İşte buna, “çizginin gücü” derler...
Bir yazar, herhangi bir olayı “sayfalarca yazı” ile ancak anlatabilirken; bir “karikatürist” aynı olayı “bir tek kare”de “çizgi” ile anlatıveriyor.
Meselâ, gündemdeki “yargıda kadrolaşma” tartışması... Bu konuda karikatüristimiz Kemal Güler ile Sabah’ın karikatüristi Salih Memecan’ın çizgileri, olayı “en net ve en kısa” şekilde anlattı.
Kemal Güler;
“Ergenekon’dan tutuklu” gazetecilere destek verip, “Basın özgürlüğü engelleniyor” diye yırtınan ve dolaylısıyla “gazetecinin hapsi”ne karşı çıkan Kemal Kılıçdaroğlu’na tek karede cevap verdi:
“Evet, sen gazetecileri asla hapsetmezsin, çünkü hızar ile doğrarsın!”
Salih Memecan da; AK Parti iktidarını “yargıyı arka bahçesi” yapmakla, hakim ve savcıları “AK Parti’nin militanları” olmakla ve onları “şerefsizlik” yapmakla suçlayan Kılıçdaroğlu’nu, çok güzel resmetti.
Adalet Hanım “Kılıçdaroğlu’nun kucağında” otururken, hiçbir problem yok... Ama “kucaktan kalkıp gidince” Kılıçdaroğlu bağırıyor; “Şerefsiz!”
İşte bu, “çizginin gücü”dür!.. Zira, olayı; “en kısa ve en net” biçimde anlatıyor.
Görüyorsunuz;
Ben, deminden beri, “çizginin tefsiri”ni yapmaya çalışıyorum ama Kemal ve Salih meramlarını “tek karede” anlatmışlar.
Her ikisini de tebrik ediyorum.
DÜN ORMANCI, BUGÜN HUKUKÇU!
Bay Kemal Kılıçdaroğlu’nun; “Yargıda kadrolaşma!.. Arka bahçe!.. Militan” suçlamaları, gündemdeki yerini koruyor!..
Geçenlerde de söylediğim gibi, Bay Kılıçdaroğlu; “başkalarını da kendisi gibi zannettiği” için, “geçmişte kendilerinin yaptıklarını” şimdi de AK Parti’nin yaptığını sanıyor!..
Malûm, “iki kör”ün hikâyesi;
“Ben dolmaları çift çift yiyorum da!”
Ya da;
“Yargıda böyle kadrolaşmıştım da!”
“Yargı, benim arka bahçemdi de!”
“Hakimler ve savcılar eskiden CHP’nin militanları gibi hareket ediyorlardı da!”
Ya şimdi?..
“CHP’nin kucağı”ndan kalkınca;
“AK Parti’nin arka bahçesi”(!) oldular, “militan” oldular!..
Hayır, 1990’lı yıllara gidip de; dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın, yargı kadrolarına nasıl “CHP’li militanlar” atadığını ve nasıl kadrolaştığını yeniden yazacak değilim!..
Ve yine;
Bugün CHP milletvekili olan Emine Ülker Tarhan’ın, “Orman Teşkilatı”nda çalışırken, dönemin Adalet Bakanı Seyfi Oktay tarafından nasıl olup da “Adalet Bakanlığı kadrosu”na getirildiğini de yazacak değilim!..
Tabiî, onun önce YARSAV Başkanlığı’na getirildiğini, sonra da “CHP’ye transfer” edildiğini de yazmayacağım!..
Ama, aynı Emine Ülker Tarhan’ın, “internete düşen ses kaydı”na kulaklarımı kapatamam!.. Kapatmam mümkün değil...
Emine Hanım, Eylül 2010 tarihine ait olduğu sanılan”ses kaydı”nda, YARSAV Yönetim Kurulu Üyesi Remzi Özdemir’e, bakın ne diyormuş;
“Bizim, orada (HSYK’da) verimli olacak adama ihtiyacımız yok!.. Bize, orada dik duracak adam lazım!.. Bize, YARSAV’ın militanı olacak adam lâzım!”
Emine Hanım, ne zaman yapıyor bu konuşmayı?..
Eylül 2010’da...
Yani, “HSYK’ya üye seçimleri”nin yapıldığı günlerde!..
Eylül 2010’da bunları söyleyen Emine Hanım’ın, bütçe görüşmelerinin yapıldığı Meclis’te 8 Aralık 2011 günü ne dediğini herhalde hatırlıyorsunuz...
Demişti ki;
“Bu adliyelerde baskı ve vaatlerle bir eşeğe bile oy verilmesini, benim deyimim değildir, her tür baskıyı yaptınız. İktidara ram (boyun eğen) olanlar yargının tepesinde konuşlandırıldı...
Kendi yargıç ve savcı ordularınızı kurdunuz. Bugün onlarla, iktidarın kamçısına göre kişneyen bir yargı ile bu ülkeyi baskı altına almaya çalışıyorsunuz.”
“Hakaret”in boyutunu görüyor musunuz?..
Şu hâle bakın;
“11 bin kişilik yargı camiası”nı, “iktidarın kamçısına göre kişneyen” diyerek “at” yerine koyuyor, “eşek” yerine koyuyor!..
İşte bu hanım, “ses kasedi”nin internete düşmesi üzerine de, dün, son derece “pişkin bir tavır”la demiş ki;
“Çok güzel, çok doğru söylemişim!..
Bugün de sözümün arkasındayım!”
Demek oluyor ki;
Hâlâ, HSYK’da “verimli” çalışacak bir adam değil, “YARSAV’ın militanı” olacak adam özlemi içinde!..
İSTİKLAL MAHKEMELERİ
Her zaman söylerim;
“Katranı kaynatsan da olmaz şeker,
Cinsini sevdiğim, cinsine çeker!”
Bugün “YARSAV militanı” gibi çalışacak adamlar arayan CHP, aslında “geçmişin özlemi” içinde!..
Çünkü, geçmişte;
Sadece “idari” kadrolar değil, “yargı” kadroları da “CHP’lilerle dolu”ydu!..
Hepsi de, birer “CHP militanı” gibi hareket ediyor, CHP’nin işaretine göre asıyor, kesiyordu!..
Buyrun; CHP’nin “parti” olmanın da ötesinde “devlet” olduğu günlerde “yargı terörü” estiren İstiklâl Mahkemeleri’ne bir bakalım.
Olayı biliyorsunuz...
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bin 350 kişiyi darağacına gönderen İstiklal Mahkemeleri’nin arşivini raftan indiriyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dersim katliamı ile ilgili özür dileyip bazı arşiv belgelerini açıklamasının ardından başlayan tartışmalar sürerken, Cumhuriyet tarihinin en önemli belgeleri gün ışığına çıkarılıyor.
Gün ışığı görmemiş mahkeme kararlarıyla ilgili belgeler mercek altına alınıyor. Şu an Meclis’in arşivinde İstiklal Mahkemeleri’yle ilgili 915 bin belge ile 158 eski defter bulunuyor.
İşte bu belgelerin taranıp tanzim edilmesi, 1-2 yıl içinde tamamlanacak.
“İstiklâl Mahkemeleri” ile ilgili çalışmaları ile tanınan Prof.Dr. Ergün Aybars, bu belgelere ilk ulaşan kişilerden...
“Belge deposu”nu şöyle tasvir ediyor:
“Yaklaşık 3 metreye yakın yüksekliği ile 30-40 metre uzunluğu olan bir duvar düşünün... Bu duvar, tamamıyla İstiklâl Mahkemeleri evrakına aittir!”
Bu belgelerde;
“İstiklal Mahkemeleri’nin birbirleriyle yaptığı yazışmalar” ve “dâvâ sonuçlarının yer aldığı karar defterleri” bulunuyor.
Bu belgeler, çok çok önemli...
Zira, İstiklal Mahkemeleri’nde;
“İzmir suikasti!.. Menemen olayı!.. Şeyh Said kıyamı” ve “İskilipli Atıf Hoca” dâvâları görüldü...
“Sanığın idamına, şahitlerin bilâhare dinlenmesine” şeklinde kararlar verilen bu mahkemelerde “55 bin kişi yargılandı” ve bunlardan “1.350 kişi idama mahkum” edilip, anında “infaz” edildi!..
Hem de, nasıl?..
“TÜM KÖYÜ YOK ETTİK!”
Ergün Aybars diyor ki;
“Verilen idam cezaları, ibret-i âlem olsun diye şehir meydanlarında infaz edilmiş!”
Ergün Aybars, incelemeleri sırasında, “Şeyh Said olayı” esnasında, “Kolordu’dan gelen bir yazı”ya rastladığını da söylüyor.
“O yazı”da deniliyormuş ki;
“Köyü boşalttık!..
Tüm köyü yok ettik, imha ettik!”
Yani, “yaktık, yıktık!”
Yani, köyü haritadan silmişler!..
Merak ediyorum;
CHP, böyle bir “yargı”nın özlemi içinde midir?..
Evet; “Sanığın idamına, şahitlerin bilâhare dinlenmesine” şeklinde kararlar veren mahkemeler mi arzu etmektedir?..
CHP’ye göre;
“İdam” cezası verilen sanıklar, “ibret-i alem olsun” diye, meydanlarda kurulan “darağaçları”nda “sallandırılmalı” mı?..
Emine Hanım’ın arzu ettiği “militan”lar, herhalde “asacak-kesecek militanlar” olmalıdır!..
Öyle ya;
Daha aşağısı kesmez!..
DARAĞACINDA BİLE ZULÜM!
“İnkâr edilemez bir gerçek”tir ki; İstiklal Mahkemeleri’nin yargılamalarında “mağdur” ve “mahkum” olanların çoğu, “İslâm alimleri”dir!.. Onlar; “idam”lar, “sürgün”ler ve “zindan”lar yetmiyormuş gibi; “dini alana ait her şeye düşman” olan “yaratık”lar tarafından aşağılanmışlar, sürekli horlanmışlardır!..
İşte onlardan biri de, merhum İskilipli Atıf Hoca’dır...
Malûm; Atıf Hoca, ümmetin istifadesine çok sayıda eser vermiş büyük bir alimdir.
“Frenk Mukallitliği ve İslam” adlı eserinden dolayı yargılanmış ve idam edilmiştir. İdam edilişi ile ilgili anlatılanlar ise alçaklıkta sınır tanımayanları gözler önüne sermesi açısından önemlidir...
Doktor Rıza Nur, idam anındaki bir ayrıntıyı şu cümlesiyle anlatıyor:
“İskilipli Hoca’nın asılmasında tam boynuna ilmik geçirilirken, Kılıç Ali (İstiklal Mahkemesi’nin beş ünlü celladından birisi) de sarığı çıkarıp başına bir şapka geçirmiş ve küfürler etmiş...”
Zulmü görüyor musunuz?
“Şapka Kanunu çıkmazdan tam 17 ay önce yazılan bir kitap”tan dolayı “idam” cezası vermek, elbette bir “hukuk cinayeti”dir ama bir “İslâm alimi”ne, hem de “darağacında” reva görülen muamele, “alçaklığın da ötesinde” bir “sadistlik”tir!..
“Militan” biri, nihayetinde “insan”dır ama bu zulmü yapan biri “insan” olamaz!..
ÖZLEDİKLERİ YARGI, BU MU?
İnsan, sormadan edemiyor;
Hem CHP Milletvekili, hem de CHP Sözcüsü olan Emine Ülker Tarhan, yargıda “YARSAV militanı” gibi çalışacak adamlar ararken, acaba Kılıç Ali ve Kel Ali gibi hakimler ile Necip Ali gibi “savcı kisvesi”ne bürünmüş “cellat”lar mı arıyor?..
Kendisine ne desek acaba;
“Elimizde cellat ve militan kalmadı, hukukçu versek, ne dersiniz?”
Öyle inanıyorum ki;
Tatmin olmazlar!.. Çünkü onlar, “İstiklal Mahkemeleri’nin özlemi” içindedir!..
Peki, ne yapacağız şimdi?..
En iyisi, bir “zaman makinası” icat edip, onları “1920’li yıllar”a gönderelim!..
Gönderelim de, “darağaçları” ile donatılmış meydanlarda “hasret” gidersinler!..
O günlere gitmezlerse namerdim!..
=============
Sırtında şeftali sandığı taşıtılan oramiral!
Aşağıda, “İstiklâl Mahkemeleri”nden söz ettim...
“CHP’nin günah galerisi”nde, sadece “İstiklâl Mahkemeleri” yok...
Bir de “Yassıada Mahkemeleri” var ki; o mahkemelerde görev alan hakimler, “sanık”ların yüzüne hitaben, alenen; “Sizi buraya tıkan irade, böyle olmasını istiyor” demiş, diyebilmiştir!..
O “irade”nin “kimin iradesi” olduğunu söylemeye herhalde gerek yok...
O irade, “Adnan Menderes ve arkadaşları”na “idam” kararı verdiren ve “darağacında sallandıran” iradedir!..
O irade, “Merhum Menderes’in bağrında sigara söndürten” iradedir!.
“Yassıada Mahkemeleri”nde yargılanan insanlardan her birinin “acı hikayeleri” vardır ama ben “Oramiral Sadık Altıncan”a reva görülen muameleyi yeni duydum. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Rüştü Erdelhun’a yapılan muameleyi yazdığım gün, Avukat Esat Kirazoğlu aradı...
“Yassıada Duruşmaları’nı baştan sona izledim... Çünkü avukattım” dedi Esat Kirazoğlu... Ve, şu olayı anlattı:
“Yassıada’da yargılanan Oramiral Sadık Altıncan’a; iskeleden kantine kadar sırtında şeftali sandığı taşıttılar, biliyor musun?”
Düşünebiliyor musunuz;
“Oramiral” rütbesindeki bir adama, “şeftali sandığı” taşıtmışlar!..
Kimler mi?.. Herhalde; “O günlerin YARSAV militanları”dır!..