Cemil Meriç’in bütün eserleri “Kitaplar Arasında” başlığı altında derlenebilecek bir okuma silsilesi aslında.
Bütün eserleri kitap okumalarından ve yorumlamalarından, yazar ve eser tenkitlerinden ibaret.
Bu Ülke bile öyle sayılabilir.
Umrandan Uygarlığa, Mağaradakiler, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana, Bir Dünyanın Eşiğinde, Hint Edebiyatı, Kırk Ambar…
Saint Simon gibi bir biyografi denemesi bile kitaplar dünyasında değerlendirmeler, bakış açıları, hükümler vesilesidir bir açıdan.
Bir partinin genel başkanına anlatıyorum: “Yeniden ağyarına mani – efradını cami bir sosyalizm bayrağına ihtiyaç var. Ve bu milli bir sosyalizm olmalı. Toplumun inanç paydalarından nasibini almalı. Bu anlamda Türkiye’nin en büyük filozofu ve gerçek bir orijinal sosyalizm inşacısı Nurettin Topçu okumalısınız. Nurettin Topçu bütüncül bir doktrin geliştirmiş nadide bir Türk düşünürüdür.”
O da bana bizim cenahtan kimi yazarları tanıdığını göstermek için “Cemil Meriç de var değil mi?” diye cevap veriyor.
Bizim cenah derken aslında bu siyasi parti başkanının bu tuhaf şekildeki değerlendirmesinden daha farklı görüşler serdedeceğini ummuyorum.
Cemil Meriç ile Nurettin Topçu’yu aynı kefeye koyuyor.
Eh, işte yazar değil mi?..
Biz de soldan işte Kemal Tahir, Mehmet Ali Aybar, İdris Küçükömer diyerek nasıl da malumattar olduğumuzu ihsas ettirebiliriz bir solcuya…
Maalesef Türkiye’de bu ucuz değerlendirmeler ve total yaklaşımlar olduğu müddetçe bir yere varmak mümkün değil. Bir fikir inşası adına…
Sadece güzide ile pespayenin, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, güzel ile çirkinin ayırdına varma meselesi değil bu…
Ne yazık ki bugün bu da yapılmaktadır. Güzide ile pespaye aynı kefeye konmaktadır.
Cemil Meriç ile Nurettin Topçu mukayesemin ise bununla bir ilgisi yok.
Şüphesiz Cemil Meriç büyük bir denemeci. Büyük bir üslupçu… Son dönem Türk edebiyatının tenkitte de en büyük ustası…
Ama o kadar.
Cemil Meriç Nurettin Topçu gibi bir felsefeci, bir düşünür değildir.
Bütüncül bir ideolojik çerçevesi yoktur.
Usta kalem aslında bir zihniyet sergüzeştidir. Kendi semasında tek yıldızdır, doğru… Onun serazat ufuklarında belki de hiç kimse yanına Burak almadan gezinemez. Cesaret bile edemez. O da doğru…
Ama ihtiyacımız olan zihniyet bütüncüllüğünü onda bulmak ne mümkün…
Nurettin Topçu ise hareket felsefesi ile bize dünya çapında bir ideolojik yaratımın kapısını aralar.
Oradan şakirtlerinin yeni bir yapı inşa edebileceği zihniyet zenginliğine ve dava kararlılığına erişebiliriz.
Cemlil Meriç ile tanırız kalemleri, kalemşorları; yerli, yabancı. Eserlerin derinliğinde farklı yaklaşımların heyecanını yaşarız, bakış açılarının kaç derece evrilebileceğine şahit olabiliriz. Güzeldir.
Ama Cemil Meriç’te, Topçu sosyalizminin kırıntılarını bulsak bile ancak Saint Simon sayesinde onu bütüncül bir doktrin haline getirebiliriz.
Birden doktrin de neymiş diyebiliriz mesela…
İdeoloji de neymiş?
“İzmler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. İtibarları menşelerinden geliyor. Hepsi de Avrupalı…”
Bu Ülke’nin kısa metinleri arasında sloganik kesin hükümlere erişebiliriz. Sonra başka eserlerinde ideolojinin ne kadar büyük bir gereklilik olduğunu geç keşfederiz.
Topçu okumaları ile Meriç okumaları arasında fark vardır.
Topçu, Meriç kadar özgür ve serazat kalem oynatmaz.
Onda derin bir mesuliyet çizgisi vardır.
O yüzden milletinin ihtiyaç duyduğu zihniyet problemini köşeli olarak masaya yatırır Topçu.
Cemil Meriç kadar serbest olamaz Nurettin Topçu…
Kaleminin derin sorumluluğu buna fırsat vermez.
Millet mistiklerine gerçek bir ekonomi politik, bir toplumculuk şuuru ve milliyet inşası ile bugüne kadar hiç kimsenin cesaret edemediği ve belki de Türk düşünce tarihinde ilk defa denenen bir ideoloji vazeder.
Karl Marx ile Alain’in, Blondel ile Sartre’ın karıştırılması ne ise Nurettin Topçu ile Cemil Meriç’in karıştırılması da öyle bir şeydir velhasıl…