Türkiye, tarihinin en ciddi dış istihbarat operasyonlarından birini yaptı.
Silahlı ya da silahsız, müzakere ya da müzakeresiz, aracı ile ya da doğrudan, nasıl yapılırsa yapılsın, 49 rehineyi sessiz sedasız, bir tanesinin bile burnu kanamadan Türkiye'ye getirmek müthiş bir başarıdır.
Bir istihbarat başarısıdır.
Bir siyasi başarıdır.
Sofistike bir dış operasyondur.
Yerel unsurların etkin bir şekilde kullanılma becerisidir.
Türkiye'nin Irak içinde kurduğu dostluk ilişkilerinin tescilidir.
Böyle bir operasyonu planlamak, bütün ihtimallerin hesabını yapabilmek, zamanlamasını tayin etmek, uygulamasını gerçekleştirmek ve başarmak uluslararası nitelikte bir başarı öyküsüdür.
En son Libya'dan 5 bin 500'den fazla vatandaşımızı başarıyla çıkarabilen Türkiye, dünyaya parmak ısırtmıştı. Vatandaşlarımız, iç savaşın karmaşasından sağ salim kurtarılıp ülkelerine getirilmişti. Bu kadar kalabalık insanın bu kadar organize bir şekilde savaş ortamından çıkarılması Bütün dünyada dikkat çekmişti. Hatta bazı ülkeler, 'bizim vatandaşlarımızı da kurtar' diye Türkiye'ye talepte bulunmuştu.
'Geceleri uykularımız kaçıyor'
Ama bu sefer çok daha ince hesapların yapıldığı bir rehine operasyonu gerçekleşti. IŞİD gibi, Irak'ta yayılma haritası belli olur olmaz öncelikle Türkiye konsolosluğuna yönelen ve rehine eylemini gerçekleştiren bir örgütün elinden vatandaşlarımız alınıp ülkelerine getirildi.
Kimse bu işin bu kadar başarıyla sonuçlanacağını tahmin etmiyordu. Hep korkular, endişeler vardı. Sessiz bir bekleyiş vardı. Ama bizler bu endişeleri yaşarken isimsiz kahramanlar uzun ve sabırlı bir mücadele içindeymiş. Siyasi kararlılığın, güvenlik başarısının yanında bu isimsiz kahramanların özverisini de unutmamak lazım. Onlara bütün ülke adına ne kadar teşekkür etsek azdır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Katar'a gittiğimizde uçakta gördüğümüz ilk insan MİT Müsteşarı Hakan Fidan'dı. Aklımıza hemen rehineler geldi. Konu o kadar önemliydi ki, en küçük gelişme bizde 'Acaba rehine konusunda bir gelişme mi var' düşüncesini doğuruyordu. Hatta Katar'dan; 'Bugünlerde rehine konusunda sevindirici bir haber gelse ne güzel olur' şeklinde bir mesaj yazmıştım. Sonra yanlış anlaşılabileceği gerekçesiyle o mesajı sildim. Hissetmişiz ya da umut etmişiz diyelim…
Dönerken Katar'da konunun gündeme gelip gelmediğini Cumhurbaşkanı'na sorduk. 'Biz Irak içindeki gruplarla görüşüyoruz, onlarla temas halindeyiz' dedi. Türkiye'nin rehinelerle ilgili süreci Irak'ta işbirliği yaptığı yerel gruplarla yürütülüyordu. Bu operasyonda da yerel grupların Türkiye'ye verdikleri desteğe özellikle dikkat çekmek gerekiyor.
Son on gündür, Cumhurbaşkanı ve Başbakan'la her görüşmemizde rehine konusu önemli bir yer tuttu. Başbakan Ahmet Davutoğlu, konuya o kadar duyarlıydı ki, 'Geceleri uykularımız kaçıyor' dedi. O zaman bunu yazmadık ama artık rehineler serbest olduğuna göre yazmamızda bir beis olmasa gerek.
Sessiz diplomasi, operasyonel güç..
Sessiz diplomasi, arka plan diplomasisi, gizli operasyonel çalışmalar aklınıza ne gelirse gelsin hepsinin varacağı yer, bir başarı öyküsü, bir zaferdir. Türkiye büyük bir ülkedir, sabırlıdır, güçlüdür.
İçeride o rehinelerden bir tanesinin başına bir şeyler gelmesi için ellerini ovuşturan çok insan vardı. Bazı çevreler, 'rehine kartı' üzerinden iç politik kargaşa hayalleri kuruyordu. Hesaplaşmalarını bunu üzerine, kan üzerine bile yaptılar. Türkiye, hızla yükselirken, onlar ihanet ve kötülük peşindeydi.
'Türkiye IŞİD'e destek veriyor' tezini içeride işliyor, Cumhurbaşkanlığı seçimi, yeni Başbakan'ın kim olacağı konuları ile rehineler arasında bağlantılar kuruyorlardı. Çirkinlik ve çirkeflikte sınır tanınmıyordu. Hem çözüm sürecini sabote etmeye hem de rehineler üzerinden kriz çıkarmaya çalışıyorlardı.
Rehinelerin kurtarılmasından dolayı ciddi bir hazımsızlık yaşadıklarına, felaket senaryoları gerçekleşmediği için çılgına döndüklerine, psikolojik çöküntü yaşadıklarına eminim.
Maalesef Türkiye, her fırsatı ülkeleri aleyhine kullanmaya şartlanmış, kişisel ve örgütsel öfkeleri ve çıkarları uğruna ülkelerine karşı cephe alabilen bu uğursuzlara da katlanmak zorunda.
Kimse Türkiye'nin bu başarısına gölge düşürmeye kalkmasın. Bahaneler, 'ama'lar üretmeye, zihinlerindeki çirkeflikler üzerinden servis yapmaya yeltenmesin. Bilsinler ki, artık hiçbir itibarları yok. Kimse onları dinlemiyor, ciddiye almıyor, hatta Türkiye için tehdit olarak tanımlanıyorlar.
MİT Dış Operasyonlar Dairesi'nin yürüttüğü operasyon bütün dünyaya şunu söylüyor: Nerede olursa olsun, kim olursa olsun, bu ülkenin vatandaşı asla sahipsiz kalmayacak. Asla başkalarının insafına, merhametine bırakılmayacak. Türkiye asla bu konularda diz çöküp yalvarmayacak. Çünkü eli artık yeryüzünün bütün köşelerine uzanmaktadır ve elinin uzandığı, ulaştığı her yerde etkisini gösterecek, vatandaşını koruyacaktır.
Bundan sonra bu gücü ve etkiyi daha da göreceksiniz.
MİT TIR'larını basanlar nerede?
MİT TIR'larına baskın yapıp 'Türkiye teröre destek veren ülke' tezini işleyenler sizce ne düşünüyorlar şimdi? Ne hissediyorlar? Hangi projenin parçasıydılar? Rehine meselesiyle bu baskınların bir alakası var mıydı? Aylardır Batı basınında 'Türkiye IŞİD'e destek veriyor' yaygaraları yapılmasıyla bu baskınlar arasında ne tür bir ilişki vardı?
Düşünecek, sorgulayacak, ders alacak o kadar çok şey var ki…
Ama bugün gelin sadece sevinelim. Gurur duyalım ve moralimizi bozmayalım. Bunları sorgulamaya daha çok vaktimiz olacak.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a Türkiye'ye bu sevinci yaşattıkları, rahat bir nefes aldırdıkları için teşekkür ederiz. Operasyona katkıda bulunan, isimlerini bile bilmediğimiz kahramanlara da buradan bir selam gönderelim.
Güçlü Türkiye inancımızı besleyelim… Yeni Türkiye bu işte…
Bu arada, Cuma namazının ardından kurtarma operasyonu başlar başlamaz Fransız savaş uçaklarının bombardımana geçmesi, rehinelerin dönüşünde gecikmeler yaşanması sizce de bir tesadüf mü?