun! Hiç kuşkusuz Allah, Adil davrananları sever!” (Hucurat S.9) Ayet-i Kerimesinde Allah’ın değil partileri; mezhepleri, tarikatları vasıta yerine gaye edindiği için ihtilaf edip ayrılanlara, dış ve iç mihrakların, nefis ve Şeytanların oyunlarına gelerek birbiriyle savaşanlara bile Mü’min dediğini asla unutmayalım!
“O Mü’minler ancak kardeştirler. O halde, Mü’minler arasında çıkabilecek ihtilaflara seyirci kalmayın, din kardeşlerinizin arasını düzeltin! Allah’tan gelen ilkeleri çiğnememe konusunda son derece titiz ve dikkatli davranın. Mü’minlerin birlik ve beraberliğini bozup, İslam toplumunu zayıflatacak her çeşit olumsuz davranıştan sakının ki, O’nun tarafından şefkat ve merhamete layık olabilesiniz.”
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.” (Hucurat S. 10-12)
“Muhammed Allah’ın Elçisidir. O’nun yanında sadakatle yer alan O’nun izinden giden Müslümanlar ise, inkârcılara karşı son derece kararlı ve çetin, birbirlerine karşı ise çok şefkatli ve merhametlidirler.” (Fetih S.29) İlahi mesajları da kendi partimizden, kendi tarikatımızdan, kendi meşrebimizden ve kendi ırkımızdan olmayanların da Mü’min kardeşlerimiz olduğu gerçeğini bildirdiğini asla unutmamalıyız!
Ayrıca, devletimizi ve ümmet birliğimizi zayıflatacak ve gücümüzü kıracak zan, dedikodu, gıybet, iftira gibi kötü huylardan, tefrika ve ihtilaflardan kaçınmak zorunda olduğumuzun imanımızın gereği olduğunu da asla unutmamalıyız!
Ve ihtilaflarda, bilhassa liderlerin etrafındaki kurmay kadroların, tabanlarını birbirine düşman edecek söz ve davranışlardan mutlaka kaçınmalarının geçen hafta yazdığımız İslam Sözleşmemizin gereği olduğunu da asla unutmamalıyız!
Özetin özetini yazarak sunduğum bu uyarılarımızı; “İçinizden, insanlığı hayra, birliğe, kardeşliğe, yardımlaşmaya, çağıran Kur’an’ın ortaya koyduğu evrensel adâlet ölçüleri çerçevesinde iyiliği emreden ve kötülükleri önlemeye çalışan yönetme ve yönlendirme yetkisine sahip bir topluluk bulunsun. İşte gerçek anlamda mutluluğa ve kurtuluşa erenler, bunlardır. Eğer bu görevi yerine getirmeyecek olursanız, sizden öncekilerin başına gelen felâketler, musibet ve belalar sizin de başınıza gelir.”(Ali İmran S.104) ve “Ayrıca, yeryüzünde zulüm ve haksızlığı ortadan kaldırmak ve İslâm’ın ortaya koyduğu iman ve hayat sistemini egemen kılmak için birleşin: Ahlâkî değerleri yeniden yücelterek iyilikleri yaygınlaştırma ve zulme karşı tek yumruk olarak kötülükleri engelleme konusunda birbirinizle yardımlaşın; günah işlemek ve düşmanlıkları körüklemek amacıyla yardımlaşmayın! Allah yolunda mücadeleyi terk ettiğiniz takdirde, meydan kötülere kalır ve zulüm, sistemleşerek insanlığın başına bir kâbus gibi çöker. O hâlde, Allah’tan gelen ilkeler doğrultusunda hayata yön vererek kötülüğün her çeşidinden titizlikle sakının! Şunu hiç unutmayın ki, Allah’ın cezalandırması çok çetindir! (Maide S.2) İlahi mesajlarının hepimize yüklediği İslami ilkelerin ve umanımız gereği bu uyarılarımız yapıyoruz! Aksi halde; din ve vatan muhafızları birleşmezse ülkemizin düşmanlarına leş oluruz!
“Allah’ım! Hakk’ı Hak olarak görmeyi ve Hakk’a uymayı, batılı da batıl görmeyi ve batıldan kaçınmayı hepimize nasib eyle” Amiin. Selâm, sevgi ve duayla...