Kemal Kılıçdaroğlu'nun üslubundaki çirkinleşmeye ve çirkefleşmeye dikkat ediyor musunuz? Hakaret, seviyesizlik, hınç psikolojisi, öfke nöbeti, mahalle kavgası üslubu, adını ne koyarsanız koyun, bir dibe vurmuşluğu, bir tükenmişliği siz de farketmiyor musunuz?
Hakaretleri bile ısmarlama bir söylemden araklanmış. Suçlamaları bile bir projenin parçası. CHP Kongresi'ndeki “diktatör bozuntusu” ifadesi, dün yine benzer cümleleri tekrarlaması, önümüzdeki günlerde başlatılacak yeni tür savaşın ipuçlarına işaret ediyor. Anlayacağınız o kendi sözlerini söylemiyor, kendisine ihale edilen bir siyasi söylem için alıştırma yapıyor.
Bu üç değerden de yoksunsa ne yapsın!
Kişisel hıncı, seviyesiz üslubu, siyaset dili, iş tutuş tarzı derinlemesine bir sorgulanmaya muhtaç. Bunun psikolojik sebepleri olduğu kanaatindeyim. Bıraktık bir anamuhalefet partisini yönetecek birikimi, bıraktık Türkiye için siyasi tezler üretebilme kabiliyetini, bıraktık toplumsal öncü olma niteliğini, bu siyaset dilini kendine yediren kişinin psikolojisi gerçekten merak konusu.
Bir siyasetçi lider olabilmeli, olamıyorsa değer üretebilmeli onu da yapamıyorsa saygınlığa yatırım yapmalı. Bunu da beceremiyorsa, bu açığı kapatmak için hakaret ve küfürlere sığınıyorsa gerçekten vahim bir durumdan söz edebiliriz.
Varacağı yer bir örgüt hücresidir
Bu üç değere de sahip olamayan siyasetçi, bu yönde çaba harcamak yerine böyle bir arayıştan vazgeçebiliyorsa o siyasetçi de, başında bulunduğu parti de hızla marjinalleşip, iktidar hedefinden uzaklaşacak, er geç başka bir yapıya dönüşmek zorunda kalacaktır. Varacağı yeri tahmin etmek güç değil. Kılıçdaroğlu'nun siyasi kimliğini oluşturan faktörlere bakarsanız, bu gidişin sonu ya Kandil'dir ya da DHKP-C veya bir başka örgütün hücresidir.
Nasılsa artık bütün bu örgütler birleştirildi ve Türkiye'ye karşı ortak savaşa sokuldu. Nasılsa hemen bütün örgütleri içine alan yeni bir “Çatı” kuruldu. Nasılsa CHP içinde bazıları bu örgütlere üye ya da sempatizan. Onları ve eylemlerine, saldırılarına, Türkiye ile hesaplaşmalarına gizliden sempati duyuyor.
Nasılsa Kılıçdaroğlu'nun tavrı ve söylemi bu örgütleri cesaretlendirecek unsurlar içeriyor. Siyasi kimliği ve kişiliği hiçbir zaman bu örgütlere karşı açıktan tavır alacak kadar cesur olmadı. CHP'yi örgütler çiftliğine dönüştürdü.
Beceriksizliğin örtüsü küfremektir
Terör ülkeyi kasıp kavururken, Güneydoğu'da bir tür işgal girişimi yaşanırken, Türkiye'yi Suriyeleştirme çabaları güç kazanırken Tayyip Erdoğan'ı hedefe koyup öfke pazarlayarak neyi kamufle ediyor sanıyorsunuz? Bir kez teröre, şiddete, ülkenin felç edilmesi fikrine açık tavır aldığı görülmemiştir. O hiçbir zaman Türkiye'nin ana eğilimlerine, hassasiyetlerine destek vermemiş, onlara yakın durmamış, endişelerini paylaşmamış her zaman uçlarda, tehlikeli cephelerde gezinmiştir.
CHP içi entrikalara girmiyorum bile. Beni ilgilendiren Türkiye'nin kurucu partisine bir şekilde genel başkan olan bir kişinin, Türkiye'nin ortak paydasından uzaklaşıp marjinal yapılara yakınlık duyması, onların yanında görünmesi talihsizliğidir. Böyle bir kişinin başında olduğu bir siyasi parti hiçbir zaman bu ülkede iktidar arayışının parçası olmayacaktır.
Devlet iktidarı, millet iktidarı yerine başka iktidar araçları ile anılacak, ve o siyasi partiyi hızla tüketip çölleştirecektir. Çünkü siyasi tükenmişliğin, üretememenin, kabiliyetsizliğin kamuflajı küfür, hakarettir. O, bunların arkasına sığınarak, hem bir yerlere yaranmaya çalışmakta hem de kendini korumaya almaktadır.
Yüz yıl sonra yine Türkiye korkusu..
Bu kadar yalan söyleyen, bu kadar palavra atan, siyasi seviyeyi böylesine düşüren adamın dilinin dolaşması ve “Allah'tan korkmuyoruz” gafına imza atmasına ne desek? Allah doğruyu söyletmiş mi desek!
“Diktatör bozuntusu” bir proje söylemdir. Bu söylemin nerelerden çıktığı, nasıl pazarlandığı, neyi amaçladığı biliniyor artık. Batı medyasında başlatılan ardından içeride bazı yazarlara servis edilen, Türkiye'ye yönelik en büyük baskı, yıldırma kampanyasının malzemesi haline getirilen bir söylem bu.
Türkiye'ye istediklerini yaptıramayanların, onu teslim alamayanların, onu istedikleri gibi yönlendiremeyenlerin, ona diz çöktüremeyenlerin yüz yıl sonra “Türkiye korkusu” yaşayanların paniğini yansıtan bir söz.
İki darbe girişimi ve hep o söylem
Gezi adı altında servis edilen sokak terörü ile darbe girişimi de işte bu çevrelerce hazırlanıp pazarlanmıştı. Erdoğan'ı devirip, o siyasi kadroyu tasfiye edip Türkiye'yi yeniden vesayet altına alacaklardı. O söylemi en çok kullanan kişiler o sokak terörüne en fazla destek veren hatta yöneten kişilerdir.
17 Aralık gibi, devlet içi istihbarat ağı üzerinden servis edilen darbe girişiminin amacı da Erdoğan ve bugünkü siyasi aklı, kadroyu tasfiye girişimiydi ve bir çokuluslu müdahaleydi. O söylemin, bu darbe girişimini destekleyen ve yönetenlerin en fazla kullandığı söylem olması da oldukça dikkat çekiciydi.
Çünkü iki darbe girişimi de, aynı çevrelerce geliştirilmiş, aynı hedeflere yöneltilmiş ve aynı söylemler üzerinden pazarlanmıştı. Bu ikisinden uzak görünüp de o söylemi kullananların büyük çoğunluğu aslında iki darbe girişiminin içinde de yer almaktadır, bir siyasi söylem ihalesi kapmışlardır.
Terör örgütleri de bu dili kullanıyor
Kılıçdaroğlu'nun bütün siyasi hesabını bu söylem üzerine kurması bu yönden sadece kişisel hınçla sınırlı değildir. Dikkat edin Demirtaş da aynı söylemi kullanmaktadır. Bu kişiler, ellerinde silah Türkiye'ye teröre boğanların sözcüleri bile aynı söylemi kullanıyorsa, PKK'ya destek veren o bildiriye imza atanlar aynı söylemi kullanıyorsa, oturdukları yerde millete ayar veren “aydın” dokunulmazlığına sığınanlar aynı söylemi kullanıyorsa, PKK ve diğer terör örgütleri bile aynı söylemi kullanıyorsa bu işteki tuhaflığı siz de farketmiyor musunuz?
Türkiye karşıtı şer ittifakının siyasi söylemidir bu. İçinde her türlü yapıyı barındıran, ama ağırlıklı olarak terör üzerinden ülkeyi vuran bir dış müdahale söylemidir.
Kimin gücüyle had bildiriyorsun!
Bu yüzden Kılıçdaroğlu'nun agresifleşmesi, bu çirkin siyasi dile sarılması bir projedir. Muhtemelen yakında ağırlıklı olarak terör üzerinden, Türkiye'yİ çevreleyenler üzerinden yeni bir iç müdahale senaryosu sahnelenecek.
Yeni bir savaş başlatılacak.
Örgütler ortak hareket ettirilecek.
Bazı yazar-çizerler harekete geçirilecek.
Yine Erdoğan ve onun şahsında Türkiye'nin büyük yürüyüşü hedef alınacak. Gezi, 17 Aralık, “Terör”den sonra yeni çokuluslu müdahale başlatılacak.
Anlaşılan Kılıçdaroğlu da bu yeni müdahalede örgütler gibi ihale almaya soyunmuş, ısınma turlarına başlamış. Böyle giderse o da “iç işgal” girişiminin bir parçası olacak. Yüzde 52 oy almış bir Cumhurbaşkanı'na “had bildirme” tehdidi yapan bir adam, arkasına bu yüzde 52'den daha güçlü kimi almış olabilir.
Ama biz, o yüzde 52'nin tarih değiştirecek bir güç olduğuna inanıyoruz. Bunu sen de öğreneceksin Kılıçdaroğlu…