Bu ülkenin aydın geçinen insanları Irakın veya Afganistanın işgal edilmesini niçin destekledi?.. Çünkü, iddialara göre Saddam Hüseyinin elinde kitle imha silahları vardı ve Saddam, her an bir çılgınlık yapıp, bu silâhları, başta İsrail olmak üzere etrafındaki ülkelere karşı kullanabilirdi!.. Ne var ki; işgal gerçekleşip de Saddam devrildikten sonra görüldü ki; Irakta ne kimyasal silah vardır, ne de kitleleri imha edecek silahlar!..
Sonra, plak değiştirildi... ABD, Irakı işgal ediyordu, çünkü bu ülkeye demokrasi ve özgürlük getirecekti... Bu defa da, bu yüzden destek verilmeye başlandı... Zaten, ABD Başkanı Bush da öyle diyordu ya... Irakı işgal etmelerinin amacını, demokrasi ve özgürlük getirmek olarak açıklıyordu ya... Çoğu kartel gazetelerinde yuvalanmış ve kendilerine aydın diyen yazarlar da buna saf saf inanıyor ve Iraka gerçekten de demokrasi ve özgürlük geleceğini sanıyorlardı!..
Hiç düşünmüyorlardı ki;
Demokrasi ve özgürlük(!) mücadelesi verdiğini söyleyen ABD, yine Ortadoğudaki bazı ülkelerin başına çöreklenmiş despotlara hiç sesini çıkarmıyor, tam aksine onların saltanatlarını pekiştiriyordu... Demek ki ABDnin derdi demokrasi filan değil, emperyalist menfaatlerine hizmet edecek uşaklardı!..
Evet, truva atlarıydı!..
BAROLARDA DEMOKRASİ VAR MI?
Her neyse... Konumuz geçmişi kaşımak değil... Konumuz, demokrasiyi kimin ne kadar istediği, bu isteğinde ne kadar samimi olup, olmadığı meselesi!..
Kendilerinin aydın olduğunu iddia eden insanlar; o çok arzu ettikleri demokrasiyi, ilk önce kendi ülkelerinde, yani Türkiyede görmek istemeli değil midir?..
Öyle ya;
Demokrasi, Iraktan veya Afganistandan, ya da başka bir ülkeden önce Türkiyede olmalı!..
Hem de, bütün kurumlarında!..
Yani Mecliste!..
Yani Barolarda!..
Yani Meslek kuruluşlarında!..
Yani, Birliklerde!..
Yani, Sendikalarda!..
Çok basit bir misal verelim:
Bugün Mecliste kaç parti var?.. AK Partiyi, CHPyi, MHPyi, DTPyi ve DSPyi sayacak olursak, 5 parti var!..
Meclisteki tabloya bakıp, toplum katmanlarından çoğunun Mecliste temsil edildiğini söyleyebiliriz... İdeal noktada olmasa bile; her görüş ve her ırk, hemen hemen temsil ediliyor!..
Sadece Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil, Belediye meclislerinde de böyle bir temsil imkânı var!..
Hemen her partinin, hemen her görüşün ve hemen her dinin temsilcisi; kalkıyor ayağa, çıkıyor kürsüye, alıyor eline mikrofonu, düşüncesini çatır çatır açıklıyor!..
Haa, kabul ediliyor veya edilmiyor... Orası, ayrı mesele... Ama, en azından, gündemdeki konuya taraftarlığını veya muhalifliğini gösteriyor!..
Kaldı ki, bazı konular muhalefetin de isteği dikkate alınarak geçiriliyor Meclislerden!..
Öyle ya;
Onlar da temsil ediliyor!..
Onlar da bu ülkenin vatandaşı!..
İşte, demokrasi budur!..
YÜZDE 31 OY ALAN HER ŞEYE HAKİM!
Peki, sorarım size;
Aynı imkân, meselâ Barolarda veya meselâ meslek birliklerinde var mıdır?..
Açık konuşalım, yoktur!..
Barolarda da, meslek kuruluşlarında da demokrasi yoktur!..
Hangi grup, fazladan bir tek oy almışsa, yönetim onlardadır!.. Başkan da onlardadır, yönetim kurulu üyeleri de, bilmem ne kurulu üyeleri de!..
Atıyorum... İstanbul Barosunda seçim için oy kullanan 18 bin avukat var... Bu avukatlar, 4-5 gruba ayrılmış!..
Bir grup, daha militanca davranıp, bütün yoldaş ve yandaşlarını sandığa getirtmeyi başarmış!..
Uzatmayalım... Oyların yüzde 31ini almışlar!..
İş bitmiştir!..
Oyların yüzde 31ini alan grup, başkan da seçer, yönetim kurulu üyelerini de!..
İyi ama, geride yüzde 69luk bir çoğunluk var!.. Onlar da temsil edilmeli, oy oranlarına göre, onlar da yönetime temsilci sokabilmeli değil mi?..
Hayır, sokamazlar!..
İsterse, oyların yüzde 30unu almış olsunlar!.. Onların hiçbir söz hakkı yoktur!..
Bütün yetki, yüzde 31dedir!..
Söyleyin Allah aşkına;
Uğruna ülkelerin bombalandığı, uğruna kan ve gözyaşlarının akıtıldığı, uğruna taciz ve tecavüzlerin yaşandığı, uğruna vahşet ve katliamların gerçekleştirildiği demokrasi bu mudur?..
Bu ne biçim aydınlıktır ki;
Irak için istediğimiz demokrasiyi Türkiye için istemiyoruz!..
Sorarım size;
Ülkücülerin ve dindarların hiç temsil edilmediği, yönetimi hep solcuların elinde bulundurduğu İstanbul Barosundaki antidemokratik seçimlerle ilgili kaç kişi kalem oynattı bugüne kadar?.. Baroların kuruluşunu ve seçim şeklini düzenleyen yasanın değişmesini ve bütün grupların temsil edilebilmesini kaç kişi istedi?..
Ya, ben görmedim;
Ya da hiç yazan olmadı!..
BARO, ETÖNÜN AVUKATI MIDIR?
Tabiî, bu antidemokratik yapılanmaya hiç kimse sesini çıkarmadığı için, meselâ İstanbul Barosu yönetimi, alikıran başkesen tavırlar sergileyip, kendi ideolojisine uygun açıklamalar yapabiliyor!..
Dün, Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşimin de yazdığı gibi;
İstanbul Barosu, Ergenekon Terör Örgütü sanığı Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ile ilgili girişimini başarı ile tamamlayıp, GATAda rahat etmesini sağladıktan hemen sonra, bir açıklama daha yapmış!..
Yeni açıklamaya göre, Ergenekon Terör Örgütü sanıklarından Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ve Emekli Albay Arif Doğan da, sağlık durumları sebebi ile serbest bırakılmalı imişler!..
Görüyorsunuz ya; terör örgütü sanıklarının ikişer üçer avukatları yetmiyor, bir de İstanbul Barosu, kurum olarak sanıkların avukatlığına soyunuyor!
Hele söyleyin, başkanlığını Muammer Aydının yaptığı bu Baroda eğer çeşitli grupların temsilcileri bulunsaydı, böylesine kendi başına buyruk açıklama yapabilirler miydi?..
Kalıbımı basarım ki;
Biraz zorlanırlardı!..
En azından çıkacak tantanadan çekinirler ve körler-sağırlar, birbirini ağırlar türünden açıklama yapamazlardı!..
Ama şimdi, sadece kendileri var!..
İçlerinde farklı grup da yok, farklı ses de!..
Orası, sanki babalarının çiftliği!
Orası Baro, kendileri de Baron!..
YASALARI DEĞİŞTİRİLEMEZ Mİ?
Bakmayın siz, İstanbul Barosu üzerinden yazdığıma... Olay iyi anlaşılsın diye Baroyu örnek gösterdim!.. Yoksa Mimar ve Mühendis Odalarında da, Türk Tabipler Birliğinde de... aynı demokrasi dışı oluşumlar var!..
Her ne hikmetse;
Hemen hepsinde de solcular hakim ve çöreklendikleri saltanatlarını da bırakmaya hiç niyetleri yok!..
Evet, yok; çünkü onların antidemokratik bir yapılanma içinde olduklarını hatırlatan hiç kimse yok!..
Ve yine, ne hikmettir bilinmez;
Hükümetin de yeni bir yasal düzenleme yapmaya hiç niyeti yok gibi!..
Oysa, demokrasiler, herkesin, kendi güçleri oranında temsil edilebildiği sistemlerdir!..
Irak veya Afganistanda demokrasi isteyenler, ilk önce Türkiyeye baksınlar!..
Demokrasi, ilk önce Barolara lâzım!..
-------------
Çarşaf yerine kurs!
Dün de yazdığım gibi... CHPde aynı gün hem açılım hem de kapanım yaşandı...
Biliyorsunuz... Çarşaf açılımının başladığı Eyüpte CHPden belediye başkanlığına soyunan Emin Atmaca, aday gösterilmeyince istifa etti. Atmaca, CHPli Mehmet Sevigenin şahsi talepleri sebebiyle adaylıktan çekildiğini açıkladı. Ailesindeki çarşaflılar da parti rozetlerini iade etti... Böylece, açılım kampanyası kapanımla sonuçlandı!..
Tam bunu diyorduk ki;
Rozet sökme töreninin yapıldığı saatlerde; Baykal yeni açılımın sinyalini verdi. Kocaeli başkan adayı Sefa Sirmenin Her mahalleye bir Kuran kursu sözünü destekledi ve dedi ki; Müslüman ailelerin çocuklarına Kuranı doğru aktarma fırsatı verecek değerli ve yararlı bir projedir.
Bakalım, bu yeni açılım dikiş tutacak mı?.. Eğer tutmazsa, CHPnin kökünde bereketsizlik olduğuna ben de inanmaya başlayacağım!..
Baksanıza, nereye el atsalar, kurutuyorlar!..