Bilmem, hiç dikkat ettiniz mi; “PKK’nın 2 numaralı ismi Murat Karayılan”la ilgili haberler, “medya”mızı üçe böldü... Bir taraf; “Karayılan’ın yakalanması”ndan duyduğu hoşnutsuzluğu, üstü kapalı bir şekilde hissettirmeye çalıştı... Bir taraf ise; bu işin, “İran tarafından başarılmış olması”ndan rahatsız oldu...
Bir başka taraf ise; “Karayılan’ın yakalanmadığı” haberlerinden hareketle, İran’la ilgili duygularını açığa çıkardı: “Yine bir Acem palavrası mı?”
“İnsan”lar ve elbette onların çıkardığı “gazete”ler, tam da böyle “kritik durum”larda belli ederler renklerini!..
“Yol ayrımı”na gelindiğinde, herkes “kendi safı”na geçer ve olayları “kendi ideolojisi” paralelinde yorumlamaya başlar!..
Haa, “gerçek” ne olur?..
“Gerçek” kimin umurunda?..
Önemli olan; bir olayın; “karşı tarafın başarısı” gibi “gösterilmemesi!”
Çünkü o zaman;
“Kendi tarafı zayıflar!”
MEDYADA KARAYILAN SÜRECİ!
Murat Karayılan olayı da böyle oldu. Önce, Cumartesi günü “TRT Haber kanalı”ndan, sonra da Pazar günü Anadolu Ajansı’ndan, “iddia” şeklinde geçen haberlerde; Kandil’de 15 Temmuz’dan bu yana “operasyon” yapan İran’ın; “PKK’nın 2 numaralı ismi”ni yakaladığı ve tutukladığı bildirildi... Kaynak; İran’ın Fars Haber Ajansı idi!..
Cumartesi TRT’nin, Pazar günü saat 12.15’te de İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Politika Danışmanı Alaaddin Burucerdi’nin ağzından AA’nın verdiği haberler, Türkiye’de büyük yankıya yol açtı!..
Burucerdi diyordu ki;
“Haber doğrudur... PKK’nın 2 numaralı ismi yakalanarak tutuklanmıştır... İstihbarat güçlerimiz çok önemli bir iş başarmıştır... Devrim Muhafızlarımız’dan beklenen de budur!”
Bu “flaş” açıklama üzerine Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’yi aradı ve ondan; “Elimizde böyle bir bilgi yok” cevabını aldı.
Burucerdi de, sözlerini düzeltti:
“Karayılan’ın yakalandığını söylemedim, PKK’nın 2 numarasının yakalandığını açıkladım!”
Bunun üzerine AA, ilk haberini servisten kaldırdı ve Pazar günü saat 14.28’de “Burucerdi’nin yeni açıklaması”nı servise koydu.
Bu açıklamadan sonra, ortalık; kimine göre “yatıştı”, kimine göre “hepten karıştı!”
Yakalanan Murat Karayılan mı, yoksa PJAK’ın önemli isimlerinden “Maku” bölgesinin komutanı olan Murat Saçaklı mı?.. Çünkü, Murat Saçaklı da, “İran’ın hedefleri”nden biri!..
İran ve Türkiye cephesinde bunlar olurken, Kandil ve Roj TV cephesinde de “büyük bir telâş” yaşanıyordu.
Kandil’le ilgili yayınlar yapan Fırat Haber Ajansı, anında “açıklama” yaptı:
“Karayılan’ın yakalandığına dair demeçler ve haberler tamamen yalandır!”
NİYE GÖRÜNTÜ YOK?
Roj TV ise, “Karayılan’la yapılmış bir röportaj”ın akşam haberlerinde yayınlanacağını duyurdu.
Roj TV, gazeteci Halit Ermiş’in Karayılan’la yaptığı röportajı gerçekten yayınladı... Ama o röportajda, Karayılan; “Kürt mücadelesinde gelinen süreci” anlattı ama “yakalanma” konusunda, ağzından tek lâf çıkmadı.
Halit Ermiş, röportaj yayınlanırken Roj TV’ye telefonla bağlandı ve dedi ki;
“Karayılan’ın yakalandığına dair açıklamalar yapılıp, ajanslar bu haberi geçerken ben Murat Karayılan’ın yanındaydım, onunla röportaj yapıyordum... Bu da, o röportajdır!”
Halit Ermiş, bunu yapmakla, belki röportajına “inandırıcılık” kazandırmaya çalışıyordu ama, bu ne biçim “gazeteci” ve ne biçim “gazetecilik”ti ki; “ortalığı kasıp kavuran bir iddia” konusunda tek soru sormuyor ve onun ağzından; “Yakalanmadım!.. İşte karşınızdayım” cevabı almıyordu!..
Bu röportaj; güya Bin Laden’in ağzından verilen “düzmece” mesajlara benziyordu!
İşte bu “röportaj”dan sonradır ki, kafalar bir defa karıştı ve şu sorular sorulmaya başlandı;
“İran, Murat Karayılan’ı gerçekten yakalamış olabilir!.. Acaba, onu Türkiye ile bir pazarlık unsuru olarak mı kullanacak?”
Hemen “analiz”ler başladı:
“1954’te Birecik’te doğan, 1979’da PKK’ya katılan, kod adı Cemal olan Murat Karayılan eğer yakalandı ise; bir süredir kendi içinde çatlak yaşayan PKK’da, gruplaşma ve çatışma kaçınılmaz olur!..
Dünyanın; kravatlı terörist olarak tanıdığı Karayılan, örgütte; tesbihin imamesi gibi, militanları bir arada tutuyor ve denge politikaları yürütüyordu... Öcalan’ın isteği doğrultusunda, yıllardır Yürütme Konseyi Başkanlığı yapıyordu... Karayılan’ın devredışı kalması halinde, örgüt tek merkezden değil, çok merkez tarafından yönetilir ve her grup, kendi başına buyruk eylemler yapabilir!”
KARAYILAN’IN SON AÇIKLAMASI
“Tam aksi görüşte” olanlar da vardı... Onlar, her şeyden önce; “Karayılan’ın önceki açıklamaları”na dayanarak, onun yakalandığı ihtimaline inanmadıklarını açıklıyorlardı.
Onlara göre, Karayılan, daha “bir hafta önce” yaptığı açıklamada diyordu ki;
“Eğer İran, saldırılarını tekrar başlatmazsa tarafımızdan bir saldırı olmayacak. Kandil bölgesinde artık sınır üzerinde PJAK olmayacaktır. Bu İran’ı yeni bir saldırıya tahrik etmemek için tek taraflı alınmış bir tedbirdir ve umarım İran tarafından da dikkate alınacaktır.”
“Analiz”cilere göre; Karayılan’ın yaptığı bu açıklamadan sonra, İran, PKK’ya karşı 15 Temmuz’da başlattığı operasyonlara zaten son vermişti... Dolayısıyla, “Karayılan’ın yakalandığı haberleri doğru olamaz”dı!..
İRAN BAŞARMAMALI, ÇÜNKÜ!
Gördüğünüz gibi;
Kafalar, hayli karışık!..
Bir tarafta, “Karayılan’ın yakalandığına inanmak isteyenler” ama bunun İran tarafından başarıldığını hazmedemeyenler, bir tarafta da; Karayılan yakalansa bile, bunu “Türkiye ile pazarlık” için kullanacağını söyleyenler var!..
İran’ın bu işi başarmış olmasını hazmedemiyorlar çünkü o zaman; “30 yıldır terörle mücadele” eden TSK’ya sorular sorulacak;
“Siz 30 yıldır başaramadınız ama İran 30 günde yakaladı adamı!”
Böyle bir soru, “TSK’nın itibarına toz kondurmak” istemeyen “apoletli gazetecileri” elbette rahatsız eder!.. Çünkü o zaman, TSK içindeki “Ergenekon yapılanması” ciddi şekilde sorgulanır ve “Ergenekon operasyonları”na haklılık kazandırır!..
Bu da, işlerine gelmez!..
Karayılan eğer “yakalandı” ise, İran’ın; bunu “Türkiye ile pazarlık konusu” yapacağını söyleyenlerin argümanı ise şuydu:
“İran, Türkiye’nin Suriye ile ilgili izlediği politikadan hayli rahatsız... Türkiye; Esad’ı devredışı bırakarak İran’ı yalnızlaştırmak istiyor... Bir ABD plânı olan bu stratejide Türkiye’nin rol alması, İran’ı hayli rahatsız ediyor!..
Dolayısıyla, İran, PKK’nın 2 numaralı ismini yakaladığını açıklayarak, PKK üzerinden Türkiye’ye bir mesaj vermek istiyor olabilir!”
Doğru olabilir... Çünkü hiçbir olay, “tek boyutlu” değildir... Dolayısıyla, İran’ın da, Türkiye’ye karşı “PKK kartı”nı kullanmak istediği düşünülebilir!..
Ancak, şu da unutulmamalıdır:
İran’la ilgili BM’deki “oylama”da; hem de ABD’ye rağmen “ret” oyu kullanan ülke “Türkiye” idi.
Öyle sanıyorum ki;
İran, bu “oylama”yı unutur da, Türkiye ile papaz olursa, yine “yalnız başına” kalacağını bilir!..
Ve bence;
Murat Karayılan, eğer “yakalandı” ise, İran bunu “Türkiye ile pazarlık” konusu yapmaz!.. Tam aksine; Türkiye’nin “Apo’yu beslediği” gibi “beslemek” yerine ya “idam” eder, ya da Türkiye’ye “teslim” eder!..
Şu anda, ne yazarsak yazalım; yazdıklarımızın hepsi, “doğmamış çocuğa don biçmek”ten öte bir anlam taşımaz!..
Gerçeği öğrenmenin iki yolu var:
Ya İran, “Karayılan’ın yakalandığı” iddiasını, “görüntü”lerini yayınlayarak ispatlayacak ya da Roj TV, yakalanmadığına dair “Kandil görüntüleri”ni yayınlayıp, Karayılan’ın kendi ağzından; “Yakalanmadım, buradayım” dedirtecek!..
Bunun başka yolu yok!..
Aksi halde; “yakalandı-yakalanmadı” tartışmaları, bir “yılan hikâyesi”ne döner ve uzayıp gider!..
ERDOĞAN BOŞ KONUŞMAZ!
Ancak ben dikkatinizi, “yakalandı-yakalanmadı” tartışmalarının zirveye ulaştığı 14 Ağustos akşamına çekmek istiyorum.
Dün de yazdığım gibi;
14 Ağustos, “AK Parti’nin 10. Kuruluş Yıldönümü”ydü ve bu münasebetle verilen “iftar yemeği”nde konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan, belki bugüne kadar yapmadığı “sertlik”te ve “netlik”te bir ifade kullanıp, diyordu ki;
“Bıçak kemiğe dayanmıştır!.. Kan dökerek teslim olacağımızı bekleyenler boşuna beklemesin... Bunun faturası çok ağır olacaktır!..
Mübarek Ramazan ayı dolayısıyla sabrediyoruz... Ramazan’dan sonra, barışın miladı çok farklı olacaktır!”
İşte bu konuşma; “zamanlaması” yani “yapıldığı gün” itibarıyla son derece önemli ve anlamlı geldi bana!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Karayılan tartışmaları”ndan “habersiz” olduğu düşünülemez... “Bir şeylerin olduğu veya olacağı” yönünde, elinde kuvvetli “bilgi”ler olmalı ki; Erdoğan bu kadar “net”, bu kadar “kararlı” ve “sert” konuştu!..
Benim tanıdığım Erdoğan;
Kesinlikle “boş” konuşmaz!..
Hele de bu kadar “sert” ve bu kadar “kararlı” konuşmuşsa, mutlaka vardır bir bildiği!..
“Ne düşündüğünü ve ne bildiğini” ise, herhalde “Bayram’dan sonra” öğreneceğiz!.. Bu, bir “geniş çaplı askerî bir operasyon” mu olur, yoksa “nokta operasyon” veya “daha başka bir şey mi” olur, Bayram’dan sonra göreceğiz!..
Bu arada; “Yargı”nın da devreye girip “tutuklama”ların başladığını duyarsanız hiç şaşırmayın!..
Şahsen ben; İranlı Alaaddin Burucerdi’nin de “yalan” söylediğine inanmıyorum... Yaptığı açıklamanın, bir “Acem yalanı” olduğunu da düşünmüyorum!.. Çünkü bu; hem “büyük bir risk”, hem de “skandal”dır ki, İran’ın itibarını “beş paralık” eder!..
Öyle inanıyorum ki;
“Bir şeyler” oldu!..
Ramazan’dan sonra ise;
“Daha başka şeyler” de olacak!..
Hele, Ramazan’ı bir uğurlayalım!..
==============
En iyi yumruğun bu mu?
Bir zamanlar, bir yerlerde okumuştum ama, nerede okuduğumu şu anda hatırlayamadım... Söz konusu yazıda; “Western filmleri”nden bir sahne “tasvir” ediliyordu...
Western filmlerinde, mutlaka bir “meyhane kavgası” olur diyordu yazar; dayak yiyenler, yediği yumruğun şiddetiyle camdan dışarı fırlayıp atların bağlı olduğu su yalağının üstüne düşerler vs...
Kavga ise genellikle şöyle başlar:
Sığır çobanlarından biri ötekine sıkı bir yumruk çakar, öteki, gülümseyerek elinin tersiyle kanayan dudağını şöyle bir siler ve rakibine der ki;
“En iyi yumruğun bu mu kovboy, bir daha dene istersen!”
PKK’sından KCK’sına, DTK’sından BDP’sine kadar bütün “Kürt ağaları”; bütün ömürlerini “tehdit” ve “cinayet”lerle geçirdiler...
Kan döktüler, bomba attılar, pusu kurup mayın patlattılar!..
Yani, bütün yapacaklarını yaptılar!..
Western filmlerinde olduğu gibi; “sıkı bir yumruk” atıp, dudakları patlattılar!..
Başbakan Tayyip Erdoğan da şu anda diyor ki;
“En iyi yumruğun bu mu kovboy?.. Bir daha dene istersen!”
Bu defa, yumruğu yiyen “teröristler ve onların işbirlikçileri” olacak!.. Malûm, “başkasının yumruğunu” yemeyen, kendi yumruğunu “balyoz” sanırmış!..
PKK ve destekçileri azıcık sabretsin; yumruk geliyor!..