İki soru var: Irak üç parçaya bölünecek mi? IŞİD Türkiye'ye de saldıracak mı?
Devam eden onlarca soru daha var. Irak bölünürse Suriye de bölünür mü? Türkiye'ye yansıması nasıl olur? Türkiye ile Kürtlerin ilişkileri ne yönde seyreder? Üç ayrı bağımsız devletçik bölgesel güç haritasını nasıl sarsar? Türkiye mezhep üzerinden bir ülkenin bölünmesine neden müdahale edemiyor?
Ortada bir gerçeklik var: İşgal sonrası Irak'ı birarada tutma projesi çöktü. İşgal geride kaos ve parçalanma bıraktı. Irak projesinin mimarlarının amaçları da aslında buydu. Çevresel şartlar oluşmadığı için bugüne kadar gerçekleşemeyen proje şimdi gerçek oluyor.
Kürtler zaten bağımsızlık istiyordu. Şiiler Bağdat'a hakimdi ve zaten devletti. Merkezi yönetimi kaybederlerse onlar de Güney'de bağımsızlığı deneyecekler ve bunu gerçekleştireceklerdir. Hesabı yapılamayan tek bölüm Sünni Araplar'dı. Onlar hafife alındı. İşgale karşı direndikleri için de cezalandırıldı. Şimdi üçüncü bir güç olarak ortaya çıkıyorlar ve kendilerine ait bildikleri bölgelere el koyuyorlar.
Irak'ta birlikte yaşama iradesi çoktan çökmüştü. Şimdi durum resmileşecek gibi görünüyor. Aslında üç grup da bölünmeyi, ayrılmayı gönülden istiyor. Ülkeyi birarada tutma iradesi gösterecek hiçbir yapı yok. Ülkenin sahibi yok. Öyleyse bu ülkeyi kim, nasıl ayakta tutacak?
Sadece Türkiye vardı. 2003'ten bu yana Irak'ın bütünlüğü için mücadele verdi. Bu resmi tezi hep önde tuttu. Taraflara telkin etti, uluslararası kamuoyuna bu yönde baskı uyguladı. Ancak birkaç yıldır bu tezin tamamen çöktüğünü Türkiye de anladı. Anladı ama bölgede yol açacağı sarsıntının Türkiye'yi de derinden etkileyeceğini bildiği için karşı durmaya devam etti. Bir yandan da Kürt yönetimiyle alabildiğine güçlü ilişkiler kurdu.
Irak'ı bölen İran ve S. Arabistan'dır
Irak'ın bölünmesinin mimarları İran ve Suudi Arabistan'dır. Bütün bölgeyi iki ana kutba ayıran iki ülke, Yemen'den Irak'a, Lübnan'dan Suriye'ye kadar çok cepheli bir savaş yürütüyor. Üstelik bu savaş 1991 Körfez Savaşı'ndan bu yana devam ediyor. Mezhep kimliği ve örgütler üzerinden Irak'ta on yıldır müthiş bir çatışma yaşanıyor. S. Arabistan aleyhine bozulan ve İran'ın etki gücünü Batı'ya doğru uzatan denge oyunu, IŞİD'in öne çıkmasıyla yeniden başlıyor.
Basra Körfezi'nden Akdeniz kıyılarına kadar bir tür Arap-Fars savaşı izliyoruz. Bu savaş Araplık ve Farisilik üzerinden değil mezhep üzerinden yürütülüyor. İki ülkenin oynadığı bu tehlikeli oyun Türkiye dahil, bölgedeki bütün ülkelerin güvenlik stratejilerini bir ölçüde belirleme gücüne ulaştı.
Bu aşamadan sonra Irak'ı birarada tutma şansımız yok. Bu, mümkün de görünmüyor. İran-S. Arabistan denkleminin arkasına, 21. yüzyıla dönük bölge projelerini mikro devletçikler tezi üzerine kuranları da eklerseniz, olayın geri dönüşünün mümkün olmadığını anlarsınız. ABD, İngiltere ve Fransa'nın yeni Irak formüllerini bugünlerde tekrar masaya yatırmak bir çok gerçeği ortaya koyacaktır.
Öyleyse yeni Irak denklemi üzerine, hoşumuza gitmese de, gerçekçi bakma zamanı gelmiştir. Sünni Devlet projesinin Irak'la sınırlı kalmayacağını, Suriye'yi de içine alacağını bir yere not edin. Şiilerin İran'la bir aks içinde Güney'de yeni bir yönetime yöneleceğini, Kürtlerin enerji zenginliğinin de verdiği güçle uluslararası hüviyetini güçlendireceğini de not edin.
Bağdat-Erbil ilişkileri zayıfladıkça, Erbil-Türkiye ilişkileri güç kazanacaktır. Erbil Bağdat'tan koptukça Türkiye'ye yaklaşacaktır. Önümüzdeki aylarda buna yönelik bir eğilimin daha açık göstergeleri muhtemelen öne çıkacaktır.
Abbasilere karşı Selçuklu
Türkiye ile Kürtlerin yakınlaşması bölgesel güç oyununun yeniden düzenlenmesi gibi bir zorunluluk oluşturabilir. Abbasi yönetimine karşı Selçuklu ittifakı örneği gibi bir tarihsel süreç yeniden ortaya çıkabilir. Ortaya çıkacak müthiş enerji, bölünmeyi, çözülmeyi yeni bir güç inşasına dönüştürebilir. Her ne kadar dile getirilmese de Türkiye'nin devlet aklının bu ihtimali yabana atmadığını tahmin ediyorum. En azından zihinlerde bir yerlerde bu ihtimalin düşünülüyor olduğunu söyleyebilirim.
Ancak hesap, oyun bizim kurallarımızla sınırlı değil. Bölgesel ve uluslararası irade böyle bir enerji patlamasına müsaade etmeyecektir. En azından bunu önlemek isteyecek, önlemek için de çok daha büyük bunalım projelerini devreye sokacaktır. İran ve S. Arabistan denklemi bunu başaramazsa geleneksel Batılı müttefiklerimiz işbirliği ve ortaklık arayışlarını büyük çatışmalara dönüştürmek
için seferber olacaklardır. Birileri bunu, bölgesel bir Kürt Devleti projesine dönüştürmek, Türkiye haritasını değiştirmek için kullanmak isteyecektir.
Bunlar tarih değiştirecek ihtimallerdir. Dolayısıyla üzerinde derin tartışmaların yapılması gerekir. 'Ya birleşme ya da tamamen çözülme' ile karşı karşıyayız. Biz birleşmeye yatırım yaparken bizim dışımızda herkes fırsatları çözülmeye dönüştürmeye şartlanacaktır.
Harita değiştirecek iki ihtimal
Bugün bu iki ihtimalin kapısına dayanıp kaldık. İkisi de bölgenin ve Türkiye'nin kaderini değiştirecek güce sahip ihtimallerdir. Aslında güç savaşıdır. Bakalım tarih kime gülümseyecek, kimlere yüz çevirecek?
Ancak bugünün tespiti şudur: Irak parçalanmaktadır. Geri dönüşü yok gibi görünmektedir. Bütün bölge, özellikle de Türkiye bu yeni gerçeklik karşısında bütün hazırlıklarını yapmak zorundadır.
Bu karmaşa içinde IŞİD için Türkiye öncelik değildir. Onlar Irak içi bölünme senaryosunun parçasıdır ve Türkiye ile bir çatışmaya girmeleri söz konusu değildir. 'Türk rehineler' sadece bu bölünme sırasında Türkiye'nin elini kolunu bağlayıp bölgeye müdahalesini önlemek için planlanmıştır. Bu planı yapanın IŞİD olduğunu hiç sanmıyorum. Arkasında daha büyük bir akıl vardır. Bu akıl ise örgüt aklı değil devlet aklıdır. İran-Suud denklemi
bölgeyi parçalarken Türkiye'nin birleştirici tezleri bu şekilde
etkisiz hale getirilmektedir.
Gelin biz, hep beraber Selçuklu Modeli'ni düşünelim….