Dünkü Akit’te de yer aldığı gibi, CHP, tam bir “Dallas” görünümünde... Kimin eli, kimin cebinde belli değil... “Baş” kim, “ayak” kim; o da belli değil!.. Herkes “baş” olmuş; ya ekran ekran dolaşıyor, ya da kameraların karşısına geçip demeç patlatıyor!...
Kim haklı, kim haksız?..
O da belli değil!..
Her ağızdan farklı bir söz, her kafadan ayrı bir fikir çıkıyor!..
Bu durum, en sonunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun “patlamasına” yol açmış ki; önceki gün gazetecilerle yaptığı “sabah kahvaltısı”nda demiş ki;
“CHP’lilerin medya üzerinden eleştiri yapmalarını doğru bulmuyorum... Ben, Genel Başkanım!.. Varsa eleştirilecek bir şey; randevu alınır, gelinir, eleştiriler yapılır, yanlışlarımız söylenir!.. Biz, herkese saygı duyar ve dinleriz.”
Kılıçdaroğlu haklı ama şu da var ki; kendisi de “mesaj”larını yine “medya” üzerinden veriyor!..
RANDEVU VERDİN Mİ Kİ?
“Genel Başkan” böyle yaparsa, “parti içi muhalefet” de, elbette aynı yolu izleyecek ve “eleştiri”lerini “medya” vasıtasıyla yapacak!.. Hele de, “randevu” talepleri kulak ardı yapılmışsa!..
Bay Kılıçdaroğlu “randevu alıp, gelsinler” diyor ya, sormak lâzım; acaba “randevu” veriyor mu?..
Olayı duymuş olmalısınız.
Bay Kılıçdaroğlu, “Özel Kalem”i olan Hamret Şafak Erdemiş’in görevine son vermiş!..
Peki, niye son vermiş?..
Çünkü efendim;
Hamret Şafak hanım, “genel başkanla görüşmek” için “randevu” talebinde bulunanları geri çeviriyormuş!..
Son olarak;
Parti Meclisi Üyesi Mehmet Zeki Gündüz’ün “randevu” talebini geri çevirip; “Genel Başkan, şu anda kimseyle görüşmek istemiyor” deyince, aralarında tartışma çıkmış ve olay Kılıçdaroğlu’nun kulağına gidince, Hamret hanımın görevine son verilmiş!..
Mehmet Zeki Gündüz’e gelinceye kadar, Allah bilir kaç “CHP kurmayı”nın “randevu” talebi geri çevrildi?..
Bu durumda;
“Eski CHP’li”ler, ya da “Yeni CHP’li”ler ne yapacak; elbette “ekran”lara çıkıp, “eleştiri”lerini oradan yapacak!..
Yaptılar... Yapıyorlar da!..
Yalnız, “kafa”ları, “o kafa!”
KEMAL ANADOL’UN ELEŞTİRİSİ!
Hâlâ “Eski CHP”ye toz kondurmuyorlar, hâlâ “İnönü despotizmi”ni savunuyorlar!.. Kemal Kılıçdaroğlu’nu da, “İsmet İnönü’ye sahip çıkmamakla” suçluyorlar!..
Başbakan Tayyip Erdoğan; miting meydanlarında “Milli Şef İnönü”ye eleştiri yağdırıp; onun, “ekmek karne”lerini, “Kürtler” üzerindeki baskılarını ve “Türkçe Ezan dayatmaları”nı gündeme getirdi ya; geçenlerde ekrana çıkan “Eski CHP”nin kurmaylarından Kemal Anadol dedi ki;
“Kemal Kılıçdaroğlu bu suçlamalara niye cevap vermedi?.. Niye İnönü’ye sahip çıkmadı?.. İnönü yanlış bir şey mi yaptı ki, Kemal Bey, hiç sesini çıkarmadı?”
Ne yapacaktı ki Kılıçdaroğlu?..
Adam, bir defa “Yeni CHP” demiş, elbette “eski” ile bağlarını koparacak!.. Yoksa, sorar millet; “Senin neren yeni?”
BAŞBAKAN SAYDAM’IN STOKLARI!
Kaldı ki, “İnönü faşizmi”nin nesine sahip çıksın Kemal Kılıçdaroğlu?..
Tamam, o zaman “savaş dönemi”ydi ve “yoksulluk” zirvedeydi... Dolayısıyla, “karneyle ekmek dağıtımı” da mazur görülebilirdi!..
Ama, ortada bir gerçek vardı...
Ekonomiyi “savaş şartları”na göre düzenlemek için çıkarılan “Milli Koruma Kanunu” ile, “yoksulluk”ların da ötesinde tam bir “sefalet dönemi” başlamadı mı?..
Kanuna göre;
“Arazisi 40 dönümden az” olan “çiftçi”lerin bütün “öküz”lerine devletçe el konulmadı mı?..
“Tarım ürünleri”nin büyük bölümüne “devletçe el konulduğundan”, özellikle Trakya köylerinde “açlıktan ölenler” olmadı mı?..
Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından stoklanmak için toplanan “buğday”lar, “depo” olmadığı için tren yolu kenarlarında çürümedi mi?..
Savaştan önce 9 büyük ticaret firması varken, savaştan sonra bunların sayısı 41’e çıkmadı mı?.. Dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu, bu durumu “itiraf” ederek; “Zengin ve paralı adamlar için bir mesele mevcut değildir” demedi mi?..
O dönemde “vurguncu” ve “stokçu” zümresi türemedi mi?.. Saraçoğlu’nun ardından Başbakan olan “Refik Saydam’ın evinde” bile, “çuvallar dolusu stoklanmış mal” bulunmadı mı?..
Ne yapsın Kılıçdaroğlu; Başbakan’ı bile “vurguncu” ve “stokçu” olan bu CHP’ye mi sahip çıksın?..
HİTLER’İN İSTERİK ÜRPERİŞLERİ
Ne yapsın Kılıçdaroğlu?..
1942’de çıkartılan yasayla, “servet” sahibi herkesin “varlık vergisi” ödemekle yükümlü kılınmasına mı sahip çıksın?..
Malûm, o dönemde;
“Azınlık”lardan, “gerçek servetlerinin bile üstünde vergi ödemeleri” istenmişti!.. Vergiyi ödeyemeyen çoğu “gayrimüslim” olan 1400 kişi, Erzurum Aşkale’deki “çalışma kampları”na sevk edilip, “taş” kırdırılmış ya da “yol” yapımında çalıştırılmıştı!..
Dönemin İstanbul Defterdarı bile; “Bu kanunun vergi kanununa benzer bir tarafı yoktu!.. Sinir sistemimizden Hitler’in isterik ürperişleri geçiyordu” demiştir ki, uygulanan “faşizm”i görmeye herhalde yeterlidir!.. İşte bu “Varlık Vergisi”(!) yüzünden, “azınlık”ların, hem de kitleler halinde Türkiye’yi terk ettiklerini de unutmayalım!..
Ne yapsın Kılıçdaroğlu;
Bu İnönü’ye mi sahip çıksın?..
FAŞİZANLIK DİZBOYU!
1938’de ölen Atatürk’ün yerine Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü, Atatürk’ü “Ebedi Şef”, kendisini de “Milli Şef” ilân ettirmedi mi?..
“Basın Kanunu”; lehte ve aleyhte tek konuşma olmaksızın Meclis’te değiştirilmedi mi?..
“Gazete” ve “dergi”ler, bu dönemde “toplam 44 defa” kapatılmadı mı?..
Ve yine 1938’de;
Bugün üzerine ağıtlar yakılan Nazım Hikmet, Donanma Askerî Mahkemesi tarafından “askeri isyana teşvik” suçundan “28 yıl ağır hapis cezası”na çarptırılmadı mı?..
Daha sonra Moskova’ya kaçırılan Nazım Hikmet’in; “CHP yandaşı” Cumhuriyet gazetesi tarafından 1. sayfaya fotoğrafı konulup, “tükürün bu adamın yüzüne!” denilmedi mi?..
Hangi birisini sayalım?..
“Millî Şef despotizmi”nin o kadar örnekleri var ki, saymakla bitmez!..
Bir, “İstiklâl Mahkemeleri” var ki; “Sanığın idamına, şahitlerin bilâhere dinlenmesine” diye kararlar verirdi.
Bir “Mustaf Muğlalı olayı” vardı ki, 1943’te Van’ın Özalp ilçesinde “33 Kürt köylüsü kurşuna dizdirilerek” katledilmişti!..
“Tan Matbaası baskını”nı, “Tabutluk”ları, “Tahrir-i Sükun”ları ve “seçim hileleri”ni şimdilik yazmıyorum.
KÖYLÜYE DIŞKI YEDİRİLDİ!
Ama, Senirkent’teki “dışkı yedirme” hadisesini yazmadan geçmek olmaz!..
Olay şudur:
1947’de, yani “CHP iktidarı” döneminde, “Demokrat Partili kooperatif başkanı” Hükümet tarafından görevden alınır.
Bu karara karşı çıkan Isparta’nın Senirkent bucağı halkı ile “jandarma” arasında “çatışma” çıkar!..
“Köylü”ye öyle “işkence”ler yapılır ki; “dayak” en hafifidir... Çünkü köylüye “dışkı” da yedirilmiştir!..
Hatta, başlarındaki “şapka” alınmış, o şapkanın içine “işemeleri” istenmiş, sonra da işedikleri şapka, başlarına geçirilmiştir!..
Hatta ve hatta;
Bazı köylüler yere yatırılmış, üzerlerine binilmiş ve bir “eşek” gibi dolaştırılmıştır!..
Kılıçdaroğlu ne yapsın şimdi?..
Bütün bu “despotluk”lara, Hitler’i aratmayan “faşistlik”lere ve “Türkçe ezan zulmü”ne sahip mi çıksın?..
Bütün bu “zulüm”leri unutmayan halk, CHP’ye iktidar yüzü göstermedi.
Kılıçdaroğlu, belki de bu yüzden “Yeni CHP” dedi... Ki, eski “zulüm”ler gündeme gelmesin!..
Haaa, ancak “yüzde 26”da kalabildi ama, eğer “Eski CHP” söylemini devam ettirseydi, herhalde “yüzde 19”larda kalırdı!..
Bence, “Yeni CHP” demekle iyi yaptı... Ama, bu “söylem”in içini doldurmalı ve halka “güven” vermelidir!..
Kılıçdaroğlu’nun tek sorunu;
“Halka güven verememek”tir!..
Halk da haklı;
“CHP zulümleri”ni unutamıyor ki!..
Vali Bey’in genelgesi!
Bu adamlar ya “salak”, ya da beyinlerinde “anlama kıtlığı” var... Belki hiçbiri değildir de, “gen”lerinde “domuz geni” vardır!.. Çünkü, aslında “domuz gibi biliyorlar” da, “bilmezlik”ten geliyorlar.
Bunlar değil miydi; “Yasalar böyle kardeşim!.. Örtüyü yasaklayan biz değiliz ki!.. Biz yasalar ne diyorsa onu uyguluyoruz!.. Ortada anayasa var, yasalar var, genelge ve yönetmelikler var!.. Herkes yasalara göre hareket edecek!” diyen?..
Böyle diye diye, yüzbinlerce insana kan kusturmadılar mı?.. Böyle diye diye, nice genç kızın istikballerini katletmediler mi?.. Sezer’in “kamusal alan” ucubesine sığınıp, nice insana zulmetmediler mi?..
İşte şimdi, Giresun Valisi Dursun Ali Şahin de; “yönetmeliklere uygun bir genelge” yayınlayıp, demiş ki; “Mezuniyet kutlamalarına katılacak kız öğrencilerin etekleri dizlerini örtsün!”
Kaç gündür kıyametler kopuyor!.. “Çağdışı vali” demelerinden tutun da; “oldu olacak, peçe taktır” demeye varıncaya kadar, bir sürü “domuzca saldırı” örneği!..
Oysa; “yasa, yönetmelik ve genelge”leri kendileri de biliyor... Ama dedim ya; “gen”lerinde “domuzluk” var!.. Bu yüzden, “hayvanlar kadar özgür” olmak istiyorlar!..