İşsizlik rekoru, ben dahil pek çoğumuza "iş fırsatı" doğurdu. Kendimden başlarsak; benim "işsizlik" üzerinden "iş" fırsatım, bu yazının konusu oldu. Muhalefete, tam da seçim öncesinde toplumsal gerilimi tırmandırma imkânı oluştu.
TÜİK'e, 3 aydır üzerinde çalıştığı rakamların "tonu ile kilosunu karıştırmadan" istatistiğe dönüştürme liyakati düştü.
Sendikalar, bu "iş"e en çok sevinenimizdi. İşsizleri "iş tanımları" dışında tutmalarına rağmen, en büyük feryat, onlardan geldi; "işsizlik felakete dönüşüyor."
Bu "işsizlikten" kendine "iş" çıkaranlar kervanında unuttuklarım bağışlasın ama üzerinden kendimize "iş" edindiğimiz "işsizler", şimdiki tablonun sessiz yığınları olarak, çoktan bir kenara atıldılar bile.
Oyun dışı kalanın derhal sistemden çıkarıldığı, oyunda kalanların kendi çıkarları doğrultusunda işsizleri "konu mankeni" haline getirdiği bu çirkin tablo ortaya çıkıyor.
Öyle bir maskaralık ki; çoğumuzu, "bir mum yakmak yerine karanlığa küfretme" histerisine taşıyor.
Önce somut verilere bakalım; "İşsiz sayısı aralık döneminde 838 bin kişi artarak 3 milyon 274 bin kişiye çıkmış. İşsizlik oranı da geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 10.6'dan yüzde 13.6'ya yükselmiş. Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 20.6'dan yüzde 25.7'ye zıplamış."
Ve bunun alt detayında pek çok analiz...
Sabah'ın bu sayfalarında bu veriler, bütün detaylarıyla yer aldı zaten.
Küresel kriz, ekonomik durgunluğu dalga dalga bütün dünyaya taşırken her ülkede, "farklı oranda olsa bile" işsizliği tetiklediğini biliyoruz.
Teğet geçeninde rekor buysa, delip geçenlerin hali, daha da şaşırtıcı olabiliyor. Mesela İngiltere'de her boş iş için ortalama 10 başvuru yapıldığı "umutsuzluk seviyelerine" varılabiliyor.
Çin'de bile durgunluğun yalnızca üretim ayağında değil, tüketim ve istihdam ayağında dahi "bıçağı kemiğe dayatan" etkileri yaşanabiliyor. Benim anlamadığım, işsizleri, "rekor rakamların ilan edildiğinde" gündeme getirip, ertesi gün unutmamızdır.
Şimdi bütün medya, meydanlar, "işsizlik rekoru" haberleriyle çalkalanacak.
Bir sonraki hafta, rakamları da işsizleri de unutuvereceğiz.
Ancak işsizler asla unutmayacak.
Zira henüz işi olanların gündeminden "işsizlik" düştü diye, bu insanlarımızın "işsizlik halleri" ortadan kalkmayacak.
Ta ki yeni bir iş bulana kadar, ekonomi yeni bir iş alanı doğurana kadar, "ücret veya maaş alamama" halleri devam edecek.
Karanlığa küfretmekle işsizliği çözemeyeceğimize göre, bu "rekor işsizlik" rakamları, çözüme giden yolda bizleri tetiklese ve "çözüme giden yolları" tartışsak daha iyi olmaz mı? Belli ki ekonomik kriz, küresel durgunluk sürdükçe işsizlerin sayısı yeni rekorlara koşacak.
Peki, bu sürede işsizleri yok mu sayacağız?
İşsizliğin niteliğine odaklanıp, "bu insanlara yeniden iş bulmak için neler yapmamız gerektiğini" tartışmanın zamanı gelmedi mi? İşsizlere bir şekilde ödeme yapmanın yollarını arayıp, bu insanlarımızın mağduriyetini gidermek için formül düşünmeyecek miyiz?
Mesela sendikalar, bu rekor işsizliği "kendi seslerini yükseltme gerekçesi" olarak kullanmak yerine, çözüme dair bir adım atamazlar mı?
Bir yandan rekor işsizlik öte yandan "nitelikli işgücü" için çırpınan binlerce işletme. Bu çelişkinin düğümü, "nitelik kazandırma" eğitimlerinden ve "meslek edinme kurslarından" geçiyor.
Sendikalar ellerindeki 12 milyar doları, niteliksiz işsizlerimize nitelik kazandırmak için kullanamazlar mı?
Zaten işçilerden kesilen dayanışma aidatlarıyla oluşturdukları fonları, işsizleri dönüştürmek için kullanmaları gerekmez mi?
1 milyon 200 bin işletmenin patronu TOBB, "her işletme fazladan 1 işçi alsın" sözünü hatırlayıp tutamaz mı?
İşsizlik hiç bu kadar tırmanmamıştı.
Rekorsa rekor kırıldı işte.
İşsizlik karanlığına küfretmek yerine bir mum yakmak adına şimdi değilse ne zaman, biz değilsek kim harekete geçecek dersiniz? İşsizler üzerinden kendine iş yaratanların dikkatine sunulur.