İşsizlik rakamlarına bakıyoruz. Her dört gençten birinin işsiz olduğu gerçeği, içimizi karartıyor. Çok değil 1 yıl önce her 5 gençten biri işsiz iken şimdi her 4 gencin işi olmadığını bilmek, karamsarlıktan başka bir şey üretmiyor. Kasım 2008'de bir önceki yıla oranla toplamda 645 bin kişinin işini kaybetmesi gerçeği de aynı " niteliksiz bilgi "ye dönüşüveriyor.
Niteliksiz bilgi zira işsizlik oranından yola çıkarak bir yere varamıyoruz.
Sebeplere güç yetmeyince sonuçlara küfretmek, çözümsüz kafaların alışkanlığıdır.
Sebeplere bakıyoruz... Görünen; Küresel Kriz ...
Peki başka? Başka bir sebep olabilir mi?
Pekala olabilir... Bana göre küresel kriz, asıl problemin sadece tetikleyicisidir.
Asıl problem, yeni iş yaratamayan üretim yapımız ve onun omurgasını oluşturan mesleksizliğimiz .
Her işi yapanların bu kadar bol olduğu fakat bir işi yapanların mumla arandığı istihdam yapısını sorgulama zamanı gelmedi mi? Sendikaların işsizlik diye bir derdi olmadığından onları, " gayrimenkulleri ve milyarlarca dolarlık dayanışma fonlarıyla " bir kenara koyalım.
TOBB ve benzeri dev STK'lara ne demeli?
İşsizlik yalnızca İş-Kur veya rakam açıklayan TÜİK'in sorunu mudur?
İlk sıkıntıda çalışanını kapıya koyan patronun derdi değil midir?
Internet'i kullanarak özellikle gençleri " CV manyağına çeviren " kariyer site ve şirketlerinin yapacak hiçbir şeyi yok mudur?
Soruları daha da hayati bir noktaya çekersek; acaba işsizlerin yapabileceği bir şey yok mudur?
Meslek sahibi ve kariyerinin belli bir basamağında işini kaybedenleri kastetmiyorum.
Bu durumda olan işsizleri " nitelikli " sıfatıyla ve özenle ayrı tutuyorum.
Fakat bunların dışındaki milyonlarca işsizin, birinden iş bekleme dışında yapabilecekleri şeyler olduğuna inanıyorum.
Genel yaklaşım " garibanizm " diyebileceğimiz bir düzleme oturunca, işi ve aşı daima birilerinin ihsanına bağlarsınız.
Bir siyasi iktidar gelir size iş bulur.
Bir başkan gelir size belediyenin kapılarını açar. Sonra da " ne olacak bu kamunun hantallığı? " türküsü dilimize dolanır.
Neden işsizlerin aklına bir meslek edinmek gelmez?
Neden diplomanın yanı sıra bir beceri kazanmak, bu insanların ilgi odağında değildir?
Belki de işsizlik rakamlarının bizi, " büyük toplumsal sorunlar oluşmadan " bu mesleksizler ordusunu tasfiye etme yolunda ateşlemelidir. Aydınımızın temel refleksi; " sorunu, kendi sorumluluk alanının dışına ötelemesidir. "
Ortada " işsiz " mi vardır?
O halde iktidarlar veya vahşi kapitalist patronların ilgisizliğine vurgu yaparsınız, olur biter. Veya bu aydınların biraz daha fazla " okumuş cahilleri", " efendim eğitim sistemi ..." diye söze başlar ve zaten bu tespitten ötesi de yoktur zihin haritalarında.
Resmen yüzde 13, kayıt dışı ve gayrıresmi olarak her 4 kişiden birinin işsiz olduğu ortamda pek çok şirketin işçi aradığını kaçımız biliyor? Nitelikli işsizlerin küresel fırtınadaki sıkıntısı, geçici ve uygun pozisyon olmayışından kaynaklanıyor.
Fakat hiçbir mesleği olmayanların işsizliği, daha kalıcı düzeydedir.
Nitekim akıllı patronlar, mevcut çalışanına daha fazla nitelik kazandırmak ve mesleğini geliştirmek için çok fazla kaynak harcıyor.
Onları alkışlıyorum.
Bir başka gelişme ise belediyeler ve hükümetin yavaş yavaş devreye aldığı meslek edindirme kurslarıdır.
Orta vadeli " beceri odaklı " bu meslek edindirme sürecinde şimdiki yaklaşım, iş garantisinden tutun da eğitim boyunca maddi desteğe kadar giden farklı model ve açılımlarla olabiliyor.
Ancak zihinler " işsizlik " ile " mesleksizlik " kavramlarını henüz ayrıştırmadığından endişem odur ki meslek edindirme projelerine karşı direnç oluşması yönündedir.
Bu direnç aşılır ve bana göre bu " iş garantili meslek edindirme kursları " yaygınlaşır. Adeta patlama noktasına gelir.
Eğer sorun " kaynak ise " hükümetin bu alanda ayıracağı iç ve dış kaynakların yanı sıra çok net bir adres vardır; " sendikaların 10 milyar doları aşan dayanışma aidatı fonları. "
Bir yasal düzenleme ile sendikalar, işsizleri meslek sahibi yapmak için kullanılabilir.
İşsizlik ile mesleksizliği ayrıştırmak şart!