İnsanlar layık olduklarını seçerler başlarına






Nasıl bir yönetime layıksınız? Bunu anlamak hiç zor değildir. Nasıl bir hal ve hayat içindeyseniz ona uygun yöneticiyi seçersiniz başınıza. Ayetlerin işaretiyle, Allah iyi hal ve davranış içinde olanlara kötü yöneticiyi musallat etmez. Kötü hal ve davranış içinde olanlara da iyi yöneticiyi layık görmez.

Demek ki herkes kime layıksa onu seçer başına. Konuya ait çarpıcı bir olay arz etmek istiyorum takdirlerinize. Ümit ederim siz de benim gibi ibretle okuyacak, takdirle tefekkür edeceksiniz bu tarihî olayı.

Halife Hazreti Ömer, âdeti olduğu üzere yürüdüğü yoldaki taşları ayağıyla vurup kenara atarken bir adamla karşılaştı. Hemen cebinden bir miktar para çıkarıp, 'Buyur bunu harçlık yap.' dedi. Heyecanlanan adam, 'Harçlığım var.' deyince 'Buna rağmen kabul etmeni istiyorum.' diyen Halife, şöyle izah etti durumu: 'Geçenlerde bu yolda yine taşları ayıklarken, ayağımla vurduğum bir taş, yuvarlanıp senin ayağına çarpmış, ben de yönettiğim halkımdan birinin ayağını incittiğim için üzüntüye kapılmıştım. Bunu alır da hakkını helal edersen, beni o günden beri duyduğum üzüntüden kurtarmış olursun.'

Bu olay, o günkü yöneticiden bir misal. Bir de o günkü halktan misal arz edeyim. Hazreti Ebu Zer, komşusunun karnı açken Müslüman'ın kendi evinde tok olarak uyuyamayacağını iddia ediyor, elinde parası olanın aç komşusuna vermeden paralı evde uyumasının caiz olmadığını ileri sürüyordu. Onun bu iddiasında ne kadar samimi olduğunu anlamak için, bir akşam kendisine bir kese dolusu para getiren bir köle bu parayı kabul etmesini istedi.

Ebu Zer, bu parayı kendisinden daha fakir olanlara vermek gerektiğini söyleyince, köle, "Bunu sana kabul ettirebilirsem hürriyetime kavuşacağım sözü verildi bana." diyerek parayı kabul ettirdi. Ancak o gecenin sabahında köle erkenden gelerek, "Size akşam getirdiğim parayı yanlış adrese getirmişim. Başkasına vermem gerekiyormuş; parayı gönderenler geri istiyorlar." deyince Ebu Zer'in cevabı şöyle oldu:

— 'Ben komşularımın ihtiyaç içinde inledikleri sırada evimde bol para ile uyumamın caiz olmayacağına inandığım için, verdiğin parayı eve götürmeden hemen yoksul komşularıma dağıttım, ondan sonra gelip evimde uyudum. Şu anda sana iade edecek tek dirhemim yoktur!' Bu da o günkü halktan bir misal! Şimdi biraz daha beriye, hicretin yetmişinci senelerine doğru geliyor, Emevi-Abbasi çekişmeleri sırasında halkın bölünüp parçalanarak kendi içlerinde birbiriyle uğraşmaya başladığı günlere bakıyoruz. Zulmüyle şöhret yapmış Haccac-ı Zalim olanca acımasızlığıyla halka zulmünü sürdürüyor. İşte bu sıralarda halktan kendisine şöyle teklifler geliyor: 'Sen Hazreti Ömer'in halkına karşı gösterdiği şefkatli tavrını biliyorsun. O, halkının kazara ayağına bir taş dokundurmasından bile teessüre kapılıyor; hemen helallik diliyordu! Sen de bize öyle adaletli davran. Senden bize böyle davranmanı istiyoruz.'

İşte Haccac'ın bu isteğe tarihî cevabı:

— Ömer'in zamanında Ebu Zer gibi de halk vardı. Siz Ebu Zer gibi birbirini düşünen halk olun, ben de Ömer gibi sizi düşünen yönetici olayım. Siz Ebu Zer gibi halk olmuyorsunuz, ama benden Ömer gibi yöneticilik yapmamı istiyorsunuz. Böyle bir örnek yoktur. Allah halini düzeltmeyen halka iyi yönetici göndermez, düzelten halka da kötü yönetici musallat etmez. Size beni musallat ettiğine göre siz bana layık haldesiniz. Bunu böyle bilin. Kendinizi iyi yöneticiye layık hale getirmeye bakın!

Ne dersiniz, kendimizi (tam olmasa da) bir ölçüde iyi yöneticiye layık hale getiriyor muyuz acaba? Yoksa kimler kimlere layık olduklarını mı gösterecekler bu seçim sonunda da?