Hani, hep mermeri delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir deriz ya; işte bu süreklilik sadece mermeri değil, insanı da deler... Malûm; Bir adama 40 gün deli dersen, adam delirir ve dama çıkar deriz... Bunun tersi de mümkün... Bir adama 40 gün süreyle aydın ve uzman dersen, bir de bakmışsın adam kendini uzman sanmaya başlamış!.. Eee, delinin dama çıktığı bir ortamda, uzmanın da bir yere çıkması gerekir, değil mi?.. O da çıkar!.. Deli dama çıkar, uzman da beyaz cama!.. Yani televizyon ekranına!..
Demek ki, neymiş?.. Mermeri eriten de, insanı delirten de süreklilikmiş!..
İşte bu kelime, yani süreklilik kelimesi; kartel medyasının sürdürdüğü psikolojik savaşın anahtar kelimelerinden biridir!..
SAHTE HAHAM!.. HASTA ADAM!
Geçenlerde de yazdım... Bir kişi veya bir olay konusunda aklama veya boklama kampanyası yürüten kartel, gerilla gibi vur-kaç taktiği uygulamaz!.. Ya, ne yapar?.. Olayı veya kişiyi sürekli gündeme getirir!.
Meselâ Ergenekon ve Tuncay Güney... Olayın da, adamın da boklanması gerekiyor ya, neler yapıyorlar görüyorsunuz... Ergenekon Terör Örgütü olayını sulandırmak ve bulandırmak için bin dereden su getiriyorlar!..
Tuncay Güneyin iddiaları, birilerinin bir yerlerini acıtmış olmalı ki, adamın adını Sahte Haham koydular!.. Sahte Haham aşağı, Sahte Haham yukarı!..
Adamın adı Sahte Haham kaldı!..
Boklama konusunda sürekli yayınlar yapan kartel medyası, aynı metodu aklama konusunda da kullanıyor!..
Hatırlarsınız... Ergenekon Terör Örgütünün kurucularından olmakla suçlanan Cumhuriyetin sahibi İlhan Selçuk gözaltına alındığında Bremen Mızıkacıları gibi hep bir ağızdan bağırmaya başlamışlardı;
83 yaşında, hasta ve yaşlı bir adam olan İlhan Selçuk!..
Bu ifadeyi sürekli tekrarlaya tekrarlaya yargı üzerinde nasıl bir mahalle baskısı oluşturduklarını ve en sonunda İlhan Selçuku tutuksuz yargılanmak üzere nasıl serbest bıraktırdıklarını biliyorsunuz!..
KIVRIKOĞLUNUN BAŞBUĞU ZİYARETİ!
Dün, dikkat ettim... Aynı aklama taktiğini Genelkurmay eski Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlunun ziyareti konusunda da kullandılar!..
Kıvrıkoğlu, malûm... Ergenekon Terör Örgütünün üyesi ve yöneticisi olduğu suçlamasıyla tutuklu bulunan Doğu Perinçek, Kıvrıkoğlu için, Örgütün 1 numarasıdır diyordu, Ergenekonun 1 numarası İsmail Hakkı Karadayı değil, Hüseyin Kıvrıkoğludur!
İşte bu 1 Numara suçlamasına maruz kalan Kıvrıkoğlu, önceki gün Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğu ziyaret etti!..
Tam da 1 Numara suçlamalarının yapıldığı bir ortamda, Kıvrıkoğlunun Başbuğu ziyaret etmesi, elbette kafaları karıştırdı, soru işaretlerine yol açtı!..
Acaba ne görüştüler?
Bu ziyaretin Ergenekonla bir ilgisi var mıydı, yoksa bir nezaket ziyareti miydi?..
Kartel medyası, hemen devreye girdi... Ankaradan gazeteciler ayarlandı ve onlara görüşmenin içeriği konusunda çanak sorular soruldu!..
Gazeteciden istenen cevap belliydi!.. Eh, gazeteci de, ne demesi gerektiğini çok iyi biliyordu!..
Hemen söze girdi...
Bu ziyaret dedi; Bir nezaket ziyaretidir!.. Son günlerdeki Ergenekon operasyonları ve tutuklamalarla bir ilgisi yoktur!.. Çünkü bu ziyaret, önceden planlanmıştır!.. Kaldı ki; Emekli Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu, sadece Org. İlker Başbuğu değil, daha önce de kuvvet komutanlarını ziyaret etmiştir!..
Demek oluyor ki; bu ziyarete özel bir anlam yüklenemez!.. Çünkü bu ziyaret; randevusu önceden alınmış bir nezaket ziyaretidir!
YA, GÜLÜN VERDİĞİ YEMEK?
Bu aklama ifadelerini duyunca, Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün verdiği yemek geliverdi aklıma... Malûm, Abdullah Gül de, Yasama, Yürütme ve Yargı başkanlarına bir yemek vermişti!..
Hem de, bir yanlış anlaşılma olmasın diye önceden açıklama yapılmıştı... Denilmişti ki; Yemeğin plânlaması Aralık ayında yapılmış, davetiyeler de Ocak ayı başında gönderilmiştir!.
Bu açıklama yapılıyordu, çünkü;
yemek ile Ergenekona yönelik 10. Dalga operasyon arasında bağlantı kurmak isteyenler ve bu yemeğin yargıya baskı anlamına geldiğini söyleyenler vardı.
Oysa, ortada yargıya baskı filan yoktu!.. Ama, yapılan açıklamaya rağmen; kartel medyası, Gülün verdiği yemeğin yargıya baskı olduğu imajını yaymaya çalıştı!..
Haberler vererek!
Yorumlar yaparak!..
Demeçler alarak!..
Yani, sürekli bastırarak!..
Kısacası; Gülün yemeğini Ergenekonun içine çekebilmek, Kıvrıkoğlunun ziyaretini ise Ergenekonun dışında gösterebilmek için, canhıraş bir gayret sarfettiler!..
Hatta, Gülün yemeği için dediler ki; Yemeğin zamanlaması konusunda madem bu kadar kuşku var, yemek daha sonraki bir tarihe ertelenemez miydi?
Şimdi, aynı soruyu ben soruyorum:
Ergenekon Terör Örgütüne yönelik operasyonların hız kazandığı!.. Toprak altından bombaların ve silahların, çöp bidonlarından mermilerin fışkırdığı!.. Ergenekonun 1 Numarası kim; Kıvrıkoğlu mu sorularına cevap arandığı bir zamanda Kıvrıkoğlu, niye Org. İlker Başbuğu ziyaret etti?.. Bu ziyaret, daha ileri bir tarihe ertelenemez miydi?
Bu soruyu soruyorum ki; kartelin mantık çarpıklığı daha iyi anlaşılsın!..
Öyle ya;
Ziyaret için uygulanan mantık, pekalâ yemek için de uygulanabilir!.. Ama yemeği tu kaka gösterir, ziyarete de cici dersen, sen ancak kart-el olursun!!!
SAYGIN(!)LAR SUÇ İŞLEMEZ Mİ?
Yeri gelmişken, bir hususu daha dikkatinize sunmak istiyorum... İlhan Selçuk için; tekrar tekrar yaşlı ve hasta bir adam ifadesini kullanan kartel, yine malum ki; Ergenekon tutuklularının çoğu için, Onlar, toplumun saygın isimleri!.. Onlar aydın!.. Onlar ilerici!.. Onlar laik!.. gibi ifadeler kullandılar/kullanıyorlar!..
Böylece demek istiyorlar ki;
Bir suç örgütünün içinde olmak şöyle dursun, onlar suç bile işlemezler!.. Bırakın suç işlemeyi, karıncayı bile ezmezler!.. Çünkü onlar elittir, aydındır, saygındır, laiktir!
Mi acaba?..
Aydınlar, Elitler, Laikler ve Saygınlar, hiç suç işlemezler mi acaba?..
Böyle bir kural mı var?..
Ya da böyle bir kanun mu?..
Ne yani, bütün suçları cahiller ve baldırı çıplaklar mı işler?..
Sormanın tam sırası değil midir;
Güneydoğuda Sarı Levent olarak tanınan ve adı duyulduğunda hemen herkesin tir tir titrediği Levent Ersöz için saygın değil diyebilir misiniz?..
Ya da, intihar eden Emekli Albay Abdülkerim Kırca... Malûm, kendisi bir sürü faili meçhul cinayetle suçlanıyordu!.. Ama o da laikti, elitti!..
Ya, evinde ve sakladığı yerlerde 30u aşkın bomba ve mermiler bulunan Albay Mustafa Dönmeze ne diyeceğiz?..
O da saygındı, o da seçkindi!..
İTALYADA GLADİOCULAR DA SAYGINDI!!!
Demek oluyor ki;
Saygın olanlar, aydın olanlar suç işlemez diye bir kural yok!..
Saygın diye, laik diye kimse dokunulmaz değildir!..
Malûm, İtalyada, P-2 Mason Locasının da içinde yer aldığı Gladio örgütlenmesine yönelik Temiz Eller operasyonu esnasında da nice saygın(!) kişiye dokunulmuştu...
Hele hatırlayın...
Gladio soruşturmasının ardından İtalya, 1990lı yıllarda bir de Temiz Eller operasyonuna tanıklık etmişti..
Bu operasyon siyaset, bürokrasi, iş dünyası ve mafya arasındaki karanlık ve karmaşık ilişkileri gözler önüne sermesi bakımından önemliydi...
Temiz Eller operasyonunun savcısı Antonio Di Pietro, 7 bin 417 kişi hakkında suç duyurusunda bulunmuştu...
Bunlardan 4 bin 436sı için yasal işlem başlatmış, 463 parlamenterin dokunulmazlığının kaldırılması için girişimde bulunmuştu... 911 işadamı ve 2 bin 993 kamu görevlisini adalet önüne çıkarmıştı!.. Aralarında eski Başbakan Bettino Craxinin de bulunduğu 12 eski bakan veya parlamenter hakkında tutuklama kararı verilmiş, milyonlarca dolarlık rüşvet olayları ortaya çıkarılmıştı!..
Sonuçta;
6 yıl süren soruşturma sonunda 4 bin 300 terör eyleminin, bizzat kontrgerilla tarafından yapıldığı veya yönlendirildiği ortaya çıkarılmış, yine soruşturma sonunda; 30 general, bir eski başbakan, 4 bakan, istihbarat örgütü şefleri, çok sayıda gazeteci, medya patronları, işadamları, bankerler, 19 yüksek yargı mensubu ve 58 profesör toplam 622 kişi örgüt üyeliğinden mahkum olmuşlardı!..
Haa, hemen söyleyeyim;
Operasyonlar esnasında 139 gizli silah deposu da ortaya çıkarılmıştı, iyi mi?..
Peki, bugün Ergenekon mensuplarına denildiği gibi, o günlerde Gladio mensuplarına da saygın denilmiyor muydu?..
Saygındılar ama suçluydular!..
HAKİM VE SAVCILARA BASKI!
Ne ilginçtir ki;
Bugün Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara yönelik medya baskısının bir benzeri, Gladio ve Temiz Eller operasyonunu yürüten savcılara da yapılıyordu.
Söz, bir İtalyan gazetecide...
İtalya'da son 20 yılını ülkedeki gizli yapılanmalara, gizli servisler ile mafya arasındaki işbirliklerine ve faili meçhul cinayetleri araştırmaya veren gazeteci Philip Willan, Türkiye'de Gladyo benzeri bir yapılanmanın olmamasının şaşırtıcı olacağını söylüyor.
Ergenekon terör örgütü ile Gladyo'nun birbirine çok benzediklerine dikkat çeken Willan, Gladyo'nun geçmişiyle ilgili şu açıklamaları yapıyor: "Şu ana kadar Türkiye'de Ergenekon ile ilgili ortaya çıkan deliller ile İtalya'daki Gladyo arasında büyük benzerlikler olduğu görülüyor. Gladyo, 2. Dünya Savaşı döneminde Doğu Bloku'nun İtalya'yı işgal etmesi olayı sırasında silahlı direniş ve sabotaj için kurulmuş gizli bir örgüttü. Bu örgüt NATO tarafından özellikle Amerikalı ve İngiliz gizli servisi ve özel kuvvetleri kullanılarak kurulmuştu. Üye olarak ise özel olarak Komünizme karşı kişiler arasından seçiliyordu ve örgütün İtalya'nın birçok yerinde yer altında gizli silah ve patlayıcıları vardı."
Gladyo'nun 'Kaos Stratejisi'ni kullanarak ülkedeki bazı güçlerin demokratik yollarla iktidara gelmesini engellemeye çalıştığını dile getiren Willan, "O zamanlar Gladyo örgütü adına çalışan gizli servisler Ergenekon örgütünde olduğu gibi bütün enerjilerini ünlü politikacı, gazeteci ve iş adamlarına şantaj yapmak için kişisel bilgilerini toplamaya adamışlardı" diyor ve ekliyor: "İtalya'da bu olayı yürüten savcı ve hakimlere de büyük baskı yapılıyordu. Soğuk Savaş yılları sona erdikten sonra ancak o zaman savcılar bu olayın üzerine rahatça gidebildiler. İtalyan anayasası mahkemelere büyük özgürlük vermiştir. Ama onların bu yetkisi daima hakimlerin cesaretine bağlıdır. Toplumu korkutan Ergenekon ve Gladyo gibi gizli yapılanmaları gün yüzüne çıkarmak her zaman için ve her toplum için çok önemlidir. Hâlâ Ergenekon üzerine ortaya çıkarılması gereken çok şey olduğuna inanıyorum. İtalya'da da hâlâ geçmişe ilişkin ortaya çıkarılması gereken çok şey gizli kalmaya devam ediyor. Örneğin Aldo Moro'nun ölümü. Türkiye'de de buna benzer gizli yapılanmaların olduğuna inanıyorum."
Bu ifadeler de gösteriyor ki;
Katedilecek mesafe çoktur... Dahası; Ergenekon üyeleri ve onlara destek veren kartel medyası, yoğun bir direniş göstermektedir!..
Ama, şu da var:
Ne kadar direnirlerse dirensinler, ne kadar sulandırırlarsa sulandırsınlar, sonunda teslim olmaya mecburlar!..
Öyle ya;
Bulunan bu silahları, bombaları ve mermileri nerelerine sokacaklar?..
Hele de;
Taktikleri deşifre olduktan sonra!..
İşleri, eskisi kadar kolay değil!..
Çünkü meydan, artık boş değil!..
---------------
Yolunu bulamıyor!
Başbakan Tayyip Erdoğan; önceki gün Kılıçdaroğlunu İstanbulun bir yerine koysak, eline de bir adres versek, yolunu bulamaz dedi ya, Bay Kemal Kılıçdaroğlu; sanki Başbakanı haklı çıkarmak istercesine lâf üstüne lâf söylüyor, ama ne yazık ki, gaf üstüne gaf yapıyor!..
Malûm, Osmanlıdan beri Kâğıthane olan yerleşim birimini Kâğıttepe yapmıştı!..
En sonunda, bir semt olan Gültepeyi de ilçe yapmış, iyi mi?..
Ama, Kılıçdaroğlunda lâf çok; Biz yollarla değil, yolunu bulanlarla meşgulüz!.. Biz, yolunu bulanlardan değiliz demiş!..
İşte bu doğru!.. İçinde Bay Kemal Kılıçdaroğlunun da bulunduğu CHPliler, 1994ten beri, gerçekten de yollarını bulamaz oldu!.. Eee, ne yapalım; yolsuzluklardan dolayı koltuğu kaybedince, bir daha yollarını bulamaz hâle geldiler!..
Eskiden ne güzel yolunuzu bulurdunuz değil mi Bay Kılıçdaroğlu?.. ASKİden de yolunuzu bulurdunuz, İSKİden de!..
Demek ki, 15 yıl geçince, yolları da unuttunuz!..