İşte Obama da aradı

Obama herkesi aramış, bizim yöneticilerimizi aramamıştı! Bu, bizim için büyük eksiklikti!
Dünyada şu kadar etkinliğimiz var diyorduk ama işte Obama'nın gündeminde bile yoktuk!

Ortadoğu'da esip gürlüyorduk ama Obama Hüsnü Mübarek'i ve Mahmud Abbas'ı bile aramış, Gül'ü ve Erdoğan'ı aramamıştı!

Dış politikada yıldızlaşma vs hikaye idi!

Hele Erdoğan'ın Obama'ya, "Ortadoğu'da terör konusunu yeniden değerlendir" şeklindeki çağrısının anlaşılır yanı yoktu!

Bunlar söylenip durmaktaydı.

Ama işte, eğer, dış politikadaki performans değerlendirmesi Obama'nın aramasına göre yapılıyor ise Obama Gül'ü ve Erdoğan'ı da aradı.

Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada, Gül-Obama görüşmesi hakkında şu ifadeler yer aldı:

"Başkan Obama, Türkiye-ABD ilişkilerine verdiği önemi vurgulamış, Türkiye'nin bölgesel konularda gösterdiği liderliği takdir ettiklerini ifade etmiştir. Ayrıca, beraber çalışma niyeti teyit edilmiş, bölgesel ve uluslararası konular gözden geçirilmiştir."

Benzeri bir açıklama Başbakanlık'tan geldi. Açıklamaya göre Erdoğan-Obama görüşmesinin çerçevesi de şu idi:

"Başkan Obama, Türkiye'nin bölgesinde barış için çok önemli bir rol oynadığını, Amerika'nın buna çok önem verdiğini belirterek, Türkiye'nin stratejik ortaklığının önemine dikkat çekmiştir. Başkan Obama Gazze sorunu konusunda, 'Ortadoğu barış sürecinde şahsınızın liderliğinin hayati önem taşıdığını ifade etmek isterim. Amerika, Türkiye'nin hassasiyetlerini her zaman anlayışla karşılamaktadır' demiştir. ABD yönetiminin Ortadoğu'da barışın temini, PKK terörünün sona erdirilmesi, Ermenistan'la ilişkiler başta olmak üzere birçok konuda Türkiye ile birlikte çalışmak istediğini belirtmiştir. Başbakan da, Obama'ya stratejik işbirliğinin önemine vurgu yaparak, özellikle Ermenistan ve Ortadoğu politikalarında Türkiye'nin hassasiyetlerini dile getirmiştir. Başbakan, ilişkilerin zarar görmemesi için ABD'nin adil ve tarafsız tutumunun önemini de dile getirmiştir."

Bu açıklamalar, Obama Amerikası'nın Türkiye'yi nasıl bir çerçevede gördüğünü ortaya koyuyor:

1- Ortadoğu'da barışın temini, PKK terörünün sona erdirilmesi, Ermenistan'la ilişkiler konusunda Türkiye ile birlikte çalışmak...

2- Türkiye'nin bölgesel konulardaki liderliği...

3- Barış sürecinde Erdoğan'ın liderliği hayati önem taşıyor.

4- Amerika, Türkiye'nin hassasiyetlerini her zaman anlayışla karşılıyor.

Bir ABD Başkanı bölge ile ilgili konuştuğunda ne diyebilir?

İşte bunları diyebilir.

Clinton, TBMM'de yaptığı konuşmada da, "Dünyada 13 mesele var ki bunlar Türkiye'nin katkısı olmadan çözülmez" demişti.

Obama, bunun özetini söylemiş oluyor.

Başbakan, seçim mitinglerinde şu temayı ısrarla işliyor:

-Dünyada nasıl bir Türkiye olsun? Amerika ya da İsrail kaşlarını çattığında, korkup sinen bir Türkiye mi, yoksa dünyada kendi konumunun ve ağırlığının farkında olan ve ona göre politika üreten bir Türkiye mi?

Başbakan'ın "monşer"lik diye suçladığı çizgi, diplomasinin tamamı değil hiç kuşkusuz.

Diplomasisiz devlet ve ülke olmaz.

Diplomasi ya da politika, ülkelerin ayakta kalma ve yücelme mücadelesinin olmazsa olmaz bir parçası.

Ama bunu, reaktif yapmak var, proaktif yapmak var.

Ülkenizin gücünü fonksiyonel hale getirir ve buna inanırsınız, çok daha etkin sonuçlar alabilirsiniz.

Ülkenizi bazı şeylere mahkum kabul ederseniz, politik-diplomatik hamleleriniz de ona göre sinik olur.

Türkiye, kendi potansiyel stratejik derinliğinin farkında olmamış, onu işleyememiş, fonksiyonel hale getirememişse, ona göre etkinlik hesapları yapacaktır.

AK Parti döneminin, bu açıdan farklılık arz ettiğini kabul etmek lazım.

Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı, adeta mekik dokuyor.

Dışişleri kadrosu, Prof. Dr. Ahmet Davudoğlu'nun da katılımıyla, ayrı bir performans kazandı. Bir insanın katkısını küçümsememek lazım. Ülkeler, strateji kurguluyor, açılımlar yapıyor. Amerika'nın Kissinger'ı, Brzezinsky'si var. Ahmet Davutoğlu, kendisini bu anlamda yetiştirmişse ondan yararlanmak Türkiye'ye sadece kazanç getirir. Aynı şekilde, son zamanlarda sayıları artan stratejik araştırma kurumlarının, oralarda çalışan kadroların katkıları önem arz ediyor. Türkiye bu alanda ne kadar çeşitli düşüncenin devreye girmesini sağlarsa o kadar faydalı olacaktır.

Son 7 yıl içinde, Türkiye'nin global plandaki ağırlığının arttığını kim inkar edebilir ki?

BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği, gökten bir elma düştü havasında kazanılmış değil.

O yüzden, siz var iseniz onu Amerika da görmek zorunda kalır, İsrail de, Avrupa Birliği de, başka güç odakları da...

Obama aramadı diye komplekse kapılmaya gerek yok. İşte aradı.

Belki de tersi olmalı:

Amerika, soykırım iddiası konusunda yanlış yaparsak, ya da İsrail, Ortadoğu'daki vahşi uygulamalarla, "Türkiye'yi kaybeder miyiz?" kaygısına düşmeli.