Devletler; hak, adalet, ehliyet, emanet ve sadakat direkleri üzerinde kurulur ve bu ilkelerle yükselir! Adalet mülk’ün temeliyse, aile de devletin temelidir! İmani ve İslami ilkelerden sonra en ciddi müessese ailedir! Ailenin güçlenmesi için çalışmayan ve aileye yönelik saldırıları önlemeyen devletler yıkılmaya mahkûm olur! Siyonist ve Haçlı mihrakların teşvik ve dayatmalarıyla tam yüz yıldır devletleri savaşlarla yıkamayan siyonist güçlerin; dayattıkları sözleşmelerle, medyanın ahlaksız dizi filmleriyle ve edepsiz Survivor tarzı programlarıyla, teşvik, tahrik ve tahrip edici reklamlarıyla aile yuvalarının yıkılmasına sebep olduğumuzun farkında mıyız?
Korona, Sars, Domuz Gribi gibi biyolojik virüslerden, kanser gibi amansız hastalıklardan ve şehirleri harabeye çeviren füzelerden de tehlikeli mikrop ve bombalar olan; ahlaksızlığı, hayâsızlığı, edepsizliği, saygısızlığı, eroini, esrarı, kumarı, faizi ve fuhşu yaymayı, örf ve adetlerimizi yok etmeyi gaye edinen şeytani şer odaklara fırsat vermek suretiyle aile yuvalarını yıkmaya sebeb olduğumuzun farkında mıyız!
“Kadını kocasından koruma” hilesiyle yuvasından ayırarak, aile yuvalarını yıkmaya sebep olduğumuzun farkında mıyız?
“Kadının beyanı esastır!” gafletiyle zulme dönüşen; şantaj ve iftira kurbanı birçok erkeğin mahkûmiyeti sebebiyle aile yuvalarını yıkmaya sebeb olduğumuzun farkında mıyız?
Teşvik edilen boşanmalar yüzünden, ana ve baba sevgisinden mahrum kalan ana ve babası hayattayken yetim bırakılan masum ve mazlum çocukların psikolojik bunalımı ve hatta intiharları sebebiyle aile yuvalarının yıkılmasına sebep olduğumuzun farkında mıyız?
‘’Süresiz nafaka zulmüyle’’ helal evlillikleri zorlaştırıp, zina yollarını açtırtarak aile yuvalarını yıkmaya sebeb olduğumuzun farkında mıyız?
“Cinsel eşitlik, cinsel tercihlere saygı ve hoşgörü!” tuzağıyla, domuz dâhil hiçbir hayvanın kabul etmediği hemcinslerin beraberliklerine, lezbiyenlik ve geyliği hukuki zeminde meşrulaştırarak aile yuvalarını yıkmaya sebep olduğumuzun farkında mıyız?
Kendi mesleği dışında kadına iş istihdamını teşvik ederek, kadını evinden, kocasından, çocuklarından soyutlamak suretiyle aile yuvalarını yıkmaya sebep olduğumuzun farkında mıyız?
Allah’ın herhangi bir yasaklama getirmediği, ailelerin ve birbirini sevenlerin inisiyatifine bırakılan evlatlarımızın genç yaşta kurdukları yuvalarından kopartılarak kocayı demir parmaklıklara hapseden uygulamalarla aile yuvalarını yıkmaya sebeb olduğumuzun farkında mıyız!?
Çare ve Çözüm;
Dünya ve ahirette zelil ve rezil olmamak için acilen tevbe edip İmani, İslami ve İnsani ayarlarımıza tekrar dönmektir!
Peki tevbe nasıl olmalıdır? Tabii ki her tevbe cinsinden olmalıdır!
Eğer ortada aileye yönelik bir tehtid varsa ve bu tehtid birtakım ‘’hukuki’’ düzenlemelerden kaynaklanmışsa bir an evvel aksayan yönler tespit edilmeli ve gereken acilen yapılmalıdır!
Ev yanarken nasıl beklemiyor ve yangını söndürmeye koşuyorsak yuvalarımızdaki fitne yangınları karşısında nasıl bekleriz?
2012 yılında yürürlüğe giren AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR 6284 no’lu KANUN üzerinden gerçekleşen tartışmalar artık gına getirmiştir! Bürokraside ve Yargıdaki Fetosal ve Ulusal etkileri de düşündüğümüzde ortaya çıkan tablo Aileyi korumayı sağlıyacak yeni hukuki tedbirleri almayı farz-ı ayn hale getirmektedir! Bu kanun görünen o ki yanlış kararlarla çoktan maksadını aşmıştır.
Allah’a din öğretme isyanını bırakıp, hepimiz yeniden Allah’ın dinin öğrenmek için Resülumuz Hz. Muhammed (s.a) Efendimizin öğrencileri olmalıyız!
“Kim Allah’ın indirdiği yasalarla hükmetmezse işte onlar Kâfirlerin, Zalimlerin ve Fasıkların ta kendisidir!”( Maide 44-45-46 ) ilahi mesajlarındaki hikmetleri çok iyi düşünmeliyiz!
Ve imkân ve iktidar oluştuğunda; ülkemizde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez inancıyla İslam Sözleşmesini hayatımıza, topluma ve devletimize tecelli etmesi için mutlaka çok çalışmalıyız.
Çünkü; “(Ya Muhammed! Ümmetine) de ki: Ey Müminler! Allah’a din mi öğretiyorsunuz! Oysa Allah göklerde ve yerde olanı bilir. Her şeyi bilen sadece Allah’tır!” (Hücarat S.16) ilahi mesajı her sözümüzü, özümüzü ve işimizi Allah ve Resülünün talimatlarına yani buyruklarına göre ayarlamamız imanımızın, müslümanlığımızın, mutluluğumuzun ve huzurumuzun gereğidir!
Meclisten çıkardığımız ve çıkaracağımız tüm kanunlar, imzaladığımız ve imzalayacağımız tüm sözleşmeler, yargıdaki hukuki hükümler, her eylem ve aksiyonumuz; bireyden topluma, oradan devlete “İslam Sözleşmesi!” maddelerine yüzde yüz uygun olması İmanımızın, Müslümanlığımızın, mutluluğumuzun ve dünya-ahiret huzurumuzun gereği budur!
Kısaca; gücümüz kadar Kur’an-ı Kerim’in ışığında Ana Yasamızı, Sevgili Peygamberimizin Sünnet hayatına uygun Uyum Yasalarımızı, Ehil, emin, muhlis ve mürşid âlimlerimizin bu iki ana kaynağa dayalı ictihad, fetva, kıyas ve icmalarından oluşan yönetmenliklerimizi; ferdin, ailenin, toplumun ve devletin ilkeleri yapmamız İmanımızın, Müslümanlığımızın, mutluluğumuzun ve huzurumuzun gereğidir!
“Yoksa onlar Cahiliyye Hükümleriyle idare edilmeyi mi istiyorlar? Düşünen ve inanan bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm koyan kimdir!” (Maide 50 ) ilahi mesajıyla hepimiz kademlerimizi (ayaklarımızı) Hak yol üzere atmalı ve korumalıyız. Aksi halde nefis, heva ve arzularımızı ilahlaştırarak kademlerimiz (ayaklarımız) kayarsa; dünyada da, ahirette de düşenlerden, zelil ve rezil olanlardan oluruz! Allah korusun!
“Ey Rabb’imiz! Kademlerimizi ( ayaklarımızı) kaydırma! Direnme gücü ver! Ve kafir topluma karşı bize yardım eyle!” (Bakara S.250) Amiin…
Selâm, sevgi ve duayla...