Dinleyene kâinat çok şeyler söylüyor… Yeter ki, eğilip kulak verelim!
Denizlerin dalgalarının sahilleri dövmesi bir dövüş değil, müthiş bir okşamadır. O sesin içindeki manayı duymak insanı adeta dünyadan koparıyor.
Sahil boyu uzanan ağaçlardaki hava ile yapılan gece ve gündüz alışverişlerine dalmak kâinat orkestrasının ritmine birazcık girmektir.
O çamların ve bitkilerin dallarındaki kuşçukların kendi aralarındaki cıvıldaşmalarını bir anlayabilsek, neler söylemiyorlar ki…
Sahil boyu havada hızlı bir faaliyet içinde olan martılar, adeta çok acele işleri varmış gibi birbirleriyle konuşuyorlar.
O anda çıkan tatlı bir rüzgârın ciğerlerimizi havalandırması yok mu, insanı dersten sıkılmış öğrencinin teneffüse çıkması gibi bir havaya sokuyor.
Denizin derinliklerine gözüm kayıyor… Öteye beriye koşuşan ve bir porsiyonluk yiyecekler gibi hazırlanmış balıklar, bizlere adeta “buyurun, bizleri yiyiniz” mesajını gönderiyor.
Başımı kaldırıp ufka bakıyorum. Birkaç haftadır yağmayan yağmurun müjdesini veriyor ve yeryüzünü bin bir çeşit meyve ve sebze ile süslemek için koşarak “geliyorum” diyor.
Bir de dağın yamacına gözüm ilişiyor. Her yıl hatta her ay değişen halı desenleriyle yeryüzünü süsleyenin kim olduğuna aklım kayıyor.
Bir an bakışımı genişletiyor, dünyayı kuşbakışı seyre dalıyorum.
Boşlukta o mükemmel dünya topunu fırıldak gibi döndüren bu orkestra şefi acaba kim? Sorusu aklıma takılıyor.
Biraz daha yükseliyorum. Güneş sisteminin muntazam hareketlerini, hatta milyarlarca, trilyonlarca dünyaların aralarında seyahat edebiliyorum. Engel yok, çünkü onlar ve oralar benim için süslenip düzenlenmiş, “Bak” diyor orkestra şefi, bir kusur görebilecek misin? Yazılı kâinat olan Kur’an ile bana mesaj yolluyor.
Zihnim tekrar dönüp hava zerrelerinin içine dalıyor. Gökyüzündeki katrelerle hava zerrelerinin aynı kanuna tabi tutulduğunu ve aynı yerden emir aldıklarını gözlemliyorum.
Benim başım döndü! Hayal gücü daha kuvvetli olan, bu heyecan verici seyahate devam edebilir. Hem de sayfam da bitti doğrusu!
Bu tür tefekkür ibadetini her zaman, her ortamda yapabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü her şey bir ibret tablosu…
Sonuçta her şeyin “BİR” e dayandığını, emirlerini “BİR” yerden aldıklarını neden sonra anlıyoruz. İşte bütün mesele O orkestra şefine iman ve itimattır.
İşte O “BİR” e dayanan, O “BİR” den emir alan, O “BİR” i dinleyen, O “BİR” e güvenen için bu yolculukta korku, endişe, ümitsizlik, stres olur mu? Tabii ki olmaz, çünkü O’nun memleketinde geziyor, O’nun memleketinden faydalanıyor, O’nun hazırladığı yemek ve rızıkları yiyoruz.
Bu mükemmel orkestrayı dinlemeyi ve anlamayı ve O’nun namına vermeyi ve almayı Cenab-ı Hak hepimize nasip etsin!