Kılıçdaroğlu'nun kılıç tutması!

Tencerelerin dibi

Mahalli seçimler savaşının en büyük iki meydanı, hiç şüphesiz, İstanbul ve Ankara. Ve savaşta en etkin silah yolsuzluk.
"Kılıçdar", "Kılıç tutan" anlamına geliyor ve CHP İstanbul Büyükşehir adayı Kılıçdaroğlu, yolsuzluk tartışmalarını "kılıç" halinde kullanıp, seçimin ana gündemi haline getirmeyi başardı.

Başbakan, 9 ilde on binlerce insana ulaştı, mesajları "Türkiye büyük ülke, kimse Türkiye'ye boyun eğdiremez" eksenindeydi. Bu söylem, Davos'la buluşmakta ve oldukça etkili de olmaktaydı. Ama o da bir yerde "Çamura karşı savunma" söylemine gelmek zorunda kaldı.

AK Parti'nin bir süredir, yolsuzluk iddiaları karşısında "savunma" seddinde kaldığı bir gerçek. İktidar partisi, Dişli'den başlayarak kendini savunuyor ama yolsuzluk söylemini gündemden çıkaramıyor. (Buraya şu notu düşelim: Birisi de "Yolsuzluk"un "Y"si olan "Üç Y ile mücadele" amacıyla yola çıkıp, böyle bir savunma seddine gerilemek, AK Parti için, gerçekten ciddi bir özeleştiri konusu olmalı.)

Bu, daha 40 gün böyle gider mi, bilinmez.

Ama, büyük şehirlerin rantı denince, bu işin CHP'nin ayağına dolaşması da kaçınılmazdı.

"Etik-Ahlak" sorgulaması, işte geldi, CHP'yi de savunma seddine sürükledi.

Kılıçdaroğlu, tutarlılık babında, CHP Genel Başkanı'nın en yakın yol arkadaşlarından biri olan Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen'i kurban vermiş bile. Sevigen, İstanbul'da bir arsa işinden "kâr payı ortaklığı" adı altında 1 milyon 120 bin dolar rant için protokol yapmakla suçlanıyor ve Kılıçdaroğlu, "Dosyalar ortada, gerekeni yapsın!" diyor.

Onun sınavı buydu, başka türlü davranması "etik" olmazdı.

Ama her davranışın bir kaleyi yıktığı bir süreci de yaşıyoruz. Nitekim, Kılıçdaroğlu'nun "Gerekeni yapsın" dediği, kendisi de "Yaptığım etik değildi, biliyorum ama cebime bir lira girmedi" itirafında bulunan Sevigen pek oralı olmuyor.

Gidiyor Genel Başkan Baykal'a, olan biteni anlatıyor ve ondan "Sana inandım, yola devam" vizesi alıyor.

İşte Genel Başkanla İstanbul adayı arasındaki ilk yol ayrımı. Tam da "etik" sınavında...

.....

Hadi gelin, yine "etik" sorgulaması babında, şu ikisi CHP'li, 7'si AK Partili 9 üyeden oluşan İmar Komisyonu'ndan "ittifak"la ve saniyelik sürelerle geçen, her birinde yeşil alan-ticaret ve iskan alanı operasyonlarıyla rant kaymalarının gerçekleştiği, kimini abad, kimini berbat eden 4000 imar değişikliği dosyasına bakalım. Acaba hangi arsa kime rant sağladı ve bu rantların dağıtımında CHP'li ve AK Partili üyelerden bir teki neden muhalefet sergilemedi?

Belediyelerde rant meselesi çok girift bir mesele.

Bu işi bilenlere sorun, farklı partilerden olmanın çok bir şey değiştirmeyeceğini anlatırlar size...

.....

İstanbul'da CHP'ye moral pompalayan sürecin mimarı İl Başkanı Gürsel Tekin, seçim sürecinin göbeğinde ve İstanbul gibi en büyük meydan savaşının verildiği ortamda gitti, geldi.

Neden?

Bu mahalli seçimlerde CHP'ye en büyük katkıyı yapması beklenen adam, denizin ortasında neden "Ben oynamıyorum!" çıkışı yapar ki? Bir il başkanı, genel başkanını nasıl böyle bir hayat-memat tercihi karşısında bırakır ki?

Tekin'in açıklaması şöyle:

"-Bazı yerlerde bazı belediye başkanı arkadaşlarımızın baskısı sonucu, örgütlerin yok sayılması, bir örgüt başkanı olarak beni de rahatsız etmiş ve çileden çıkarmıştır."

Sonra Gürsel Tekin Genel Başkan'la konuşuyor ve istediğini aldıktan sonra istifadan vazgeçiyor.

Acaba İl Başkanını "çileden çıkaran" partili belediye başkanlarının yaptığı ne idi?

Baykal, il başkanını isyan ettirecek bir operasyona neden izin vermiş olmalıydı?

Belediye başkanları, il başkanlarını isyan ettirecek bir operasyonda neden ısrar etmiş ve böyle müthiş bir gerilime yol açmayı neden göze almışlardı?

Ve Baykal, il başkanını nasıl geri döndürmüş, belediye başkanlarını nasıl ikna etmiş ve nasıl bir sulh ortaya çıkmıştı?

Bütün bu sorular cevaplanmadan, Gürsel Tekin'in gidip gelmesi tam anlaşılmış olur mu?

...

"Bu üçlü çok güçlü!" sloganı ile yola çıktı CHP'nin belediye başkanı, belediye meclisi başkanı ve genel sekreter adayları...

Üçlü'den biri, diğer yol arkadaşlarına danışmadan istifa noktasına geldi ve geri döndü...

Bu durum karşısında bu "Üçlü", çok zor ama yarın bir ihtimal seçimi alırlarsa kaç kilometreyi birlikte yürüyebilecekler sorusu anlamsız olur mu?

.....

Bütün bunlara bir de Çankaya Belediyesi'ndeki, eski belediye başkanının aday gösterilmemesine yol açan "Yamyamlık" iddiasını ekleyin... Manzara tamamlanıyor.

......

Anlaşılan o ki, bu seçimde tencerelerin dibine bakarak karar vermek zorunda kalırsak çok zorlanacağız. Belki de onun için benim "işini bilen vatandaşım", yerel yönetimlerde tercih yaparken, "Canım yiyorlar ama iş de yapıyorlar" sloganını ilke ediniyor.

Hani Hazreti İsa, "Günahkar kadına ilk taşı, hiç günah işlemeyen birisi atsın" demiş ya... Şehirlerde iş böyle dönüyor. Kötü ama gerçek.