Sizi kim yönetsin?
Ben sizi kimin yöneteceğini biliyorum: Olduğunuz gibi idare olunacaksınız.
Sana, bana, ötekilere gönderilen “vahiy”de mealen böyle yazıyor.
Aslında Üstün Dökmen’in açıklamaları bu açıdan çok önemli. “Ölümlerden ölüm beğenmek” istemiyorsanız, bu kirli kumpastan yakamızı kurtarmamız gerekiyor. Ben AK Partilileri uyarayım derken AK Parti içindeki “FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’lilerin gazabı”na uğradım. Müştekilerin hepsi AKP’li değildi ama, onlar da içlerindeki “FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’lilerin oyunu”na geldi herhalde.
Aslında AK Parti içindeki AKP’lilerle, CHP’nin içindeki “Beyaz Türkler, beyaz solcular” benim açımdan çok da farklı değiller.
Hadi beni yalanlayın, “bizim içimizde Şeytanın dostlarına yer yok” deyin! O Şeytan her insanın nefsinde kendine bir yer bulmuştur. O Şeytan Hz. İbrahim’den, Hz. Haacer’den, Hz. İsmail’den vazgeçmedi ki, bizlerden vazgeçsin. Bunları İstanbul sözleşmesinde, Lanzarotte de, 5G’de, pandemi sürecinde, iklim politikaları konusunda bir araya getiren güç neydi.
Şeytanın dindar, milliyetçi, liberal, sağcı, solcu, sosyalist, komünist, globalist Alevi-Sünni kılıklı her çevreden dostları var.
Basında, akademi dünyasında, siyaset, bürokrasi, yargı, sanat, sivil toplum, ordu, istihbarat, media, mafia her çevrede dostları var. Şeytanın hileleri büyük ölçüde bellidir.
Herkesi birbirine düşürür, güçlüler eli ile zayıfları ezer, sonra güçlüleri birbirine düşürür, ölen ölür, kalan sağlar onundur. Geriye kalanları barıştırır ya da aralarında bir denge kurar. Hepsinin içinde kendi adamları vardır. Kendine karşı olanları bunlar eli ile cezalandırma yoluna gider, öte yandan sorun çıkaranları, söz dinlemeyenleri de, diğer dostlarının eli ile cezalandırma yoluna gider.
İnsan kendi nefsini de sürekli kontrol etmesi gerek. Yoksa bunlara küfredenler bile yarın ayağı kayar, başka bir oyunun parçası olabilir. Bu tür oyunlarda kişi aşkının, ihtirasının ve öfkesinin kurbanı olabilir. Zaaflarını kontrol edemeyenlerin bir açığını bulur şeytan. Aklınıza, ilminize, kanaat önderinizin nefesine ve onun ruhaniyetine güvenmeyin. Ve unutmayın, “cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.”
Eğer bir toplumda birilerinin hırsız, katil dedikleri, öbür tarafta kahraman olarak alkışlanıyorsa ve herkes kendi günahkarını savunuyor, karışısındakilerin hakkındaki iddiaları araştırmadan kabul ediyor ve kendi yandaşları hakkında karşı taraftakilerin iddialarını araştırmadan reddediyor ise vay onların haline!
Bir kişi, suçlu ve günahkar da olabilir. İddiası gerçekse o iddiayı görmezden gelmek suça iştiraktir. Allah öyle buyurdu: “Bir kavme olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin”.
Hani adil şahidler olacaktık! Hani adalet mülkün temeliydi. İsterseniz bir de En’am 129, Rad 11 ve Enfal 53’e bir bakın!
Orwel, “Rüşvetçi politikacıları, düzenbazları, hırsızları ve hainleri seçen halk kurban değil, suç ortağıdır” der. Her darbe sonrası yapılan vurgunlar yapanın yanına kâr kaldı. Hemen her iktidar döneminde hazine de, kamu kaynakları da, vatandaşlar da soyuldu. Enflasyon, devalüasyon da faiz gibi bir soygun aletidir. Bunların üstü hep örtüldü.
İş Bankası ile ilgili iddialar soruşturulabiliyor mu? Mumcu’ya atfedilen bir söz var, “bu memlekette banka soyarken kar maskesi, ülke soyarken Atatürk maskesi takarlar”.
Her darbe Atatürk adına yapıldı hep. En büyük soygun, zulüm darbe dönemlerinde oldu.
Birtakım kişiler ve topluluklar, gayeye giden her yolu meşru görürler. Herkesi ve her şeyi kullanırlar. Ne yazık ki insanların pek çoğu da bu kirli oyunu yutar. Soğuk savaş döneminin en keskin hilesi buydu.
Ne yazık ki insanlar akletmiyorlar, sorgulamıyorlar, düşünmüyorlar. Kafalar kirada ve papağan gibi ezberlerini tekrarlıyorlar. Pandemi sürecinde de bunu görmedik mi!
Toplum olarak “haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşıyız” diyemiyoruz!
Bakın haksızlık yapan babanız da olsa, haklı taraf düşmanınız da olsa, düşmanınızın hakkını babanızdan alıp düşmanınıza vermek için çabalamayacaksanız, Müslümanlık iddianız havada kalır.
“Babama mı, güveneceğim, inanacağım, düşmanımın sözlerine mi” diyemezsiniz, araştıracak Hakka razı olacaksınız.
Değilse siz de zalimlerden olursunuz. Zulüm için ille birine işkence etmeniz gerekmez. Adaletin yokluğu zulüm için yeterlidir!. Bu anlamda mesela, “Karanlık aydınlığın yokluğudur”. “Hak gelince batıl zail olur”! Olmalı. Olmazsa orada boşluk oluşmaz, başka bir şey olur. Şeytan o boşluğu doldurur.
Bakın adalet herkese lazım. Adalet günümüzde çok fazla örselendi. Adalet yoksa zulüm vardır. Zulm ile abad olunmaz. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste denmiştir. Ortada pandemi süreci ile o kadar çok iddia var ki, ne iddia sahipleri yargılanıyor, ne de iddianın muhatapları. Soruşturulmuyor bile.
Hiçbir kazanım, adalet konusunda kaybettiklerimizin boşluğunu dolduramaz.
Bu kural sadece siyasette, partide, bürokraside değil, oda, vakıf, dernek, şirket, kooperatif, sendika, her yerde geçerli.
Maalesef hepsinde birden sınıfta kalıyoruz. Dünyamızı ve ahiretimizi yakan bu cehennemden ilk kurtarılması gereken adalettir.
Unutmayın, layık olduğunuz gibi idare olacaksınız.. Biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Biz “Allah’ın ipi”ni bırakırsak, Allah da “bizim ipimiz”i bırakır.
Selâm ve dua ile.