Kafatası, kemikler ve merkez (!) medya

Şırnak ilimizin Silopi kazasında itirafçıların gösterdiği yerlerden, kuyulardan kemikler çıkıyor.

En son olarak da bir kafatasının çıktığını öğreniyoruz.

Bu kuyular yanılmıyorsam devlete ait birimlerin arazilerinde.

Birileri bu devlete ait yerlerde kuyular kazmış, içine cesetler atılmış, üzerilerine de asit dökülmüş, ve en son olarak da bu kuyuların bir kısmı toprakla, bir kısmı da betonla kapatılmışlar.

Bu haberleri bir süredir vaktimin büyük bir bölümünü geçirdiğim bir AB ülkesinden takip ediyorum.

Emin olunuz, bu haberleri buralardan duymak, işitmek çok daha kötü etki yapıyor.

Bu AB ülkesinde üstelik bir üniversitede ders veriyorum ve derslere girerken en büyük tedirginliğim öğrencilerden bu kuyular hakkında bir soruya muatab olmak.

Allahtan, merkez (!) medya diye yanlış olarak tanımlanan bir gazeteler grubu bu konuya hiç girmiyor da buralara bilgi akışında bir eksiklik oluyor.

Bu büyük gazetecilik ve merkez (!) medya tavır yanlışının da, bozuk saatin her gün iki kez doğruyu göstermesi gibi, işe yaradığı bir yanı oluyor.

Ağırlıklı olarak Hürriyet ve Milliyet gazetelerinden söz ediyorum.

Bu iki gazetenin hepimizin hayatında, çocukluğunda, gençliğinde çok önemli yerleri var.

Benim masamın üzerinde küçük ve sararmış bir fotoğraf duruyor.

Bu fotoğrafta ben iki yaşındayım (tevellüt 53), bir pusette oturuyorum, annem ve babam yanımda ayakta duruyorlar ve pusette kucağımda, herhalde resim çekilirken bizimkiler pusetin üzerine koymuşlar, bir Milliyet gazetesi duruyor.

Resmi isteyene gösterebilirim.

Benim Milliyet ve Hürriyet gazetelerine kökensel bir karşıtlığım yok ve olamaz da.

Ama, bir haftadır bu iki köklü gazetenin manşet haberlerinde ve köşe yazılarında Silopi’deki faciaya ilişkin bir işaret görememek beni kızdırmıyor ama çok üzüyor.

Bu tür bir tavır marjinal gazeteler için anlaşılabilir bir tavırdır, Cumhuriyet gazetesinin Silopi kuyularını işlememesini anlıyorum, yadırgamıyorum.

Vakit gazetesi de Tübitak’da yaşanan Darwin ayıbını muhtemelen sahifelerine taşımıyordur.

Ama bu iki gazete, tabiri mazur görsünler, marjinal gazetelerdir ve beni ilgilendirmezler.

Doğrudur, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinin de beni çok ilgilendirmesi şart değildir, okumayabilirim, ama bu tavrın, Silopi’yi görmeme, Malatya katliamının azmettirme meselesinin nerelere uzandığını duymama refleksi kendini merkezde tanımlayan gazeteler için kabul edilebilir tavırlar değildir.

Bu konuya daha önce de girdim ama tekrarlamakta büyük fayda var: Merkez medya iddiası mutlaka ama mutlaka hem Tübitak’ın ayıbını hem de Silopi korkunçluğunu, Malatya azmettiricilerinin nerelere uzandığını birlikte görmek demektir.

Cuma gecesi Kanal 7 ekranlarında İskele Sancak programında Nuray Mert, demokrasinin kişilerin kendi hassasiyetlerini öne çıkarması demek olduğunu, başkasının hassasiyetine en az kendi hassasiyeti kadar önem göstermesi demek olmadığını, bu karmaşık denge ve ilişkilerden de demokrasinin çıkacağını söylüyordu ve kanımca doğru söylüyordu.

Türbanlı kızların alkollü içecek yasağına karşı çıkmasının çok hoş olabileceğini ama böyle bir şeyin beklenmemesini, ya da en azından demokrasinin bu olmadığını söylüyordu.

Tek tek bireyler için Mert’in söylediği doğru; hatta marjinal gazeteler için de doğru.

Ama merkez medya hem üniversiteli kızların türban yasağına hem de bazı belediyelerde kamusal alanlarda alkollü içki yasağına birlikte karşı çıkmak zorunda.

Hem Tübitak’ı ayıplamak hem de Silopi’ye feryat etmek merkez medya için şart olduğu gibi.

Bu arada şunu da söylemek lazım: Evrim teorisinin bilim felsefesindeki yeri başka konu, Tübitak’ın ayıbı başka konu.