En son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim... "Görüntü"lere kesinlikle aldanmayın. Sırtlarına "kuzu postu" geçirmiş "hain kurtlar"a da aldanmayın, "süt dökmüş kedi" mahcubiyeti içinde bir köşede kıvrılıp yatanlara da!..
Evet; 15 yıl öncesinin "aslan"ları, bugün "kedi" gibi!.. 15 yıl öncesinin "kartal"ları, bugün "güvercin" ve hatta "serçe"ye dönmüş durumda!..
Hemen hepsi;
"Kuzuların sessizliği"ni oynuyor!..
Hemen hepsi;
"Utanç" içinde!..
Dün, "kendilerini göstermek" ve "demeç" vermek için "kamera ve mikrofon kovalayanlar", bugün "Yer yarılsa da, yerin dibine girsem" diyecek derecede "köşe-bucak kaçmaya" çalışmakla meşguller!..
Evet, halkın içine çıkıp, "günah"larını itiraf etmeye "yüz"leri yok!..
Dün adları "Nuh Mete"ydi veya kendi ifadeleriyle "Beşli Çete"ydi ama bugün adlarını hatırlayan yok!..
Esameleri bile okunmuyor!..
"Ekran"lara çıkanlar veya "ağızlarından kerpetenle lâf alınanlar"; ya "pişmanlık"larını ifade ediyorlar ya da "Pardon, keleğe geldik" diyorlar!..
Hepsi de, "mülayim" mi mülayim!..
Hepsi de, "yumoş" mu yumoş!..
O kadar "bizden"ler ki, insanın sarılıp, kucaklayası geliyor!..
Dün, birer "trafik canavarı"yken, bugün "trafik keşmekeşi"ni düzenlemeye çalışan "polis" rollerinde!..
Dün, suratları "mahkeme duvarı" gibi "soğuk" mu soğuktu, yüzlerinden "kin ve öfke" fışkırıyordu, bugün ise etrafa "gülücük"ler saçıyorlar!..
Dün, ayaklarında "postal" vardı ve "halkı ezmek" için tepiniyorlardı, bugün ise hepsinin ayağında "iskarpin" var!..
GERÇEKTEN DEĞİŞTİLER Mİ?
Dün, "adının açıklanmasını istemeyen üst düzey bir komutan"dan demeç alabilmek için; "kedinin ciğere baktığı gibi" komutanların "ağız"larına bakıp, onların karşısında "hazırol"a geçenler, bugün "asker"e selâm bile vermiyor!..
Dün, Tayyip Erdoğan için; "Siyasi hayatı bitti!.. Artık muhtar bile olamaz" diyenler, bugün aynı Erdoğan önünde eğilip-bükülüyor, "yalakalık yarışı"nı kazanabilmek için, neredeyse "maraton" koşuyor!..
Dün, dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan için; "Habis ur!.. Kan emici vampir!.. Başbakan değil, ne bakanı olursan ol!" diye efelenenler, bugün; "Kıymetini bilemedik!.. Meğer sen, ne vatansever adammışsın!" diye diye dizlerini dövüyor, ağıtlar yakıyor!..
Dün, Sincan'da "tank" yürütüp, ülkeye "tankrosi" getirmek isteyenler, bugün "Demokrasi" diyor da, başka bir şey demiyor.
Dün, bu milletin "inanç"larına karşı "Topyekûn Savaş" ilân edip; "Gerekirse silah bile kullanırız" diyenler, bugün "barış"tan, "kardeşlik"ten, "birlik ve beraberlik"ten dem vuruyor!..
Dün, "Müslüm Gündüz-Fadime Şahin ikilisi"nden hareketle, sokakta yürüyen "başörtülü" hanımları; "Hani Müslüm'ün nerede?.. Gel Müslüm'ün olayım!" diye "taciz" edenler, bugün; "Başörtülüler de bu ülkenin insanı!" diyerek "şirinlik taarruzu"na geçmiş durumda!..
Dün, "namaz" kılanları, parmaklarına "gümüş yüzük" takanları, çekmecelerinde "tesbih" ceplerinde "takke" bulunduranları "irticacı" diye dışlayanlar ve hatta "yargısız infaz"a tabi tutup, "linç" edenler, bugün "mezar taşları"ndaki anneanne ve babaannelerinin isimlerini sıralayıp; "Biz de Müslümanız" demeye başladılar!..
Dün, "İstiklâl Marşı"nın karşısına alternatif olarak "Onuncu Yıl Marşı"nı oturtmak için merhum Mehmed Akif Ersoy'u aşağılayan ve "Bedir Savaşı ile Çanakkale Savaşı'nı kıyaslayan adamdan şair mi olur?" diye hakaret eden "çapsız"lar, bugün aynı Akif için, "güzelleme" nutukları atmakla meşgul!..
Dün, "İslâmiyet de nereden çıktı?.. Türklerin asıl dini şamanizmdir!" diyenler, bugün; paçalarını kurtarmak için, neredeyse "beş vakit namaz"a başlayacak!..
KÜKREMELER, 'MİYAV'LAŞTI!
Listeyi daha da uzatmak ve "28 Şubat aslanları"nın "kükreme"lerini tek tek hatırlatmak mümkün...
Ama, "eski çamların bardak olması" gibi, eski "Sisi"lerin de bugün uysal bir "pisi" haline geldiğini söylemek durumundayız.
Dünkü "kükreme"ler,
Bugün "miyav"a döndü!..
Dün, caddelerde "tankın sesleri" vardı,
Bugün, "halkın sesi" var!..
Dün, ellerde "silah" vardı,
Bugün ise, dillerde;
"La ilâhe illallah" var!..
Peki, bitti mi 28 Şubat?..
Millete "ihanet" edenler gitti mi?..
Tamam; "Bin yıl sürecek" denilen 28 Şubat, 15. yılında "beddua"larla, "lânet"lerle ve "protesto"larla anılıyor ama, her zaman söylediğim gibi, "rehavet"e kapılmamak ve sürekli "diri" durmak zorundayız.
Eğer, bir an bile "boş" bulunursak, bir an bile "uyumaya" kalkarsak, bilin ki; "pusu"ya yatanlar tekrar "saldırı"ya geçer ve "Kazandık" dediğimiz "hak"ların hepsi "tank"ların altında ezilir gider!..
Unutmayın ki;
Bu ülkede "piyon" da çok, toplumu karıştırmayı bekleyen "Siyon" da!..
Hem, daha;
Temizlenecek "leke" de çok, "ağıla tıkılmayı" bekleyen "azgın teke" de!..
İşte bunun içindir ki;
Her daim "tetikte" olmakta, her daim "uyanık" durmakta ve her daim "dikkatli" bulunmakta yarar var!..
BİR "GAZETECİ"(!)NİN TEHDİDİ!
Sakın ola "poz"lara aldanmayın!.. Çünkü onlar, "koz"larını paylaşmak için fırsat kolluyor, "pusuda" yatıyor!..
Sakın ola "görüntü"lere kanmayın!.. Çünkü onlar, "katran" gibidirler!.. Nasıl ki; "katranı kaynatsan da olmaz şeker, cinsini sevdiğimin adamları cinslerine çeker", bunların da "darbe" tutkusu, "gen"lerine işlemiştir!..
Bunları yazıyorum diye; bir "komplo teorisi" ürettiğimi ya da "paranoya" içinde olduğumu düşünmeyin.
Bakın, bir örnek vereyim.
Ş.Furkan Demirtaş, bir kitap yazmış... "Hayat Ağacı Yayınları" arasında çıkan; "Ordu ile İslâm Nasıl Ters Düştü?.. Darbecilerin Mahvettiği Hayatlar" adlı kitap, geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkmış...
Adından da anlaşılacağı üzere, kitapta, "Cumhuriyet"ten bu yana, kimin "din"e nasıl baktığının örnekleri veriliyor.
Ve elbette, "YAŞ'zedeler"in gördüğü "zulüm"ler, yaşadıkları "travma"lar anlatılıyor.
Meselâ, demiş ki Ş.Furkan Demirtaş;
"Aslında vatan haini olmadığımızı onlar da biliyor ama... Biz, şöyle gerine gerine, gönül rahatlığı ile vatan haini bile diyemedik hak edenlere!"
Kitap, "yaşayan biri"nin kaleminden çıktığı için, "ilginç anekdotlar"la dolu... Ama, Ş.Furkan Demirtaş, kitap çıktıktan sonra "ilginç bir olay" yaşamış.
Bana, telefonda anlattığı olay şu:
Geçenlerde, "birisi" gelmiş yayınevine... "Gazeteci" olduğunu söylemiş ama ne adını söylemiş, ne de hangi gazetede çalıştığını.
Gayet sert bir ses tonuyla ve öfkesini kusar gibi demiş ki;
"Bu kitabı çıkartmakta biraz acele etmişsin!.. 1960 darbesi yine zuhur edecektir!.. Çünkü, Tayyip Erdoğan da, Adnan Menderes'in yolundadır ve akıbeti de onun gibi olacaktır!..
Türkiye laik bir devlettir ve imamların fetvası ile yönetilemez!.
Tayyip ve yandaşları, tıpkı Adnan Menderes ve yandaşları gibi, çöp arabaları ile tek tek toplanacak ve Kızılay Meydanı'nda hakettikleri cezaya çarptırılacaklardır!..
Bence, onların fotoğraflarını da kapak yapıp, Darbecilerin Mahvettiği Hayatlar 3'ü de çıkartmaya hazırlanın!.. Bu kitabı çıkartmakta acele etmişsiniz!.. Biraz daha bekleseydiniz de, kapağa Erdoğan'ın resmini de koysaydınız! Tabii, o kitabı yazmaya fırsat bulabilirseniz!!!"
SU UYUR, ERGENEKON UYUMAZ!
Bu sözleri sarfeden adamın "gazeteci" olmadığı besbelli... Demek oluyor ki; "kin ve öfke" kusmak için "birileri" tarafından görevlendirilmiş!..
O "birileri"nin de; "Dışarıdaki Ergenekoncular" olduğu çok açık!
Görüyorsunuz ya; adam gelmiş ve beyninde ne varsa, kusup gitmiş!..
Bu olay; elbette "sıradan" bir olay, "bireysel" bir girişim ve "münferit" bir hadise olarak görülemez!.. Çünkü, bu adam gibi; bu iktidara "diş bileyen" ve "kin besleyen" insanlar çok!..
Neyi amaçladıkları da ortada!..
Tabiî, nasıl bir "hınç" ve "linç" duygusu içinde oldukları da!..
İşte bunun için diyorum ya;
Sakın, "Her şey bitti" deyip de, "rehavet"e kapılmayın!.. Yüzünüze her güleni de dost zannetmeyin!.. Bilin ki, bugün "yumoş" görünenlerin "kumaş"ları "haki" renktedir!..
Hani, atalarımız uyarır ya;
"Su" uyur, "Ergenekon" uyumaz!..
Sizler de uyumayın!..
Dönüşü muhteşem oldu!
"Kurultay"larla, "ayak oyunları" ve "entrika"larla ne güzel "gündem" tayin ediyordu Bay Kemal Kılıçdaroğlu... Erdoğan'ın yokluğunu fırsat bilip, ne güzel "manşet"lere oturuyordu... Atatürk ve İnönü'den sonra, üçüncü defa "Tek Adam"lığa soyunmuştu ki; dün, Tayyip Erdoğan çıktı sahneye ve Kılıçdaroğlu'nun bütün "karizma"sını yerle bir etti...
Bay Kılıçdaroğlu'na hitaben dedi ki:
"Millet; artık dizi değil, sizi seyrediyor!"
Kılıçdaroğlu ne cevap versin şimdi?.. Dağarcığında böyle bir birikim yok ki!..
Erdoğan, sadece Kılıçdaroğlu'na değil, "Hocalı katliamı"ndan dolayı "Ermenistan"a ve elbette onların destekçisi Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy'ye de birkaç lâf etti.
Derken, akşama doğru bir haber geldi... Sarkozy'nin tırnaklarını kazıyarak getirdiği "soykırımı inkâr edene ceza" öngören yasa, Fransa Anayasa Mahkemesi tarafından "iptal" edildi... Sarkozy, öyle bir "tokat" yedi ki; bunun "Hukuk Tokadı" mı, "Osmanlı Tokadı" mı olduğunu anlayamadı!..
Sizin anlayacağınız, Erdoğan'ın dönüşü "muhteşem" oldu... Şimdi; hem Kılıçdaroğlu'nun, hem de Sarkozy'nin karizmaları yerlerde sürünüyor.