Suriye'deki iç çatışma bittiği anda Irak bölünecektir. Yine de kesin konuşmayalım; bölünme ihtimali tahminlerden çok daha fazla olacaktır, diyelim.
Böyle bir bölünme şüphesiz Irak'la sınırlı kalmayacaktır. Irak bölününce Suriye de bölünecektir. Belki Suriye ile Irak'ın Sünnileri birleştirilecektir.
Dış müdahale olmazsa, Suriye'deki iç çatışma, rejim mücadelesi ya da iktidar mücadelesi, tahminlerden çok daha uzun sürecektir. İddianın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini o zaman göreceğiz. O tarihe kadar Irak içindeki iktidar çatışmaları bir şekilde kontrol altında tutulacaktır.
Irak işgalle, Suriye iç savaşla harabeye döndükten, bu iki ülkenin insanları birbirine karşı onlarca yıllık kin-nefret biriktirdikten sonra parçalanma sancılarıyla yeni bir hesaplaşma başlayacaktır.
Aslında bunları 2003 yılında Irak için tartışıyorduk. Şimdi Suriye için de tartışıyoruz. O zamanlar 'çevresel şartların uygunluğu'ndan söz edilirdi. Sonra gördük ki, 'çevresel şartlar' sadece Irak'la sınırlı değil, bölge ile ilgiliymiş.
Şimdi bu 'çevresel şartlar'ın Suriye boyutunun gerçekleşmesini bekliyoruz. İki ülke dışında, 'olgunlaşması' gereken hangi mesele var? Akla ilk gelen şey Kürt meselesi.
Ortadoğu'nun hatta Türkiye'nin geleceğini belirleyecek, bölgesel güç haritasını yeniden şekillendirecek ölçüde büyük bir mesele bu. Bölgeye rengini verecek, fiziki haritaları da değiştirecek kadar büyük.
Bu yüzden de, Kürt meselesi sadece Kürtlerin, sadece bölge ülkelerinin meselesi değil, küresel ölçekte değişikliklere etki edecek bir meseledir.
Günlük düşünüyoruz. Günübirlik çözümler ve taktiklerle boğuşuyoruz. Yüzyıla dönük meseleleri, iç politik manevralara sıkıştırıyoruz.
Oysa Arap Baharı bölgeyi, küresel ekonomik ve siyasi ağırlık merkezlerinin değişmesi dünyayı değiştiriyor. Ülkelerin pozisyonları yeniden tanımlanıyor, dostluklar ve düşmanlıklar yer değiştiriyor. Yeni ülkeler, topluluklar tarih sahnesine çıkıyor, gücüne erişilemez sanılan ülkeler sarsılıyor.
Bu dönemde büyük hesap yapanlar kalıcı olacaktır. Ne kadarını başardıkları hiç önemli değil. En azından başarmaya adandıkları bir hesap olanlar güçlenecektir.
Son aylarda Irak iç çatışmalarını, petrol paylaşımına ayarlı gibi görünen Erbil-Bağdat ayrışmasını, kimlik eksenli iktidar kavgalarını, Suriye'de yaşanan acımasız mücadele ile birlikte değerlendirdiğimizde, bölgenin geleceğini nelerin beklediğine ilişkin az çok bir resim gözümüzde canlanmaya başladı. Belki birkaç yıl içinde bu resim netleşecek.
PKK ve terör meselesini çözmeye ayarlı çabaları özellikle bugünlerde böyle okumaya başladım. Türkiye ile K. Irak arasında yaşanan ve bütün dünyanın dikkatini çeken yakınlaşmayı da, bu yakınlaşma ile bağlantısı olduğuna inandığım terör meselesi-İmralı görüşmelerini de…
Batı medyası, Türkiye-
K. Irak yakınlaşmasını bölgenin güç haritasını değiştirecek kadar önemli olduğunu yazıyor. Bu yakınlaşma, Kürtlerle yakınlaşmaya dönüşürse, olağanüstü bir enerji açığa çıkacaktır ve herkes bunun farkında.
Bugünlerde pek kimse bunu ihtimal dahilinde görmüyor. Öfke ile bakıldığı için böyle bir ortaklığın mümkün olmadığı düşünülüyor.
Ancak Irak ve Suriye'nin parçalanmasının son aşaması Türkiye'nin parçalanmasıdır. Bu parçalanmayı önlemenin tek yolu da böyle bir güç ortaklığıdır.
Mümkün mü? Bence mümkün. Türkiye-K. Irak bu kadar yakınlaşabiliyorsa, terör devre dışı bırakıldıktan sonra bu yakınlaşmanın çok daha kapsamlı bir ortaklığa dönüşmesi de mümkündür.
Bu yüzden, İmralı görüşmelerini, bölgenin geleceğine yönelik boyutu ile de ele almakta fayda var.
'Türk-Kürt-Sünni' şeklinde sloganlaştırmıştık bunu. Şu an yadırgansa da, bölgenin geleceği bu formüle göre şekilleniyor.
Bu yüzden, son görüşmeler herkes için, şiddetin ötesinde anlamlar ifade ediyor ve her zamankinden daha önemli..
Başarılı olursa, Türkiye'yi de yeni bir 'kuruluş sözleşmesi'ne yönlendirecek bir süreçtir bu.