Kimsesiz kaldık

Nergis KURU

Bakarken gönülsüz, düşünürken gönülsüz, yazarken gönülsüz.…

Ve yaşarken gönülsüz...

Değer verdiklerimizi, dostlarımızı, çocuklarımızı, isteme halinde beklettiğimiz hayallerimizi, kendimizi... İhmal ede ede ne hale geldik görüyor musunuz?

Tebessüm eden yüzlere, katıla katıla gülen seslere nasıl da hasret kaldık... Hep istedik ki, herkes bizi anlasın... Çünkü en önemli bizdik; çünkü her şeyden mühim, bizim sorunlarımızın en önce çözülmesiydi...

Nasıl da kalabalıktı etraf, insanlar bizi boğuyordu sanki çoğu zaman... Çok bunaldık!

Kucaklaşmalar.. Sarmaş dolaş olmalar... Hele hele canım cicimli konuşmalar hep sıktı bizi... Ne gereksiz cümlelerdi; neden bu kadar yapmacık, bu kadar sırıtırcasına kibardı ki herkes birbirine.

”Nasılsın?” diye tepemizden gelen sesi, “sorguya çeker gibi, beynimizin etini yer gibi, ezer gibi algıladık hep. Derken asabileştik daha da... İçimizde baş gösteren en kuytuya sığınma dürtüsünün, bizi en dibe çeken dürtü olduğunu fark edemedik...

Yıllar geçti!

İnsanlardan kaça kaça, sanırım yalnız kaldık!

Eski dostlar yıllar öncesinde kalmış, hiçbir ses gelmiyor, hiçbir malumatımız yok haklarında.. Bayramlar, kandiller alosuz, merhabasız geçiyor artık!

Aklımıza gelse de o eski günler, eski simalar... Belki aynı sırayı paylaştığımız en yakın arkadaşımıza, kankamıza, birileri anne diyor! Sınıfın en sevimsiz, en uyuz çocuğu birkaç miniğe babalık ediyor... Haberimiz yok!

Günlerce aynı evi paylaştığımız, saatlerce sohbet ettiğimiz o insanlar da yoklar şimdi... Mutlular mı, açlar mı açıktalar mı bilmiyoruz... Var mı aralarında bizi de anan, ya da bizim gibi içli bir şarkı çalınınca kulağına  ağlayan... Özlem duyan, kilo alan... Ve var mı aralarında ölen…

Aslında teknoloji de fazlasıyla müsait her biriyle irtibata geçmeye; arasak mı?
Ama “gerek yok” diye bir ses öldürüyor bu güdüyü hemencecik...

Peki! 
 
Bu hummalı çalışma yaşamınızın, ya da iş yoğunluğuna bağladığımız vurdumduymalığımızın bizi kendimizi dinlemekten, zaman içinde değişen kişiliğimizi, benliğimizi keşfetmekten bile alıkoyduğunu fark ediyor musunuz?

Susuyoruz, susuyoruz da... Belleğimizde bulunan işletmediğimiz yüzlerce kelimenin yavaş yavaş bilinç altınıza itildiğini, ondan da öte bizi terk ettiğini hissedebiliyor musunuz?... Sıkışıp kalıyoruz bir konuyu anlatırken, ne kadar da hırçınlaşıyoruz sorulan bir soruya cevap veremezken... Bilseniz de cevabını dilinizi bağlamışlar sanki... Ağzınızdan dökülen cümleler ne sorunun muhatabı, ne de karşıdakinin anlamasına yetecek düzen ve bütünlükte … Haklıyken belki haksız duruma düşüyoruz.. Konuşamadığımızdan...

Konuşmaya konuşmaya sanırım kimsesiz kaldık...

Yorum Yap
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.