“İki kör”ün hikâyesini çok anlattım ama, tam gününe rast geldi, yine anlatmak istiyorum.
Hikâyeyi biliyorsunuz.
Hani, iki kör “dolma” yiyorlarmış da, biri; diğerine, “Dolmaları niye çift çift yiyorsun?” diye sormuş ya... Diğer “kör” de; “Allah’tan kork be adam!.. Sen kör, ben kör!.. Nereden çıkardın çift çift yediğimi” diye cevap vermiş ya!.. İlk kör de, “itiraf” edip, “Ben, çift çift yiyorum da!” demiş ya; böylece “kahramanlık”larını anlatmak isterken “hırsızlık”larını sıralayan “kıptî”nin durumuna düşmüş ya; şu “kadrolaşma” hikâyeleri de o hesap!..
Malûm;
“Ortada fol yok, yumurta yok”ken, sırf “Dersim baskısı”ndan kurtulmak ve “gündemi değiştirmek” için 4 Aralık günü İzmir’e gidip “miting” yapan Bay Kemal Kılıçdaroğlu; “1 milyon kişi” beklerken, meydanda toplanan “20 bin kişi”ye hitaben, demişti ki;
* “Yargı senin arka odanda verdiğin kararı onaylayan bir makam haline geldi. Bunu Türkiye’de bilmeyen kim var?”
* “Buradan AKP’nin arka bahçesi konumuna gelen, AKP’li bir yargıç gibi görev yapan yargıçlara sesleniyorum. Herkes aklını başına almalı, herkes namusuyla görevini yapmalı.”
* “Gün gelir bunun hesabı sorulur. O hesabı soracak olanlar da bizleriz, yani bunu halk soracaktır.”
* “Anayasa Mahkemesi’ne hülleyle yargıç atıyorlar. Bu yargıya güvenelim mi? Yargıtay’a 160 tane sanki militan seçtiler. 160 blok oy kullanılıyor. Sizin 160’ınızın da görüşü aynı mı?”
YARGI, CHP’NİN ŞUBESİ GİBİYDİ!
İşte bu sözler, Bay Kılıçdaroğlu’nun “uyanık kör” taktiği uyguladığının en bariz göstergesidir!.. Bu sözlerin anlamı; “Ben öyle kadrolaşıyordum” demekten başka bir şey değildir.
Evet, “CHP öyle kadrolaşıyordu” ve Kılıçdaroğlu; “Başkalarını da kendisi gibi bildiği” için, AK Parti’nin de tıpkı CHP gibi kadrolaştığını sanıyor!..
En son söyleyeceğimi, en baştan söyleyeceğim; bu ülkede “kadrolaşmaktan şikâyet” edecek en son parti CHP’dir!..
“Milletin iktidar yapmadığı” ama “yargıda hep iktidar” olan CHP’den başkası değildir... Yargıyı “arka bahçe” olarak kullanan CHP’dir!..
Yargıçları “CHP’nin yargıcı” olarak kullanan CHP’dir!.. Mahkemelere “hülle” ile yargıç atayan CHP’dir.
Geçmişte; Nevzat Tandoğan örneğinde olduğu gibi; “CHP İl Başkanlığı” yapan adamlara, aynı zamanda “Valilik” ve “Belediye Başkanlığı” yaptıran CHP, daha sonra da mahkemeleri “CHP Şubesi” gibi kullanmaktan kaçınmamıştır!..
KADROLAŞMA MİMARI MOĞULTAY
Fazla detaya girmeye gerek yok.
Sadece 22 Ağustos 1995 tarihine gidip, dönemin SHP’li Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’ın, İstanbul İl Kongresi’nde sarfettiği sözlere bakmak yeterlidir.
Kendisini, “Bu kadrolarla hiçbir şey olmaz” diye eleştirip, “sıkıntı”larını dile getiren partililere cevap veren Moğultay, o kongrede diyordu ki;
“10 yıldır, 20 yıldır, 30 yıldır hükümetten uzaksınız. Yapılacak en akıllı şey kendi iktidarında örgütleneceksin, kadrolaşacaksın ve bu kadrolar günün birinde gelecek, büyüyecek ve senin yolunu açacak.
Cezaevlerinde elbette uygunsuz uygulamalar var. Bu infaz koruma memurlarını biz almadık. Bu cezaevi müdürlerini biz atamadık. Buralarda insanlık dışı davranışların olduğu şeklinde yakınmalar geliyor.
Birini alıyorsun, veriyorsun Kars’a, Kars’tan gelip Siirt’e veriyorsun ama bir şey değişmiyor. Bunun yolu bir kadrolaşma oluşturmaktan geçer. Bunu eleştirmeyin, bunu kutlayın. (...)
Hükümetten 5 bin kişilik kadro çıkardım. Bu kadroları örgütüme vermeyip de MHP’ye ve RP’ye mi verseydim?
Seyfi Oktay zamanında 2 bin civarında hakim alındı, benim zamanımda bin civarında hakim alındı. 3 bin hakim alındı. (...) Yapılacak en akıllı şey, kendi iktidarında örgütleneceksin, kadrolaşacaksın ve bu kadrolar günün birinde gelecek, büyüyecek ve senin yolunu açacak. Yaptığım suçsa ben bu suçu işlemeye devam edeceğim. Bu makamı da terketmeyeceğim.”
Mehmet Moğultay’ın bu sözleri, “Türk adalet tarihi”nin kitaplarına “kadrolaşma dersi” olarak geçen sözlerdir!..
O günlerde “dolmaları çift çift götüren” CHP’nin, bugün kalkıp da;
“Sen niye çift çift yiyorsun?” diye sormaya hakkı yoktur!..
Kaldı ki;
AK Parti’nin “dolmaları çift çift götürme” gibi bir niyet ve çabası da yoktur...
Zaten; Bay Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi, ortada bir “kadrolaşma” da yoktur...
CUNTANIN ADAYI MOĞULTAY’DI!
Bay Kılıçdaroğlu, İzmir’deki iddialarını, dün Adana’da da sürdürmüş ve demiş ki;
“HSYK’ya bizim saygımız var. (...) Ama bu HSYK; adalet dağıtan bir kurum değil, adaleti bozan bir kurum, tuzu kokutan bir kurum!.. Bu HSYK’ya saygı duyar mısınız? Ben duymuyorum. Kusura bakmasınlar... Benden özür dilememi istiyorlar... Senin neyinden özür dileyeceğim. Sen adaleti dağıttın da ben ‘Hayır’ mı dedim?”
Peki sormak gerekmez mi Kılıçdaroğlu’na;
HSYK üyeleri eskiden olduğu gibi “atama” ile mi geldi, yoksa “seçimle” mi?..
Elbette “seçimle” geldiler...
Hem de, “11 bin hakim ve savcı”nın oylarıyla seçildiler HSYK’ya!..
Ki, “aday” olanlar arasında “YARSAV üyeleri” de vardı...
Ama; CHP’nin “halktan kopuk” olması gibi, YARSAV üyeleri de “yargıdan kopuk” oldukları için, seçilemediler!..
Eğer seçilebilseydiler ve şu anda HSYK’da olsaydılar, acaba onlar da mı “militan” olacaklardı?..
Bay Kılıçdaroğlu onlar için de, “AK Parti’nin yargıçları” diyecek miydi?..
Zaten, “sorun” da burada!..
Bay Kılıçdaroğlu’nun “kaybetmeye” tahammülü yok!.. “CHP kaleleri”ni kaybettiği içindir ki; gittikçe hırçınlaşıyor, agresifleşiyor, ağzını bozuyor.
Ahh, ahh!..
Nerede o, Moğultay’ın hakimleri?..
Nerede o, Seyfi Oktay’ın kadroları?..
Haa, sahi, unutmadan söyleyeyim;
Eğer Balyoz Darbe Plânı hedefine ulaşıp da bir “darbe” olsaydı var ya; kurulacak “Cunta Hükümeti”nde Mehmet Moğultay da “Devlet Bakanı” olarak düşünülüyordu, iyi mi?..
EMİNE HANIM’I KİM GETİRDİ?
Seyfi Oktay’a gelince...
Onun da, “yüksek yargıyı nasıl yönettiğini” telefon görüşmelerinden öğrendik... Dönemin HSYK ve yüksek yargı üyelerinin; Adalet Bakanı Sadullah Ergin yerine; “Üstad, ne diyorsun?” diyerek Seyfi Oktay’ın görüşünü aldıklarını unutmuş değiliz!..
Öyle bir “kadrolaşma” içindeydiler ki; adına “T.S.E. kadrolaşması” diyorlardı!.. T.S.E. yani “Tunceli, Sivas, Erzincan” kökenli hakimler haricinde hiçbir hakim, “yüksek yargı”ya gelemiyordu!..
Gazetelerin, bunları yaza yaza matbaalarında mürekkep tükenmişti!..
Daha, hangi “kadrolaşma”dan söz ediyor Bay Kemal Kılıçdaroğlu?..
Şu anda CHP Grup Başkanvekili olan Emine Ülker Tarhan da, 30 Ağustos 1994’te, yani Seyfi Oktay’ın Adalet Bakanlığı döneminde “Adalet Bakanlığı kadrosu”na alınmış değil midir?..
Üstelik de;
Orman İşletmeleri’nde çalışırken!..
Önce YARSAV Başkanlığı’na, oradan da CHP Grup Başkanvekilliği’ne zıplayan Emine Ülker Tarhan’ı Kılıçdaroğlu’na tavsiye eden, acaba Seyfi Oktay mıdır?..
Öyle ya; Seyfi Oktay için; “Görüşlerine çok saygı duyduğum değerli bir hukukçudur” diyen, Bay Kılıçdaroğlu’ndan başkası değildir!..
Sahi, Emine Hanım; “Orman İşletmeleri”nde çalışırken, nasıl geldi “Adalet Bakanlığı kadroları”na?.. Hele düşünün!..
BOŞ OY, BİR GELENEK!
Her neyse, biz gelelim; Kılıçdaroğlu’nun “Militan” dediği “Yargıtay üyeleri”ne... Niye “Militan” dedi?.. Yargıtay üyeleri “boş oy kullandıkları” için!..
İyi ama, bu “yeni bir şey değil” ki!.. Bay Kılıçdaroğlu, hemen yanıbaşındaki Emine Ülker Tarhan’a ve CHP’nin diğer “hukukçu milletvekilleri”ne sorsaydı, bunun bir “gelenek” olduğunu öğrenirdi!..
Zira;
“HSYK ve yüksek yargıya seçilenlerin hiçbiri AK Parti döneminde mesleğe başlamış hukukçular olmadığı” gibi, “Yargıtay’da boş oy kullanmak” da, “AK Parti’nin icadı bir uygulama değil”dir!..
Bütün hukukçular bilir ki;
Hasan Gerçeker başkanlığındaki Yargıtay döneminde de “boş oy” kullanılmıştır.
Buyrun, bir örnek:
“1. Ceza Dairesi Başkanı Ceylani Tuğrul’un seçiminde 60-62-68 boş oy kullanıldı. 8. Hukuk Dairesi Başkanı Fahri Yıldız’ın seçiminde de 81-74-73 oy boş çıktı...”
Sormak lâzım Bay Kılıçdaroğlu’na;
Hasan Gerçeker başkanlığındaki “250 üyeli Yargıtay dönemi”nde de Yargıtay üyeleri acaba “militan” mıydılar?..
Biraz önce dediğim gibi;
Bu “160 üye”nin hiçbiri AK Parti döneminde mesleğe başlatılmış değillerdir.
Şunu da soralım Kılıçdaroğlu’na;
“HSYK’nın; Yargıtay ve Danıştay’a seçtiği üyeler içerisinde YARSAV dönem Başkanı Emine Ülker Tarhan’ın 7 kişilik yönetim kurulundan 2 yönetim kurulu üyesi de Yargıtay ve Danıştay’a üye seçilmiştir... Ayrıca 19 YARSAV üyesi seçilmiştir. Sayın Kılıçdaroğlu, bu 21 kişi de bu militanların içerisine giriyor mu?
Sayın Grup Başkanvekili’nize sorun;
Niçin militanları yanıbaşınızda istihdam ettiniz, niye YARSAV’a üye yaptınız?”
Soru çok... Ama, Kılıçdaroğlu’nda “özür” yok!.. Çünkü, “özür” dilemek, “insana mahsus” bir erdemdir!..
TERCİHLERİ, HEP CHP!
Sırası gelmişken, bir hususun daha altını çizmekte yarar var.
Hiç düşündünüz mü;
Bay Kılıçdaroğlu, yargı için “İktidarın arka bahçesi” iftirası atarken, “yargı mensupları” acaba hangi partiyi tercih ediyor, hangi partiden “aday” oluyorlar?..
Buyrun, birkaç örnek verelim:
Bu ülkede, iki dönem Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yapan Yekta Güngör Özden, mesleğinin ilk yıllarında, “CHP’nin avukatı” değil miydi?..
“1970’li yıllar”da, “CHP’”nin yayın organı” gibi yayınlar yapan Barış gazetesinin “2. sayfası”nda yazılar yazmıyor muydu?..
Dahası; “2 dönem Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yaptım... 28 yıl boyunca CHP’ye hizmet ettim” itirafında bulunan da, işte bu Yekta Güngör Özden’den başkası değildir!.
Devam edelim saymaya...
Erzincan eski Başsavcısı İlhan Cihaner ve Yargıtay eski tetkik hakimi ve YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan, son seçimlerde görevlerinden ayrılarak, CHP’den aday oldular ve milletvekili seçildiler. Tarhan, CHP’de grup başkanvekilliği görevine kadar yükseldi.
Eski HSYK Başkanvekili Kadir Özbek, 22 Haziran seçimlerinde CHP’den adaylık için Yargıtay üyeliğinden istifa etmiş ancak listelere girememişti.
Eski Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı Yusuf Kenan Doğan da Malatya’da CHP’nin 2. sıra adayı olmuş ancak seçilememişti.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi eski Başkanı Mustafa Kıcalıoğlu ise, CHP kontenjanından İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliğine getirilmişti.
Diğerlerini saymaya lüzum var mı?..
İşte, tablo ortada...
Bay Kemal Kılıçdaroğlu; sırf gündemi değiştirip “Dersim’i” unutturmak için, yargıya “ders” vermeye kalkışacağına, “ayna”ya baksa daha iyi olur!..
Uzun lâfın kısası;
Bay Kılıçdaroğlu, eğer “militan” arıyorsa, gitsin “kendi partisi”ne baksın!..
Çünkü, kendi ifadesiyle;
“Militan”lar CHP’dedir!..
Hopa Dâvâsı-Sopa Dâvâsı!
Bilirsiniz... “Mermer”i delen, “suyun gücü” değil, “damlaların sürekliliği”dir... Yani; bir mermerin üzerine “bir varil su” boşaltırsanız, hiçbir şey olmaz... Ama aynı suyu, “damla damla” akıtırsanız, mermerin delindiğini görürsünüz!..
Bu ne demektir?..
Bu, “süreklilik” demektir!.. Bu; “sabır” ve “sebat” demektir.
Ne yalan söyleyeyim; “sol ve kartel” bu işi çok iyi yapıyor... Herhangi bir konuda; “kendi argümanları”nı, öyle bir “döndüre döndüre” söylüyorlar ki; attıkları çamur, yapışıp kalıyor...
Tıpkı; bir adama 40 defa “Deli” denilip, delirmesi gibi!..
İşte Cafer Erçakmak olayı... Adamcağız, Sivas olaylarında bir “yatıştırıcı” iken, alnına yapıştırdılar “tahrikçi” damgasını!..
Öldü, gitti, yine de temizleyemedi o damgayı...
Dün Ankara’da görülen “Hopa Olayları Dâvâsı”nda da aynı taktiği uyguladılar... Tutuklanan birinin, cezaevinde “saçı kesildi” diye, “saç kesme eylemi” yapmışlar... Dolayısıyla, dâvânın adı, olmuş “Hopa tıraşı!”
Oysa, bu dâvânın adı “Hopa Dâvâsı” değil, “polise taş ve sopalarla saldırdıkları” için, “Sopa Dâvâsı” olmalıydı.
Ama dedik ya; “söylem ve eylem”lerini tekrarlaya tekrarlaya, dâvâları amacından saptırıp, “istedikleri yönde” kamuoyu oluşturuyorlar.
“Ergenekon Dâvâsı”nda da öyle oldu...
“Gazetecilik” dışında her haltı yiyen adamlara “Yazar” dediler, “Aydın” dediler ve sonunda “beyinleri iğfal etmeyi” başardılar!..
Demek oluyor ki; “damlaların sürekliliği” gibi, iddialarını “sürekli” tekrarlayacaksın!.. Aksi halde; “saman alevi” gibi parlar ama, sönersin!..