Tam tarihini hatırlamıyorum ama 1990’ların başıydı.
Neşe Düzel’le birlikte yaptığımız televizyon programına Türkiye Birleşik Komünist Partisi Genel Sekreteri Nabi Yağcı’yı davet etmiştik.
Yağcı, programdan önce, “ben en aşağı bir kez Kürt demek zorundayım,” demişti.
Hiç “Kürt” sözcüğünü kullanmadan sorunları anlatması mümkün değildi çünkü.
Ama o zamanlar televizyonlarda “Kürt” sözcüğü söylenmiyordu, Kürt demek yasaktı, Kürt yokmuş gibi davranılıyordu.
Yağcı “Kürt” dedi, program da yayınlandı.
Biz, “Kürt” denemeyen günlerden bugünlere geldik.
Şimdi Kürtler kendi dillerinin “görünür” olmasını istiyorlar haklı olarak.
Yirmi milyon yakın insanın anadili olan bir dilin “yazılı” hale gelmemesi mümkün mü?
Hayatın gerçeklerine uygun mu bu?
Siz bugün “Kürt” sözcüğünü bir kere bile söylemenin neden “çok önemli” olduğunu büyük bir ihtimalle kavrayamıyorsunuz.
Ama bu ülke Kürtlere “Kürt” denemeyen günlerden geçti.
O zamanlar, “Kürt” denmesini yasaklamaya çalışanlar bugün Kürtçe yazılıp çizilmesine engel olmaya uğraşıyorlar.
Kürt sözcüğünü yasaklamak ne kadar anlamsızsa, Kürtçenin “görünür” olmasını engellemeye çalışmak da aynı derecede anlamsız.
Emin olun, on yıl sonra kimse “iki dil” meselesinin niye böyle tartışıldığını anlayamayacak