Kısa bir süre önce, şeker üreticisi Kayseri Şeker'in, yeni logo lansman toplantısına katılmak için Kayseri’deydik.
Toplantı sayesinde Kayseri'de yapılanları gözlerimizle gördük. Şunu bilin: İstanbul’da yaşayanlar olarak bizler, Türkiye'nin İstanbul'dan ibaret olduğu yanılgısıyla yaşıyoruz. Halbuki durum hiç de öyle değil. İstanbul'un dışında ve İstanbul'un gri yüksekliklerinden görünmeyen güçlü bir Anadolu var. Aynı Anadolu'da beklenmedik gelişmeler, şaşırtıcı şekilde başarılı işler yapılıyor. Bunu Kayseri'ye adımımı atar atmaz, daha iyi anladım. Hele Kayseri Şeker'de olup bitenleri, Kayseri Pancar Ekicileri Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Akay'dan dinleyince, hem ülkem adına gurur duydum, hem de cehaletime üzüldüm.
Haber sitelerini okuyup, ülkenin tek ehemmiyetli meselelerinin metropollerde döndüğünü düşünenler, yanılıyorsunuz. O haber sitelerini okumayı bir süreliğine bırakın... Size Kayseri Şeker'de neler olduğunu anlatayım da, haberlerle kararan içiniz açılsın ve ülkemiz adına siz de benim gibi iftihar edin.
Öncelikle şunu belirteyim...
Kayseri Şeker'in yeni logosu için bir lansman yapacağını ve o lansmana davetli olduğumu Serdar Gökhan beyden öğrendim. Kendisi kurumun iletişim sorumlusu. Serdar beyden başlayarak ta başkan Hüseyin Akay beye kadar Kayseri Şeker insani ilişkileri son derece kuvvetli bir ekip tarafından yönetiliyor...
Anlatayım...
Serdar Gökhan beyin telefonla daveti benim için yeterli idi, ama kendisi bununla yetinmedi ve 'İstanbul'a geliyorum müsaitseniz yüz yüze görüşüp bizzat davet etmek istiyorum." dedi.
"Hayhay" dedim. Geldi tanıştık, ön sunumu da önce kendisinden dinlemiş oldum.
Kayseri'ye adımımızı atar atmaz da fabrikanın restoranında yemeğe davet edildik. Fabrika restoranı denildiğinde çoğunuzun aklına alelade lezzetlerin olduğu bir yer gelebilir. Ama dedim ya, burası tahmin ettiğiniz gibi bir yer değil... Kayseri Şeker'de aleladeliğe yer yok. Yemeği yapan aşçı, yani fabrika restoranının aşçısı, dünya çapında başarıları olan biri...
Biz onun yaptığı harika yemeklerin tadına bakarken Başkan Hüseyin Akay, kurmaylarını da toplayıp masamıza geldi. Biz bir yandan yiyor, diğer taraftan da başkanı dinliyoruz. Başkanı dinlerken bir yandan da, "Gecenin bu saatinde, bu ne enerji, bu ne heyecan sayın başkan?" diye geçiriyorum içimden... Öyle ya, o saatte o kadar rakam, tarih, istatistik, veri ve üstüne üstlük gözlerden taşan heyecan... Bir ara "Sayın başkanım çok güzel anlatıyorsunuz ama sadece yemek yiyeceğimizi düşündüğümüz için kayıt cihazımızı yanımıza almayı unuttuk" diyerek,"Konuştuklarınız boşa gitti" demek istedik.
Başkan bey, gayet rahat bir şekilde "Sorun yok, yarın hepsini tekrar anlatırım, siz yeter ki dinleyin" demez mi?
İşte, Kayseri Şeker'in büyük başarısının altında bu takdir edilesi özveri yatıyor. Hakikaten de başkan bey ertesi gün boyu, Kayseri Şeker'in başarı hikayesini çeşitli gazetecilere aynı heyecanla, aynı tutkuyla durmadan, anlattı da anlattı...
Ne mi anlattı efendim?
Şöyle özetleyeyim:
Birincisi ve bence en başta sayılması gerekeni şu...
Tarım denince, aklınıza en önemli, en kritik, en hayati sorun olarak ne geliyor?
İthal tohum sorunu değil mi?
Ektiğimiz tohumlar, yerli değil maalesef.
Diyarbakır karpuzunun tohumu bile, Arjantin’den alınıyormuş.
Başkan Akay döneminde Kayseri Şeker'de Erciyes Üniversitesi işbirliği ile bir Ar- Ge kurulmuş. Kendilerine çok büyük bir hedef belirleyerek "Yerli ve Milli Tohum Projesi” nin startını vermişler.
Amaç belimizi büken, bizi dışarıya bağımlı kılan tohumu kendi imkanlarımızla üretebilmek...
Bir süre sonra da şeker pancarını tamamen yerli tohumlarla yetiştirebilir hale getirmek...
Ama Ar-Ge'nin tek hedefi bununla sınırlı değil.
Aynı zamanda yerli ve milli tarım ilacından gübreye ve tarım robotuna kadar Türk tarımı için kilometre taşı olacak bir dizi çalışma yürütülüyor...
Gübrenin de yerli ve millisi mi olur demeyin?
Oluyormuş. Gübreyi ithal ediyormuşuz. Bu çalışmalar sayesinde doğaya zararı minimum düzeyde olan şeker pancarı gübresi konusunda dışa bağımlılığımız sona erdirilecekmiş.
Tarım ilacı konusunda da aynı yol izlenecekmiş. Geliştirilecek şeker pancarı ilacıyla mahsulde zarar azalacakmış.
Neresinden bakarsanız bakın kendi kendine yeten, bağımsız Türk tarımı hedefi için bir rol model olma yolunda ilerliyor Kayseri Şeker.
Ve Kayseri Şeker bütün bunları kendi insan kaynağıyla, kendi mali imkanlarıyla yapıyor.
Durun, bu kadardan ibaret değil bu başarı hikayesi.
Efendim şöyle düşünün. Şeker Pancarı tarladan toprağıyla toplanıyor ve aynı toprakla fabrikaya götürülüyor. Ne oluyor böyle olunca?
Tarlanın en verimli toprağı şeker pancarı ile birlikte fabrikaya taşınıp ziyan oluyor. O kadar topraktan ne olur demeyin, on binlerce ton topraktan söz ediyoruz.
Kayseri Şeker yönetiminin bir özelliği de, dünya tarım teknolojisindeki son gelişmeleri yakından takip ederek transfer etmek. Maus adı verilen bir sistemi Şeker Pancarı üreticilerine kazandırıyorlar. Artık pancar, bu makine ile toplanmaya başlanıyor. Yani üzerindeki topraktan arındırılarak. Tam tamına 70 bin ton toprak ait olduğu yerde, tarlada kalıyor bu sayede. 70 bin ton toprağı, trafikte dolaşan 3 bin 500 kamyonla ancak taşınabilecek bir ağırlık olarak düşünün ki daha net anlayasınız.
Bitmedi... Teknolojinin çok yakından takip edildiğini ve bu yüksek teknolojinin Türk tarımına kazandırıldığını söylemiştik. Kayseri Şeker, Tübitak işbirliği ile çok önemli bir proje üzerinde çalışıyor şu günlerde. Bittiğinde pancar tarlalarını artık robotlar çapalayacak. Tarlalardaki yabani otları robotlar temizleyecek. Evet Kayseri'de... Film değil gerçek.
Nasıl?
Siz de benim gibi hem şaşırıp hem de bunlardan habersiz olduğunuz için kendinizi kötü mü hissettiniz?
Neyse kötü hissetmek yerine gurur duyalım, vatanını seven her insan gibi... Çünkü bu güzel işler bizim ülkemizde oluyor, bizim insanımızın sabrı, emeği, gayreti gerçekleşiyor. Aynı çalışmalar, Norveç'te yapılsa anlata anlata bitiremeyecek kişileri, Kayseri Şeker'in gerçekleştirdiği devrime yakından bakmaya davet ediyorum. Bu devrime şahit olma imkanım olduğu için de kendimi şanslı hissediyorum.
Bunun, bu saydıklarımız dışında şöyle bir nedeni daha var.
Demokratik usullerle tarım yapılır mı desek, bundan ne anlarsınız? Demokrasi ile tarımın ne alakası var dersiniz değil mi?
Düşünün, çiftçinin sorunlarını, düşüncelerini, fiyat taleplerini kimsenin aracılığıyla değil, birinci ağızdan anlatabildiği meclisler oluşturmuş Başkan Akay.
İtalya'da değil yahu, Kayseri'de Tokat'ta...
Tabii sadece sorunlar konuşulmuyor mecliste, yeni dönem tarım politikaları, teknolojik gelişmeler, yeni usuller konuşuluyor, çiftçi bilgilendiriliyor... Daha enteresan bir not:Bu mecliste kadın çiftçi sayısı erkek çiftçi sayısından fazla...
Peki, çiftçinin rekabette söz sahibi olması için ne yapması lazım? Rakiplerini tanıması lazım, değil mi?
Başkan Akay, Kayseri'den, Tokat'tan çiftçileri organize edip Almanya'ya göndermiş. Bunun çiftçiler için ne kadar önemli olabileceğini düşünün. O çiftçiler gitmiş ve Alman çiftçilerin hangi şartlarda tarım yaptıklarını bizzat gözlemlemişler. Bu yaptıkları gözlem işlerine de pozitif olarak yansımış elbette.
14 bin 500 çiftçi ile sözleşmeli tarım yapıyor Kayseri Şeker. Çiftçiye avans veriliyor ve bir kuruş bile faiz uygulanmıyor. Neden? Çünkü Kayseri Şeker kendisini çiftçinin en önemli ve gerçek destekçisi olarak konuşlandırmış. Başkan Akay'ın ifadesi ile çiftçiye yıllık tam 700 milyonluk destek veriliyor.
Ziraat Bankası ile anlaşmaları halinde sözleşmeli hayvancılık projesini de harekete geçirip hayvancılığı destekleyeceklermiş.
Daha da sürpriz olan kısmı ise şu: Kayseri Şeker artık ihracata da başlamış.
Kayseri'de üretilen küp şekerler, 40 günlük deniz ve 1000 kilometrelik kara yolcuğundan sonra Nijer Cumhuriyeti'ne ulaşacakmış.
Umarım neden iftihar ettiğimi doğru bir biçimde anlatabilmişimdir.
Bence siz de iftihar edin bu güzelliklerle...Edin ki bu güzellikler çoğalsın...
Bu güzelliklerin hepsi bizim, bizim güzel ülkemizin...
Tekrar tebrikler, Başkan Hüseyin Akay ve değerli ekibi...
Yeni logonuz hayırlı olsun...